Fatih Altaylı, Mehmet Soysal'ı haklı buldu: PR ajansına dönüşen gazeteciler var!

Geçen hafta Milliyet'ten Mehmet Soysal'ın yazısını köşesine taşıyan Habertürk yazarı Fatih Altaylı, "Demeç gazeteciliğinin de önüne geçmiş bir “Tanıtım gazeteciliği” dönemi yaşanıyor" dedi.

Mehmet Soysal'ın medya ve reklamveren arasındaki ilişkiyi yazdığı yazısı ses getirmişti. Bugün Fatih Altaylı da Soysal'ın eleştirilerini haklı bulduğunu belirtti.

Fatih Altaylı "Bu yazı Demirören Grubu'nun kendi bünyelerini de saran bu hastalığa ve medya üzerine düşürdüğü bu gölgeye karşı bir önlem almak istediğini düşündürdü bana. Tabii nereden başlayacağını çok merak ediyorum. Tepeden mi, yoksa aşağıdan mı!" ifadelerini kullandı.

İşte Fatih Altaylı'nın yazısından ilgili bölüm:

MEDYA VE PR FAALİYETLERİ

Demirören Medya Grubu’nun başındaki Sevgili Mehmet Soysal’la tanışıklığımız çok uzun yıllara dayanır.
Soysal’ın Türkiye Gazetesi’nde genç bir gazeteci olduğu yıllara.
Neşeli, rahat, birlikte çıktığımız seyahatlerde iyi ve eğlenceli bir seyahat arkadaşı olarak tanırım kendisini.
Mehmet Soysal, Demirören Ailesi Milliyet’i aldığından bu yana grubun en tepe yöneticisi.
Şimdi Hürriyet’inden Kanal D’sine büyüyen medya grubunu da o yönetiyor.
Ve ilginçtir, köşesini daha etkili bir gazete olarak bilinen Hürriyet’e taşımadı, hala Milliyet’te yazıyor.
Soysal son yazısında “Medya ile reklamverenler arasındaki” PR ilişkisine değinmiş.
Son derece yerinde bir yazı.
Medya ile reklamveren şirketler arasında elbette iş ortaklığından kaynaklanan yakın ilişkiler oluşuyor.
Ancak son yıllarda bu ilişkinin ölçüsünün kaçtığını, ilişkinin kurumsal olmaktan uzaklaşarak, neredeyse bazı gazetecilerin reklamverenlerin ve kimi PR ajanslarının temsilcisi haline geldiğini görüyoruz.
Şirket gezilerine katılmaktan neredeyse gazetenin yolunu unutan, kendileri PR ajansına dönüşen gazeteciler görüyoruz. Öyle az ayıda falan da değil.
Demeç gazeteciliğinin de önüne geçmiş bir “Tanıtım gazeteciliği” dönemi yaşanıyor.
Elbette içinde haber var ise geziye katılınır.
Ama bir şartla.
Gereken sorular var ise onlar da sorulur.
Ancak siyasetçilere soru sorma alışkanlığını kaybeden gazeteciler artık iş dünyasına da soru sormuyor, onların tanıtım aracı olmaktan öte bir işlev sergilemiyorlar.
Hepsinden beteri, kimi gazeteciler ile kimi reklamverenler arasında “Tamamen duygusal” ilişkiler başladığı konuşuluyor etrafta.
Ben kendi adıma Sabah Gazetesinin genel yayın yönetmeni olduğum dönemde bu tarz “Beleş” gezilere katılımı yasaklamış, bu tür davetlere ancak gezinin içeriğiin haber değeri taşıması ve muhabir veya yazarımın masraflarının gazetem tarafından ödenmesi koşuluyla izin vermiştim.
Ne yazık ki, Habertürk’te medyayı saran bu duruma karşı duramadık ama yine de bazı kriterler getirdik.
Bu yüzden de Mehmet Soysal’ın bu durumu eleştiren yazısını çok önemli buldum.
Bu yazı Demirören Grubu'nun kendi bünyelerini de saran bu hastalığa ve medya üzerine düşürdüğü bu gölgeye karşı bir önlem almak istediğini düşündürdü bana.
Tabii nereden başlayacağını çok merak ediyorum.
Tepeden mi, yoksa aşağıdan mı!