''ATANMIŞLIK'' YÜKÜNÜ ''AYDIN''LIKLA BERABER NASIL TAŞIYACAKLAR? AKİLLERE ZOR SORU!

Yurt Yazarı Atilla Akar bugünkü “Tepki” köşesinde “Dolmabahçe aydınları”nı tanımladı&...İşte o yazı&...

Atanmış Akiller!..

Anlaşılan bu “Akillik” tartışmasından biz “Yandaş olmayan” (Dolayısıyla “Akil”de olamayan!) yazarlara epeyce “Ekmek” düşecek. En azından ben daha şimdiden yazmayı düşündüğüm birkaç konuyu ya iptal ettim ya da öteledim. Bakalım daha neler çıkacak?

Beni en çok güldüren durum ise şu; biliyorsunuz bu aydınların çoğu düne kadar bir “Atanmışlar / Seçilmişler” (Ne suni, aldatıcı, kadroları düşmanlaştırıcı, ayrıştırıcı, “Devlet felci” yaratıcı, fetretçi bir yaklaşımdır bu!) tartışmasının başlatıcısı ve sürdürücüsü oldular. Hatta kurulmasına katkıda bulundukları “Yeni rejim” tümüyle bu “İtiraz” üzerine yükseldi. Neyse ki sonunda ülke tümüyle “Seçilmişler”in arzularına göre yönetilir oldu da bizde bu tartışmadan bir ölçüde kurtulduk!

Şu ilahi “Tarihsel İroni” ye bakın ki, şimdi bunların bir kısmı “Atanmış aydınlar” ya da “Atanmış akiller” konumuna düştüler. Başbakan “Hey sen…sen…sen...” diyerek onları bu “Ulvi vatan vazifesi”nin birer “Memuru” konumuna yükseltti. Onlarda bu durumu nasıl sindirdilerse “Emriniz olur!” diyerek kolları sıvadılar. Ne diyeyim? Bir kısım aydınına hapsi diğer kısmına ise “Devlet katı”nı layık gören garip bir konjonktürün ürünü bunlar!

Bu arada yanlış anlaşılmasın. Ben aslında her zaman “Platoncu” bir anlayıştayımdır. Devletin elit zihinlerle, aydınlarla “Kontak kurmasına” da karşı değilimdir. (Onları elektrik kontağına bağlayacağına!) Hatta bunun eksikliğini ciddi bir “Problem” ve “Demokrasinin yozlaşması”nın sebeplerinden biri olarak bile görürüm. Beni benden daha “Akil” ve “Bilgili” olmayanlar niye yönetsin ki?

Lakin paçalarından “Avamilik” akan bir devletin işine geldiği noktada aydınları hatırladığı işine gelmediği noktada ezmeye kalktığı, hiçbir konuda onları kale almayıp birdenbire “Dekorasyon malzemesi” olarak hatırladığı bir “Anlayış”tan da nefret ederim.

Yani demem o ki; benim “Akiller”le de, “Akillik” le de bir problemim yok aslında. Benim aklın “Tek yanlı” ve “Hükümet emri”nde bir “Rezerv” olarak tutulmasıyla, propagandist, PR’cılığa çevrilmesiyle problemim var. Benim “Barış” adı altında Türkiye’nin “Maceracı” dönüştürülmesi projesine itirazım var. Bunun ister aleni, aptallık ister sözüm ona akillik kılıfıyla yapılması neyi değiştir ki?

Örneğin gerçekten bağımsız ve tarafsız, daha dar, herkese güven veren isimlerden oluşan bir “Akiller heyeti”nin baştan tüm taraflarla (Apo dahil) iletişime geçip, onların ne istediğini ve ne istemediğini aldığı, bunlardan sonuçlar çıkardığı ve herkese “Bakın kardeşim siz bunu istiyorsunuz ama şu gerekçelerle akla uygun ya da mümkün değil” diye iknaya çabaladığı, bin bir atraksiyona kalkışmadığı, hükümet telkinleriyle hareket etmediği, toplumu gerçek verilerle bilgilendirdiği, olmuyorsa illâ zorlamadığı bir anlayış beni çekerdi. Anladığım “Akilliğe” yakın bulurdum.

Oysa şu an çıkan manzara tam tersidir. Bunların bu tarz bir “Akillik” dışında her şeyle ilgileri vardır. Ne olacak ki? Bende gideyim “Kumpanya” halinde topluma “Bakın barış ne güzel, kan akmasın, analar ağlamasın, akıllı olalım” vb diye nutuklar atayım. Böyle olsaydı çoktan olurdu. Fakat belli ki bu “Dayatmacı”, fikirlerinin alınmadığı, aksi yaklaşımlara kapalı ve gerçekten “Bağımsız duruş” sergileyebilecek anlayışın kırıntısı dahi mevcut değil.

Bakalım bu “Atanmışlık” yükünü “Aydın”lıkla beraber nasıl taşıyacaklar? Ya da taşıyabilecekler mi?..