Medya
09 Tem 2013 12:23 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:16

AMERİKA'DAN GEZİYE ŞARKILI DESTEKI! ''TAYYİP, BİTTİN BE ADAMIM''

Türkiyeli müzisyen ve ABD'li Toussaint Liberator, Gezi direnişini anlatan bir şarkı yaptı.

Hürriyet köşe yazarı Ayşe Arman, Gezi tanıklıklarına Amerika’dan devam ediyor. Yazar bugün de Amerikalı müzisyen Toussaint Liberator’le Gezi direnişini anlatan bir şarkı yapan Özgür Ercan’la röportajını köşesine taşıdı. İşte o yazı:

"Amerika’dan Gezi’ye şarkı desteği

GEZİ tanıklıklarına Amerika’dan devam ediyoruz...

Özgür Ercan, çok sayıda reggae, soul ve rock projesinde yer almış, albümler çıkarmış Amerikalı müzisyen olan Toussaint Liberator’le Gezi direnişini anlatan bir şarkı yaptı.
Youtube’dan izleyebilirsiniz...
(www.youtube.com/watch?v=yq3pDUNL4Jw)

Adın?
-Özgür Ercan.
Eğitim?
-Robert Kolej. Ardından da Amerika’da üniversite okudum. Yani, tescilli, diplomalı dış mihrağım!
Ne münasebetle Amerika’da yaşıyorsun?
-Eşim Amerikalı. Türkiye’de fırtınalı, depremli, krizli bir 3 yıl geçirdikten sonra Amerika’ya döndük. Eşyasız, ahırdan bozma bir dairede, sıfırdan başladık. Bazı sanat kurumları için editörlük yaptıktan sonra, kazara emlakçı oldum. Şimdi aile desteğiyle de olsa yuvarlanıp gidiyoruz. Anlayacağınız faiz lobisi benim!

Türkiye’de ne iş yapıyordun?

-Tempo dergisinde yazardım. Sonra 2000’de arkadaşlarımla “Fasulye” filmini yaptık.

Gazsızlıktan boğulduk

Gezi olayları patlayınca ne hissettin? Katılamadığın için üzüldün mü?

-Üzülmek ne kelime! Tam bir travma. 17 Ağustos’u, 11 Eylül’ü, Boston Maratonu’ndaki patlamayı tekrar tekrar yaşamak gibi bir şey! Eşimle birlikte iki senedir yumurtalık kanserine karşı direniyorduk zaten. Halen kemoterapi gördüğü ve iki tane dünya güzeli çocuğumuz olduğu için, ne o ne de ben Türkiye’ye gelebildik. İçimiz içimizi yedi. Gaza geldik ama gaz yiyemedik, burada gazsızlıktan boğulduk!


Gezi direnişi süresince seni en çok üzen ne oldu?

-Akademisyen, hatta babası bakanlık yapmış bir arkadaşımın yediği dayak. Sokakta dakikalarca tekmelendi, dövüldü. Gören yaşlı bir komşusu, dayağın sonralarına doğru yetişiyor ve kameraya kaydediyor. “Ay, ay, ay! Ne feci dövdüler kızı!” diye arkadan çığlıkları duyuluyor. Arkadaşım yerden kalkıp yakındaki hastaneye sığınmaya çalışırken, arkasından polisler gelip, tekrar tekrar tekmeliyorlar. Ölen, gözü çıkan, beyin sarsıntısı geçirenlerin yanında, evet bu hiçbir şey değil. Ama beni afallatan, arkadaşımın bu videoyu birkaç kişi dışında kimseye göstermek istememesi ve hakkını aramayacak kadar travma geçirmiş olması...

Böylesine toplumsal bir olayda, yurtdışında, uzakta olmak nasıl bir his?

-Ethem olsun Medeni olsun, her yitirdiğimiz can beni suçlu hissettiriyor. Dahası, geçmişimi sorgulatıyor...
Nasıl yani?
-99’da, “Aklımdan geçenleri dürüstçe yazarsam, askeri mahkemede yargılanırım” diye korkup yazarlığı bıraktım. Bir de utanmadan, kalemimi kırdım diye kendimi kandırdım. Güneydoğu’da 30 senedir yaşananların, bugün “penguen” gösteren medya tarafından anlatılmasına, şimdi bize “terörist” diyenlerin, o zamanın mağdurlarına da “terörist” dediğinin ancak şimdi farkına varabildim. Geriye dönüp bakıyorum da, “30 sene boyunca her şeyi doğru yaptık” diyebilir mi vicdanı olan bir insan? Diyemez! Sırrı Süreyya Önder, “Omuz omuza direnme pratiği, azınlık grupları arasındaki iletişim bariyerlerini yıktı!” dedi. Bence Türkiye’nin umudu, geleceği burada. Pazarlıklarla, yasal dayatmalarla değil, toplumsal uzlaşmayla sarılır bu kadar büyük yaralar. Ama şu da var. Başbakan Erdoğan bir şiirden hapse girdiği dönemde, bugün “Özgürlük, özgürlük!” diye bağıran ben, neredeydim. Ondan da içtenlikle özür dilerim. Ben, “Duran Adam Erdem Gündüz”ün geçmişte yaptığı gibi üniversiteye türbanla girmeye çalışmadım. Artık biliyorum ki, alt alta toplandığında Türkiye’nin de dünyanın da yüzde 99’u azınlık ve kenetlenirsek özgürlüklerimize statükodan yararlanan yüzde 1’lik ’çoğunluk’ karar veremez."

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ...