Medya
15 Haz 2019 09:09 Son Güncelleme: 15 Haz 2019 09:26

Akif Beki'den Hayrettin Karaman'a tepki! "Yalan da şeytanın işi değil mi?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski danışmanı ve Karar gazetesi yazarı Akif Beki, Prof. Hayrettin Karaman'ın Yeni Şafak'ta seçim fetvaları kaleme almasına tepki gösterdi. Beki, "Yalan da şeytan işi değil mi, onunla da savaşılmayacak mı?" dedi.

Karaman'ın "iktidarlar adalet, hakkaniyet, liyakat, dürüstlük konularında hataya düşebilir, çürüme ve bozulmalar yaşayabilir, doğruluktan sapabilir. Ama düşmana (siyasi muhalefet oluyor) koz verecekse bunlardan şikayet etmek caiz değil, buna meşrudur" sözlerine tepki gösteren Beki, "Şu halde demez misiniz, Müslüman ne zaman takiye ve harp hileleri yapmaktan kurtulacak öyleyse? İnananların, doğruyu dosdoğru söyleyeceği, haksızlık ve adaletsizliğe karşı çıkacağı gün hiç gelmeyecek mi? Yalan da şeytan işi değil mi, onunla da savaşılmayacak mı?" ifadesini kullandı.

Karaman fetvasında zulümle savaşta olunduğunu ve savaştayken yanlışa, doğruya bakılmayacağını savunmuştu.

Beki'nin yazısının ilgili bölümü şöyle:

Bu da oldu. Yeni Şafak'ta son iki gün, dudak uçuklatacak seçim fetvaları kaleme aldı Prof. Hayrettin Karaman. İnanmayan, dünkü "Doğrucu Davud olmak" ve önceki günkü "Kötüyü ayıklamak" başlıklı yazılarına baksın.

İktidara zarar verecekse doğruları söylemek neden yanlış, hadis yorumları ve menkıbelerle bir güzel gerekçelendiriyor.

Muhalefete yarayacaksa yönetenlerin yanlışlarını dile getirmek dinen ne gibi sakıncalar içeriyor, merak edenler göz atabilir.

Kısa özet geçiyorum; iktidarlar adalet, hakkaniyet, likayat, dürüstlük konularında hataya düşebilir, çürüme ve bozulmalar yaşayabilir, doğruluktan sapabilir. Ama düşmana (siyasi muhalefet oluyor) koz verecekse bunlardan şikayet etmek caiz değil, buna meşrudur diyemezmiş Hoca.

Hangi şartlar altında yalan söylemenin ve gerçeği saklamanın caiz olduğunu da  ayrıntılı açıklıyor bize.

Ha, aklınıza şöyle bir sual gelebilir; iktidarı eleştirilerden korumak için bize doğruyu söylemeyi dinen yasaklayıp yalan söylemeyi dinin emri olarak vaaz ve nasihat ediyor. Bin dereden su getireceğine, din adına millete olmadık yanlışları savunma görevi yükleyeceğine, iktidara bir çift laf etse, doğruluk ve adaletten ayrılmamayı vaaz ve nasihat eylese, eleştirilen taraflarını düzelterek hatalarından dönmeye çağırsa...Daha zahmetsiz, daha isabetli, Allah'ın rızasına daha uygun, milletin memleketin ve dahi ümetin daha hayrına olmaz mıydı?

Ona da cevabı hazır Hoca'nın. Hayır, çünkü zulümle savaştayız ve yanlışa doğruya bakılmaz savaştayken.

Kaşıkçı cinayetinde Veliaht Prens'i suçlayanları Allah'a karşı gelmekle suçlayan, ümmetin lideri olduğu için İslam düşmanlarının saldırısı altında diye bin Selman'a itaati farz kılan Kabe İmamı Sudeysi'ye niye kızdık ki o zaman? Kitabın ortasından çok doğru mu konuşuyormuş, hakkını mı yemişiz!

Ayrıca; imtihan dünyasında bulunduğumuza göre, İslam itikadınca hiç bitmeyecek bir savaş bu. Bütün insanlık hidayete erse bile dünya durdukça şeytanla savaş bitmeyecek, kıyamete dek sürecek. Amenna mı!

Şu halde demez misiniz, Müslüman ne zaman takiye ve harp hileleri yapmaktan kurtulacak öyleyse? İnananların, doğruyu dosdoğru söyleyeceği, haksızlık ve adaletsizliğe karşı çıkacağı gün hiç gelmeyecek mi? Yalan da şeytan işi değil mi, onunla da savaşılmayacak mı?

Hem... Haksızlığa, adaletsizliğe sessiz kalan dilsiz şeytanken haksızlık ve adaletsizliği din gereği savunmayı önermek, zulümle savaşmadaki ilahi maksada aykırı ve gayriahlaki bir teklif olmuyor mu?

Kadı fetvasında bile bu kadar tutarsızlık olur diye düşünmüş olmalı ki, yukarıdaki açmaz ve çelişkilere değinmiyor bile Hoca.

Şöyle bir mantıksal tutarsızlığı daha var; yanlış yapmak düşmana koz vermiyor da o yanlışları eleştirmek mi koz veriyor? Mesele düşmana koz vermemekse, dinen  hayati önemdeyse, o yanlışları yapmanın Allah indinde de vebali ağır diye uyarmak icap etmez mi? Uyaranları susturmaya çalışmak yerine bilakis desteklemek, teşvik etmek dinin de emri olmaz mı? Ne ki Hoca'nın gündeminde bu da yok.

Hepsi bir yana...Sormazlar mı; dünyevi iktidar mücadelesini din mücadelesi, siyasi rakibi din düşmanı, muhalefeti küffar ordusu ve seçimi din savaşı gibi görmek ve göstermek caiz midir diye? Bu muydu cihat? Siyasi hassasiyetleri din hassasiyeti olarak sunmanın dindeki yeri ve hükmü nedir?

"Kendinizin, anne babanızın veya akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah için doğru söyleyen şahitler olun; dürüstlükten, adaletten ve hakkaniyetten ayrılmayın" mealindeki (Nisa 135) ayete nasıl uydurulacak sonra bu yalan fetvası?

Dün Taha Akyol, Hayrettin Hoca'nın "Ana Hatlarıyla İslam Hukuku" kitabından bir alıntı kullandı.

Aşağıda yaptığı tespit, son siyasi fetvasıyla bağdaşıyor mu Hoca'nın:

“...En önemli sebebi, Hz. Peygamber’den otuz yıl sonra başlamış olan saltanat ve istibdadın, bu bahisleri serbestçe işlemek, gerçeği çekinmeden söyleyip yazmak için gerekli fikir hürriyetine meydan vermemiş olmasıdır. Birçok İslam bilgininin yalnızca fiili muhalefetleri yahut zalim sultanlara karşı tarafsızlıklarını muhafaza etmek istemeleri karşısında çektikleri işkenceler, bu baskı rejiminin bir başka delilini teşkil etmektedir.” 

Bu sonuç, nasıl oluyor da gerçeğin sesini kısan, bastıran bir fetvayı doğuruyor peki? Hayrettin Hoca, hayret ettirmeye devam ediyor.