BUCKINGHAM SARAYI'NDA KATILDIĞI AMA GÖREMEDİĞİ TÖRENLERİ YAZDI!

Murat Belge, tören alanlarında bulundu ama ne karşılama ne de veda törenlerini görebildi.

Murat Belge, Kraliçe 2. Elizabeth'in davetlisi olarak Cumhurbaşkanı Gül'le birlikte Londra'ya giden heyette yer aldı, tören alanlarında bulundu ama ne karşılama ne de veda törenlerini görebildi.

İşte Belge'nin kaleminden resmi bir gezinin matrak hikayesi...

 
Bomba konmayacağına kefil oldu
Katedralin önünde arabadan indik. Polis kordonu. Barikatlar vb. Polis gene bırakmıyor. Bu sefer altı, yedi kişiyiz. Telefonlar açıldı. Bizim Dışişleri’nden bir yetkili bulundu, çağırıldı, geldi. Bir kadın, polis şefiyle tartışıyor. Kadın sert mi, sert! Bizim ipteki kazıktan kurtulma caniler olduğumuzdan hiç şüphesi olmadığı anlaşılıyor. Neyse, bizim yetkili, aramızdan dört kişinin bomba falan koymayacağına kefil oldu, söz verdi. Geçebildik.
Bunların hepsini anlatmaya yer yok. Ama birini daha anlatmam gerek.
‘Veda tören’ olacak, Gül çifti, saraydan, biraz sonra Londra’dan, en son da Birleşik Krallık’ tan ayrılacak. Buckingham Sarayı’nda veda töreni; bazılarımız buna da davetliyiz.
Nazan Ölçer ile sarayın yan kapısına bırakıldık. Hani böyle toplantılarda adamın boynuna tasma gibi astıkları, adının yazılı olduğu zımbırtılar vardır, hiç hazzetmem. Onunla gelinecekmiş! Bense işimiz bitti diye bavula atmıştım. Bavul da uçağa gitti bile. “Su ne oldu? İnek içti? İnek nerede?...”
İyi de basın kartı kimliğim var. Herhalde bir isim listesi de verilmiştir ellerine. Benim ben olduğumu kanıtlamam o kadar zor bir şey olmasa gerek. Ama hayır, hayat zor! Bunu bana öğretecekler. O küçük odada kaldık. Falanca gelecek, bizi alacak. Ama falanca bir türlü gelemiyor. Bizim geldiğimiz kapıdan, Doğan Ajansı’nı temsilen bir hanım geldi. Öbür kapıdan da başka bir hanım geldi, sonra gelen hanım önce gelen hanımı aldı. Onlar gittiler, biz kaldık. O hanımın bizimle ilgisi olmadığı anlaşılınca, yeniden telefonlar çalıştı. Bir genç adam da bizi almaya geldi. Epey bir ‘arka kapı’, ‘bodrum katı’ pejmürdeliği arasından geçip, birden yeniden halılar, perdeler, püsküller, saçaklar, tablolarla Saray girişine geldik. Ana girişin içi. Yani ‘veda töreni’ için en uygun yer. Bizden önce gelmiş milletvekilleri ve bazı diplomatlar, büyükelçi ile eşi, buradalar. Çok geçmedi, “Kalkın” dediler. Bekleme odasından merdivenlerin başına çıktık. Saray görevlileri, “Orada değil,” dediler. Nerede? “Dışarıda!” Tuhaf! “Dışarı” dediği, sarayın ortasındaki kocaman, ağaçsız avlu. Orada durup kapının dışından -anahtar deliğinden falan- mı bakacağız veda törenine? Hayır. Oradan dahi bakamayacağız. “Arabalara! Arabalara!” dediler. İleride, avlunun bir köşesinde birkaç otomobil ve minibüs bekliyor. Kimin hangisine gireceği de belirlenmiş. Bizi bunlara tıktılar.


Görmesem de bulundum
Az sonra, göremediğimiz Gül çifti, göremediğimiz kraliyet çiftine veda etmiş olmalı ki, kapıdan çıktı, Türk bayraklı siyah otomobile bindiler. Böylece, onlar önde biz arkada, yanımızda, önümüzde, arkamızda motosikletli polisler, konvoy yola koyuldu. Öylece, Portsmant’a kadar geldik.
Ama o minibüsün arka koltuğuna saat 10.30’da oturmak için ne demeye saat 9.30’da otelden huruç etmem gerektiğini anlamadım. Orada olduğum kadar, gazetede okusam, Buckingham’da bir veda töreni olduğunu, durum hakkındaki bilgim eşit düzeyde olacaktı. 
Bu dizinin sonuna gelip, “Bu nasıl olmuş olabilir?” diye düşündüğümde, içimden kimseyi kabahatli bulmak, suçlamak gelmiyor. Bence işin açıklaması tarafların karşılıklı birbirlerini anlamamasından geçiyor. ‘Veda töreni’ diye bir şey olacağı anlaşılınca, bizimkiler “O halde falanca, filanca bu törende bulunsun” diyorlar, diye akıl yürütüyorum. Öbür taraf, “Öyle istiyorsanız, öyle olsun” diyor, herhalde. Ama onların kafasındaki ‘tören’le bizimkilerin anladığı ‘tören’ farklı şeyler olsa gerek. Adam beni minibüse tıksa da, törende bulunduğumu düşünüyor olmalı. Çok genel bir anlamda haklı olduğu bile söylenebilir: Bulundum işte… I was there!
İlle kabahat bulunacaksa, ben bunu İngilizlerde bulmaya yatkınım. Ev sahibi olarak neyin ne olduğunu bilen ve doğru anlatması gereken taraf o. Bir şey aksayacak olursa hemen müdahale edip düzeltmesi gereken de o.
Bu komiklikleri anlattığım için ziyaretin başarısız olduğunu düşünmeyin. Saydığım iletişim kopuklukları dışında işler doğru düzgün yürüdü. Birbirinden farklı alanlarda çalışan çok sayıda insan öbür taraftaki muadillerini bulup konuştu, görüştü. Ancak ve ancak böyle bir gidiş biçiminde görmesi mümkün olan şeyler gördüm-gördük.
Bakın, ‘frak’ hikâyesini anlatacak vakit bile bulamadım.