DOKSANLAR BU KADAR İZLENMEYİ HAK EDİYOR MU?

ATV'nin yeni dizisi Doksanlar çok izleniyor ve Çarşamba gecelerinin reyting şampiyonu oluyor. Peki, bu kadar izlenmeyi hak ediyor mu? Murat Tolga Şen yazıyor.

Dün gecenin reyting şampiyonu her iki ölçümde de (Total – AB) aynı; bir dönem dizisi olarak sunulan Doksanlar…

Açık söyleyeyim, şaşırdığım sonuçlar bunlar. Kuzey-Güney gibi güçlü kış dizilerinin rekabetinden yoksun bir yaz arenasında olsak da öyle… Doksanlar dizisi hakkında birkaç bölüm izlemeden fikir belirtmeyeceğimi yazmıştım ve şu an itibariyle hiç de iyi fikirlere sahip değilim.

Gerçek bir sokak yaratmak gibi zorlu set işçiliğini takdir ettiğim dizi, senaryo ve oyunculuk söz konusu olduğunda üçkâğıtçı bir müteahhittin inşaatı gibi çöküyor. Yeni bir Bizimkiler yaratma çabasını gözden kaçırmıyorum elbette ancak her bölümü yaklaşık 50 dakika süren Bizimkiler’i alıp 120 dakikaya sündürünce ortaya aynı şeylerin bölümler boyunca tekrar edildiği, oyuncuların sürekli bir şaşkınlık içinde oyun vermeye çalıştığı bir yapım kalıyor. Ellerine verilen senaryonun yetersiz olduğu belli, doğaçlamayla da işi bir yere kadar götürebiliyorlar ancak o ne yapsam, ne söylesem, nereye baksam halleri affedilecek gibi değil. En çok Beste Bereket düşüyor bu duruma…

Senaryo ilk bölümden itibaren giderek daralan bir çemberin içine hapsolmuş durumda ve batı cephesinde değişen hiçbir şey olmuyor. Düşman kardeşler, yıllar sonra ortaya çıkan bir baba ve ondan nefret eden eski karısı, bakkalın üniversiteli gitarcı oğluna aşık genç kız, şişman kıza aşık minibüsçü, birbirlerine ayar vermeye çalışan bir göbeğini kaşıyan ve azılı feminist, entrikaya doymayan liseli genç kızlar, Birbirine inat dünürler, kaynanasına inat gelin…

Yukarıda saydığım etkileşimler 4 bölüm, 8 saat boyunca hep aynı şekilde tekrarlanıyor. Kardeşler barışmıyor, kadın eski kocasını affetmiyor, liseli kız daha büyük çoraplar örmenin peşinde, genç kız bakkalın oğluna açılamıyor, dünür inatlaşması son gaz devam. Hele o gelin olacak kızın kaç kez yüzük attığını sayamadım bile. Neredeyse bütün sahneleri bir yüzük atma vakasıyla sona eriyor.

Uzun lafın kısası; Doksanlar kötü başlayan ve öyle devam eden bir dizi… Açıkçası ben 120 dakika boyunca (reklamlarla 3 saatlik bir mecburiyet) hiç akmayan bir suya bakamam. Peki, o zaman neden bu dizi Çarşamba akşamının en çok izleneni?

Çünkü… Aile, sokak, mahalle, kardeşlik, analık babalık gibi güçlü anahtar kelimelere sahip ve Türkiyeli TV izleyicisi artık “kimin eli kimin cebinde” kurgulardan fena halde sıkılmış durumda… Dizinin oldukça naif bir söylemi var bunlar genelde olumlu, ahlakçı şeyler. Son ya da 20 Dakika dizisindeki gibi 120 dakika boyunca kendinizi karışık bir olay örgüsüne sahip entrikaya vermek istemeyebilirsiniz ama içinde bol bol mahalle/sokak görüntüleri olan böyle gevşek dokunmuş bir diziyi leblebi yutar gibi izlersiniz. Kafa boşaltmak ve maziyi anmak…  İğnenin ucundaki yem bu ve Birol Güven bu oltayla balık tutmayı iyi biliyor.

Doksanlar gerçekten kötü bir dizi ama Türkiyeli TV izleyicisi bir sürü kötü yapımı bağrına basarken harika yapımlarda reyting kurbanı olup yayından kalktı. Seyircinin tuhaf bir algısı ve tartısı var. İşler&Güçler, Leyla ile Mecnun seven gençlerin dudak bükeceği bir dizi Doksanlar ama tatile çıkmayıp evde oturan ya da yazlıkta bile TV açıp dizi takip eden orta yaşlı TV izleyicisini tavladı ve yaz ekranından güz ekranına akacak gibi görünüyor.

MURAT TOLGA ŞEN /