Gündem
17 Kas 2015 16:54 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:11

Akdeniz Üniversiteli kadınlardan 'erkek medyaya açık mektup'

Mağdur olan tacizci gibi gösterilirken, tacize uğrayan kadının neler yaşadığını bilmeden 'erkek taraflı' haberciliği kınıyoruz

Akdeniz Üniversitesi’nden kadınların, Antalya’da bir kız öğrenciyi taciz ettiği iddiasıyla teşhir edilen öğrencinin fakülte önünde intihar girişiminde bulunmasının ardından olaya ilişkin basında çıkan haberlerle ilgili olarak ‘Erkek medyaya açık mektup’ başlıklı yazı yayımlayarak, ‘erkek taraflı’ haberciliği kınadı.

Mektupta, “Yüzyıllardır süregelen erkek egemenliğini görmezden gelen medya elbette biz kadınları şaşırtmadı” diyen kadınlar “Kadın cinayetlerini ve kadına yönelik taciz, tecavüz ve şiddeti yalnızca magazinel bir perspektifle gündeme taşıyan, yıllardır kadınların gördüğü sistematik tacizi, tecavüzü ve şiddeti yok sayan medya bu meselede de tacizcilerin tarafında kadınların karşısında taraf aldı” ifadelerini kullandı.

Antalya’da bir kız öğrenciyi taciz ettiği iddiasıyla teşhir edilen Akdeniz Üniversitesi öğrencisi S.D., fakülte önünde intihar girişiminde bulunmuştu. S.D.,  'Ben tacizci değilim. Örgütlenmiş kinimizme karşı duracak bir kimlik değilim, pek tabi insanım. Bir başkasına dokunacak yahut kendimi deşebilirim. Bu lekeyi bana atanlar, alın size yaşam hakkı istemiyorum' yazılı not bıraktıktan sonra karnına 4 kez bıçak saplamıştı. S.D., çağrılan sağlık ekipleri tarafından Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi’ne götürülmüştü. Yapılan müdahale sonrasında hayati tehlikesi bulunmadığı için taburcu edilen S.D., hastane çıkışında basına konuşarak, “yalan beyan” iddiasında bulunmuştu.



sendika.org’da yer alan habere göre; olaya ilişkin basında çıkan haberlerle ilgili olarak üniversiteli kadınlar “Erkek medyaya açık mektup” başlıklı yazı yayımladı.

Kadınlar, S.D’nin intihar girişiminin medyada “mağdur tacizci, suçlu kadın” alt metnini içeren haberlerle gündeme geldiğini belirterek, ellerinde tacizle ilgili yeterli düzeyde delil olduğunu, delillerin hukuki süreçte ilgili kişilere sunulacağını aktardı.

“Teşhir, kadınların hak mücadelesini ortaya koyan bir yöntem”

Her zaman tacizin, tecavüzün, şiddetin üzerini kapatmak için “yalan beyan” sözünün ortaya atıldığını ifade eden kadınlar mektupta şunları söyledi:

Birincisi bu erkek egemen sistem içinde kadınların yaşamak zorunda bırakıldığı bu süreçlerde ilkesel olarak kadının beyanını esas alırız. İkincisi madem yalan beyan olduğu, kanıt olmadığı söyleniyor; elimizde somut deliller olduğunu da bir kez daha belirtiyoruz.

İstanbul Üniversitesi’ndeki tacizci güvenlikçi ve tacizci doçentin üniversiteli kadınlar tarafından teşhir edilmesinin ardından İTÜ, Arel ve Akdeniz Üniversitelerindeki tacizci öğrencilerin teşhir edilmesiyle devam eden hamleler, biz üniversiteli kadınların tacize karşı mücadelede yaygın yöntemi haline geldi. Haberlere yansıyan “hak arama” süreci erkek medya tarafından çarpıtılıyor; hak aramak sanıldığı gibi prosedürel bir mesele değildir. Erkek yargının sonucunu tahmin ediyor olsak bile elbette gerekli hukuki süreç yürütülecek, belirttiğimiz üzere elimizdeki somut deliller yargıya sunulacaktır; ancak bilinmesi gereken, “hak aramak” denilen zaten yaptığımız teşhirle gerçekleşen bir durumdur, yani bu yöntem kadınların hak mücadelesini ortaya koyan bir yöntemdir.

"Medya biz kadınları şaşırtmadı"

Kadın cinayetlerinde haksız tahrik indirimleriyle katilleri serbest bırakan yargıyı, kadınların koruma talebini geri çevirip erkekler tarafından açık hedef haline getiren polisi, üniversitelerde yaşanan tacize karşı soruşturma açmayı reddedip tacizcileri koruyan rektörlükleri, kadın düşmanı politikalarıyla iktidara geldiğinden beri kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran AKP’yi ve yüzyıllardır süregelen erkek egemenliğini görmezden gelen medya elbette biz kadınları şaşırtmadı.

Kadın cinayetlerini ve kadına yönelik taciz, tecavüz ve şiddeti yalnızca magazinel bir perspektifle gündeme taşıyan, Nevin’i ve Çilem’i yaşadıkları şiddetin ve baskının ağırlığını görmezden gelerek ‘erkek katili’ ilan eden, tecavüze ve işkenceye uğrayan Değer’in katledilmesini basit bir hırsızlık olarak ele alan, Özgeyi, Özgecan’ı, Cansu’yu, Dilay’ı unutmuş olan, yıllardır kadınların gördüğü sistematik tacizi, tecavüzü ve şiddeti yok sayan medya bu meselede de tacizcilerin tarafında kadınların karşısında taraf aldı.

"Tüm kız kardeşlerimizi dayanışmaya ve tacize karşı mücadeleye çağırıyoruz"

Kadınlar, erkeği mağdur gösteren haberlerin, tacize uğrayan kadının yaşadıklarını ve psikolojisini görmezden gelmek olduğunu vurguladı:

Ayrıca belirtmek gerekir ki Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde bu duruma dair haber yapılırken oluşturulan haber dili, başlığı ve içeriği de ciddi anlamda “Mor Sayfa” ya da kadın cinayetlerine dair köşelere yer veren bu gazeteler açısından tezat bir durum oluşturmaktadır.

Mağdur durumunda olan tacizci gibi gösterilirken tacize uğrayan kadının neler hissettiği, nasıl bir süreç geçirdiğini, neler yaşadığını bilmeden ve önemsemeden çok net “erkek taraflı” haberciliği kınıyoruz.

Tacizi teşhir etmek kadınların direnme biçimidir.

Üniversitelerini özgürleştirme mücadelesi veren üniversiteli kadınlar olarak aynı deneyimleri paylaşıyor, üzerimizdeki baskıya karşı kadın dayanışmasını yükselterek direniyoruz. Üniversitelerimizde yaşanan tacizler birer münferit vakalar değildir, üniversiteli kadınlara uygulanan sistematik şiddetin tezahürleridir. Aynı baskıyı yargıdan, polisten, üniversite yönetiminden gören biz kadınların tacizcileri teşhir etmesi süregelen sistematik şiddete karşı bir direnme ve mücadele biçimidir.

Buradan bir kere daha ilan ediyoruz! Biz üniversiteli kadınlar üniversitelerimizi tacizden, tecavüzden ve şiddetten arındırana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Tacizcileri koruyan erkek medyayı teşhir ediyor, tacizcileri korumaktan vazgeçmeleri için uyarıyoruz!

Erkek iktidara, yargıya, polise, üniversite yönetimlerine ve medyaya karşı tüm kız kardeşlerimizi dayanışmaya ve tacize karşı mücadeleye çağırıyoruz.