Cem Yılmaz’a ulaşmak için kısa film çektiler!

Bir grup sinema yapma heveslisi genç arkadaşımız ellerindeki projeyi Cem Yılmaz’a ulaştırmak için değişik bir yöntem izleyip ‘kısa film’ çekti ve eleştirmenimiz Murat Tolga Şen’e ulaştırdı. Film ve dahası bu yazıda!

MURAT TOLGA ŞEN murattolga@gmail.com

Denedikleri proje sunumu gerilla işi olmuş, takdir ettim. Benim de bu filmden bana gönderdikleri Facebook mesajı ile haberim oldu. İşin gücün arasında videoyu öylesine açtım desem yeridir, birkaç dakika ne olduğuna bakıp karar veririm diye düşündüm ama sonuna kadar izletti. Hem Türkiye’de film yapmanın imkânsızlığını hem de kendi durumlarını mizahi bir bakışla ele almışlar.
 
Sonuçta ortaya, Cem Yılmaz’a ulaşmasa bile festivallere gönderilesi bir film çıkmış. Oralarda izlediklerimizin çoğundan daha sağlam bir iş. Seyit Mehmet Yıldız ve arkadaşları, perişan bir şikâyet sineması yapmak yerine inadına hayata asılanların hikâyesini çekmiş, iyi de yapmışlar.
 
Filmi beğenmesem kalemimi kıpırdatır mıydım? Sanmam, gençlere de söylüyorum; sinema büyülü bir şey ama bir yaraya merhem olmayacaksa bu ülkenin bu kadar çok “film yapma – yönetmen olma” hayaline ihtiyacı yok. Yine de, işin içinde bir pırıltı varsa ki var, desteklemeden olmaz.
 
Cem Yılmaz videoyu görür mü, görürse izler mi, izlerse “derdiniz ne, anlatın bakalım çocuklar” der mi bilemem? Kimsenin “gençler bir film projesi önerse de onlara arka çıksam” diye beklediği yok ama bu arkadaşlar vazgeçmemeli, Cem Yılmaz bu işin içinde olursa ne güzel olur ama o olmasa da bu çocuklardan mis gibi sinemacı olur!  
 
Elçiye zeval olmaz deyip videoyu aşağıya bırakarak kenara çekiliyorum.
 


DİZİLERİ ANLAMAK İÇİN REKLAMLARI İZLEMEK GEREKİYOR
 
TV kanallarında onlarca dizi var, hepsinin konusu birbirinin neredeyse aynısı. İmkansız aşklar, birbirine geçmiş aşk üçgenleri, sınıf atlama hayalleri vs. Senaryo ekipleri artık tamamen ezberden yazıyor, yaratıcılık falan hak getire!
 
Mesela artık, lüks arabaların- lüks rezidansların olmadığı dizi yok gibi bir şey. Kiralık Aşk mesela, ne güzel başlamıştı. Fakir kızın mahallesinde de sahici bir hikaye vardı, esas oğlan kendisine sahip çıkan ayakkabıcının küçük dükkanına gidip geliyordu. Sonra ne oldu. Şık ofislere, pahalı rezidanslara kuruldu setler. Her dizi hemen hemen böyle… Artık öyle Süper Baba ya da İkinci Bahar o da olmadı Yeditepe İstanbul gibi aynı mahallede başlayıp biten diziler yok çünkü halkın alım gücünün düştüğü bir ülkede reklamverenin tek çaresi fakir insanlara para harcatmak! Bilin bakalım bunun için algımızla nasıl oynuyorlar?
 
Daha önce de yazmıştım, diziler market rafı, oraya en çok neyi satmak isterseniz onu diziyorsunuz ve bunun için de televizyon izleyenlerin alım gücünden kültürel seviye tahmini yaparak iş üretiyorsunuz ve dizi arasında reklam değil, reklam arasında dizi izliyorsunuz. Bakış açınızı değiştirin yeter, anlayacaksınız ama Türkiye’de anlamak-bilmek sonucu değiştirmez. O yüzden yazıya fazla anlam yüklememenizi tavsiye ederim.
 
Televizyonda en çok yayınlanan reklamlar; Gıda-kozmetik ve temizlik maddesi reklamları, sonra da inşaat ve otomobil reklamları geliyor. Bunu bilmek, anlamak çok önemli.
 
Televizyon dediğimiz şeyin çemberini çizen reklamı yapılan ürünlerdir. Bunların alıcısı kimse ona yayın yapılıyor. TV artık ev kadınları için! Gündüz kuşağından çocukları sepetleyip tüm alanı onlara açtılar. Müge anlı ile başlıyor envaiçeşit izdivaç programıyla bitiyor o kuşak, akşam yine kadın dizileri. Bol entrikalı, arkadan iş çevirmeli vs.
 
Erkekleri daha tamamen oyunun dışına çıkaramadılar, onlar için de haber, paralı kanalda maç ve tek tük mafya dizisi var, inşaat ve araba reklamı da bolca yayınlanıyor. Dizi karakterleri işte bu yüzden ilk bölümde viranede yaya takılıp sonra rezidansta taşınıp pahalı arabalara biniyorlar. “Evet, fakirsin ama istersen sen de bu lükse sahip olabilirsin” fikrini kafaya vidalıyor diziler.
 
Dediğim gibi, dizi dediğin market rafı, sana kurdurdukları hayali satıyor adamlar. İnanın bana, diziler olmasa kimse gidip sırtında bu kadar vergi olan otomobilleri almaz, tavuk kümesi gibi evlere 1 milyon vermez!
 
MURAT TOLGA ŞEN

Tüm yazılarını göster