Erdoğan’ın Fethullah Hoca söyleminin şifreleri!

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Başbakan Erdoğan- Fethullah Gülen tartışmasının şifrelerini köşesine taşıdı!

Erdoğan’ın Fethullah Hoca söyleminin şifreleri
 
“KARDEŞLERİM gurbet hasrettir. Hasret bedeli, faturası çok ağırdır” diye söze girdi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 14 Haziran 2012 tarihinde Onuncu Türkçe Olimpiyatları için Türk Telekom Arena Stadı’nı hıncahınç doldurmuş on binlerce insana hitap ederken.
 
“Biz gurbette olup şu vatan topraklarının hasreti içinde olanları aramızda görmek istiyoruz” diye konuşmasıyla birlikte stadyumda yer yerinden oynadı. Muazzam bir duygu yoğunluğu yaşanıyordu. Devam etti Başbakan: 
 
“Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz.”
* * *
Bu, Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’e artık Türkiye’ye dönmesi yolunda yapılan açık bir çağrıydı. Başbakan, bu çağrıyı Gülen cemaatinin en iddialı organizasyonlarından birinde, bu harekete gönül vermiş insanların önünde yapıyordu.
 
Herhalde o gün stadyumda kendisini ayakta alkışlayanlardan hiç kimse, Başbakan’ın bir buçuk yıl sonra “gurbetteki garipliğine tahammül edemediği” Fethullah Gülen’e, kendisine beddua ettiği gerekçesiyle şu yanıtı vereceğini tahmin edemezdi:
 
“Biz Müslüman’a lanetle emrolunmuş bir topluluk değiliz. Biz Müslüman’ın hidayetinin artması için dua ederiz, laneti için değil. Lanet Müslümanlar arasında öyle berbat bir tezgâhtır ki, bumerang gibi döner onu yapana gider”. (22/12, Trabzon) Keza, 12 Eylül 2010 anayasa referandumunda sonucun yüzde 58 gibi bir çoğunlukla ‘evet’ çıkmasından sonra ünlü ikinci balkon konuşmasında desteği için “okyanus ötesi”ne teşekkür eden Erdoğan’ın günün birinde Gülen’i, dolaylı ifadelerle Atlantik ötesinde hazırlanan uluslararası bir komplonun maşası olmakla suçlayacağı da düşünülemezdi.
* * *
Geçen hafta başlayan yolsuzluk soruşturması dalgasının en önemli sonucu, hükümet ile Gülen cemaati arasında köprülerin tümüyle atılması oldu. Gelinen noktada Erdoğan’ın cemaati ağır ifadelerle eleştirmekten artık kaçınmadığını görüyoruz. 
 
Başbakan, bunu iki şekilde yapıyor. Bazen “beddua” örneğinde olduğu gibi, Gülen’e açıktan yükleniyor. Ancak hasmının üstüne daha çok dolaylı ifadelerle gitmeyi tercih ediyor. Bu gibi hallerde bazen karşı taraf, adı telaffuz edilmese de, suçlamayı üstüne alıyor ve hemen Başbakan’a yanıt veriyor. Erdoğan’ın cumartesi günü Ordu’da “Devlet kurumlarının içerisine sinenler, bilesiniz ki ininize gireceğiz ininize, didik didik edip devlet içindeki bu örgütleri teşhir edeceğiz” şeklindeki sözlerine, Gülen’in ertesi günü herkul.org sitesinde konuyu “in” meselesine getirip “seviyesizlik” diye yanıt vermesi, bu tür mesaj teatisinin çarpıcı bir örneğidir. 
 
Gülen hareketinin sözcüsü konumundaki Zaman gazetesi de Başbakan’ın eleştirilerinden nasibini sıkça alıyor. Örneğin, cumartesi günü bu kez Ünye’deki konuşmasında “Bugün bir tane gazete yazmış, İspanya’da iktidar partisini polisler basmış. Ne olmuş, ne olmuş? Bir defa bu başlığı atarken edepli ol edepli... Bu, bu şekilde verilmez. Polis denetleyecekse usulü vardır” diye hiddetle seslendiğinde, mesajın adresini anlamak için aynı günkü Zaman’ın birinci sayfasında tepede iki sütundan verilen ve Başbakan’ın kürsüden telaffuz ettiği manşeti görmek gerekiyor Aynı gazetenin Gezici gençle ile polis arasında kardeşlik temasını işleyen tanıtım kampanyasına duyduğu kızgınlığı da gizlemiyor Başbakan: “Birileri bilbordlara yazmış kardeş olacağız, bir tarafa Geziciyi koymuş, bir tarafa polisimizi... İyi güzel, bu nasıl kardeşlik ki öbür taraftan kardeşini lanetleyeceksin, beddua edeceksin... Yani sizin kardeşliğiniz elinde molotofkokteyli ile dolaşanlara mı? Biz sabrediyoruz, sabredeceğiz, ancak devletin içindeki çeteleşmeye de müsaade etmeyeceğiz.” (22 Aralık Trabzon)

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN