Gündem
15 Mar 2011 08:17 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:07

''AHMET ŞIK VE NEDİM ŞENER BU ADAMLARIN ALTIN VURUŞU! HER KİM KURGULUYORSA..."

Savcılıktan ayrılıp milletvekili adayı olan İlhan Cihaner NTV'de Banu Güven'le Artı programına katılarak soruları yanıtladı.

Savcılıktan ayrılıp milletvekili adayı olan İlhan Cihaner, CHP’yi işaret etti. Cihaner, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarını "Bu adamların altın vuruşu. Tutuklayanlarla faili meçhulleri işleyenler aynı adamlar. Her kim kurguluyorsa..." dedi.

Türkiye onu Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olarak tanıdı, İsmailağa Cemaati soruşturmasıyla gündeme geldi. Hakkında soruşturmalar açıldı, cezaevinde geçen birkaç aydan sonra yine özgürlüğünü kazandı.

Yüksek yargıda davaları sürüyor. Adana Cumhuriyet Savcısı oldu ancak seçimler öncesinde yargıdan siyasete geçme kararı aldı. Eski Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, Banu Güven’le Artı programında soruları yanıtladı.

Banu Güven: Neden yargıyı bırakıp siyasete geçiyorsunuz?

İlhan Cihaner: Bu kararımı dokunulmazlık zırhı kazanmak için aldığımı söylüyor belli bir kesim tarafından, kesinlikle böyle bir şey yok. Dokunulmazlık zırhına sığınacak olanlar başkaları olacak. Kaldı ki benimle ilgili suçlama anayasa ve yasalar gereği dokunulmazlık kapsamında olan suçlardan değil.

Her şeyden önce ben mesleğini çok seven bir cumhuriyet savcısıydım. Yargıdaki dizaynlar, hakkımdaki tasarruflar bu mesleği artık yapamaz hale getirdi beni. Düşünün dünyanın en pahalı elektriğinin satıldığı bir ülkede ben 60 yaşındaki bir kadını cezaevine gönderen bir mekanizmanın parçası olmak istemiyorum.

Niye siyaset? Ülke bir komplo, bir yalanı yaşar hale geldi her alanda. Dış politikadan tutun öğrencilerin temel haklarına kadar inanılmaz bir hukuksuzluk denizi içerisinde yüzüyoruz. Bununla mücadele etmenin en keskin yolu da siyaset.

Tüm hukuk sisteminden şikayetçiyim, tüm yapıdan şikayetçiyim.

Banu Güven: HSYK’nın yapısından daha önce de şikayetçi miydiniz?

İlhan Cihaner: Tabi ki, tabi ki... HSYK’nın yapısı eskiden de çok sıkıntılıydı. Ancak yeni yapıyla düzeltilmek istenilen her ne idiyse onu daha da kötüleştiren bir yapı ortaya çıktı. Artık öyle bir şey ki eskinin üstüne bir de rövanşist yaklaşımlar geldi.

İki türlü haksızlık olmaya başladı. En somut örneğini vereyim: 211 tane yüksek yargıç seçildi, bunların yalnızca 6 tanesi kadın. Düşünebiliyor musunuz Danıştay’ın yüzde 30 oranında kadın hakimleri var. Üstelik bu uygulama ’anayasaya kadınlara pozitif ayrımcılık yapılacak’ hükmü getirildikten sonra hayata geçirildi.

Aslına bakarsanız yargıya dair tüm doneler ve veriler hazır. Defalarca incelemeler ve çalışmalar yapıldı. Yeter ki bu sorunları dert edinip giderecek bir siyasi irade olsun.

Banu Güven: Geçtiğimiz günlerde duruşmanız vardı, nasıl gidiyor süreç? İsterseniz bir hatırlatın, nelerle suçlanıyorsunuz?

İlhan Cihaner: İki türlü suçlama var. Birincisi İmar Kanunu’na aykırı kamelya yaptığım.. . Diğerleri İsmailağa ve Fethullah Gülen cemaatiyle ilgili yetkim olmadığı halde soruşturma yaptığım ve izin dönüşü yanlış tarih bildirdiğim gibi akıl dışı, hukuk dışı suçlamalarla karşı karşıya kaldım.

Hiçbirinin tek bir delili yok. Kesinlikle beraat edeceğime inanıyorum, bir an önce yargılanmak istiyorum.

Banu Güven: Sizi İsmailağa Cemaati soruşturması nedeniyle 2007 tarihli İrtica ile Mücadele Eylem Planı’ndan da sorumlu tuttular ve Ergenekon soruşturmasına dahil edildiniz.

İlhan Cihaner: Bu soruşturma yürümez çünkü ben İsmailağa ve Fethullah Gülen cemaati soruşturmasını 2007 yılında başlattım. Bahsedilen belge ise -gerçekliği hususunda hala yargısal bir karar yok ve benim de şüphelerim var- 2009’un ortalarında oluşturulduğu söyleniyor. Birilerinin bunu kalkıp açıklaması lazım. Ben zaman makinesiyle mi gidip görüp yürürlüğe koydum, Dursun Çiçek dediler olmadığı anlaşıldı. O davaya bağlayan tek bir delil yok.

Üstelik bir şey daha söyleyeyim, bana atfedilen eylemlerin yapıldığı sırada beni İstanbul Başsavcılığı müfettişleri dinliyorlarmış, takip ediyorlarmış. O süreçte dinlenen ve takip edilen adamım. Bereket böyle bir şey olmuş. Birbirlerinden habersiz oldukları için komplo çok iyi kurgulanamadı herhalde. O kayıtların hiçbirinde dediklerini doğrulayan ne bir telefon görüşmesi, ne bir temas var.

Dava artık devam etmeyecek, Yargıtay Ceza Kurulu bu suçlamaların görev suçu olduğuna ve görev suçu olduğu için de Adalet Bakanı’nın iznine tabi olduğuna karar verdi. Biz başından beri bunu savunuyorduk. Hukuksuz muamelelere maruz kaldık, tartışmalar yaşandı, bu konu üzerinden yargı yeniden dizayn edildi ama Yargıtay dedi ki ’Bu adamlar haklıymış, bu görev suçu. Belki bakan izin vermeyecek.’

Şu anda henüz yargılama başlayamadı bile, bunu anlatmaya çalışıyoruz hep. Bizim talebimiz bir an önce bu davanın yetkili bir mercide görülmeye başlanması. Çünkü görülmeye başlandığı zaman komplo, kurgu açığa çıkacak ve roller değişecek. Hukuk sistemi içerisinde bu da gerçekleşecek.

Banu Güven: Milletvekili olursanız yargılanabilecek misiniz?

İlhan Cihaner: Tabi ki, anayasanın milletvekili dokunulmazlığını belirleyen hükmü devlet güvenliği aleyhine işlenen suçları, söylemeyi bile zul addediyorum, dokunulmazlık kapsamında görmüyor. Soruşturması dokunulmazlıktan önce olmuşsa... Üstelik bu suçlamayı getirenlerin neredeyse tamamı daha yüz kızartıcı suçlardan dokunulmazlığa sığınmış... Bunu ahlaksızca buluyorum. Kaçmam, kaçmayacağım, öyle bir yere sığınmaya ihtiyacım yok. Başkaları kaçacak.

Banu Güven: Siyasete atılma fikri sizden mi çıktı yoksa sizi CHP mi seçti? Siz nasıl karar verdiniz?

İlhan Cihaner: Şimdiye kadar buna CHP de dahil herhangi bir partiyle temasım olmadı. Herhangi bir partiden bir davet de gelmedi.

Ben dünyayı elden geldiğince soldan algılamaya ve soldan değerlendirmeye çalışan biriyim. Bunun siyasi yelpazedeki yeri de belli ama henüz bir temasım yok.

Ancak yeni bir kurgu olduğu anlaşılıyor. Belli bir medyada -üstelik ben Adana’dayken- benim CHP lideriyle, belli polis şefleriyle görüştüğüm yönünde haberler çıktı karalama amaçlı. Söylediğim gibi ben o tarihte Adana’dayım. Bir şeyler engellenmeye çalışılıyor ya da kurgulanmaya çalışılıyor. Çünkü başka bir takım olaylarda da ismim geçirilmeye başlandı. Muhtemeldir ki bir kurgu var. Ama hiçbir dokunulmazlığım, korumalarım, özel araçlarım, Jammer’larım yok, çırılçıplak karşısındayım sistemin, buyursunlar.

Banu Güven: Kars doğumlusunuz, kendinizi hangi şehre ait hissediyorsunuz?

İlhan Cihaner: Görev gereği iki üç yılda bir yer değiştiriyoruz, o yüzden görev yaptığımız yere ait hissettik kendimizi. Hepsiyle bir bağımız var.

Nereden aday olacağımı Ergenekon’un aile ayağı olan eşim ve kızımla bir görüşmem lazım, sonra kararı vereceğim. Ergenekon’un her ayağı çıktı, bir de aile ayağı olsa gerek. Yani henüz netleşmedi.

Banu Güven: Nasıl oluyor da her yerde CHP’den aday diye isminiz çıkıyor?

İlhan Cihaner: Bunu da ben çok anlamlandıramıyorum aslında. Niye öyle oluyor? Aslında diğer bir takım insanların da, örnek veriyorum siyasi iktidarın tetikçiliğini yapmış bir takım hukukçuların herhalde AKP’den aday olacağı çok açıktır, herhalde gidip TKP’den aday olacakları kesin değildir onlar açısından. Çünkü o tür tavırlarını çokça koymuşlardır net olarak. Ancak benimle ilgili böyle bir tavır olmadığı halde... Bu çok net ortadaysa. Ha bu çok da rahatsız olduğum bir şey değil, onu da söyleyeyim.

Banu Güven: Ergenekon’daki son tutuklamaları sormak istiyorum. Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın Ergenekon’a karşı pozisyon alırken tutuklanıyor olmaları, örgüt üyeliğiyle suçlanmaları dikkat çekti. Ahmet Şık’la sizin Şırnak’ta faili meçhullerle ilgili bir iletişiminiz var. Siz faili meçhullerle ilgili bir soruşturmaya başlamak istemiştiniz Şırnak’ta.

İlhan Cihaner: Hemen açıklayayım. Soruşturmaya başlamıştım, önemli bir noktaya da getirmiştim. Hala bence Türkiye’de faili meçhuller, kontrgerilla ve benzeri konularla ilgili yapılmış doğru dürüst tek soruşturmadır.

Şırnak ikinci görev yerimdi. Orada kimliği belli olmadan gömülmüş bir faili meçhulun soruşturması vardı. O soruşturmayı Ahmet Şık’ın Radikal gazetesinde yazdığı çok cesur bir haberi referans alarak başlattım. İki üç tane ayrı faili meçhul soruşturması başlattım, çok önemli dellilere ulaştım. Ancak görev sürem yetmediği için fezlekeye bağlayıp Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne gönderdim.

Ayrıca Adalet Bakanlığı’na da orada olan olayları ve çözüm yollarını bir rapor şeklinde gönderdim. Raporda sorunları belirttim, yaşanan faili meçhullerin ülkeyi çok kötü bir noktaya götürdüğünü aktardım, çözülmesi için kendi önerilerimi sıraladım. Bu rapor Adalet Bakanlığı’nda ya gözardı edildi ya tozlu raflara kaldırıldı.

Sonuç trajik. Trajik olan şey şu, orada her gün neredeyse her köşe başında bir gazeteci öldürülürken -cesaretle, yani bugünün iktidara yamanıp, terkisine binip yapılan gazetecilik değildi o zaman- bunların üzerine giden gazetecinin şu anda Ergenekon’dan tutuklanmış olması, söylerken bile ayıp geliyor, dehşet verici.

Bunu yapanlarla oradaki adamlar aynı. Aynı şey Nedim Şener için de geçerli bence. Şener, Hrant Dink olayındaki gerçeği ortaya çıkarmak için çok büyük riskler almış bir gazeteci. Bu adamların bu suçlamayla tutuklanmaları, -hele belli bir risk altında olup delil bırakmaları- yaklaşık iki yıldır sürdürülen bir soruşturmanın şüphelisi olacaksınız, bilgisayarınızda veya sağınızda solunuzda belgeler kalacak, bu kadar salakça olmaz herhalde.

O anlamda Nedim ve Ahmet’in tutuklanması bu adamların altın vuruşu. Her kim kurguluyorsa bunu... Bu benzetmeyi benim için de yapmışlardı.

Nedim ve Ahmet’in dünya görüşleri biliniyor, ikisi suçlamaları yapmamıştır da diğerleri bunu yapmıştır sonucuna da varılmaması lazım. Mesela bizim davamızda bir astsubay sadece şununla suçlanıyor, dikkatinizi çekerim: Bilgisayarının hard diskinde halen ulusal gazetelerin web sitelerinde olan haberler çıktığı için. Hürriyet’in internet sitesinde olan bir haber üzerine deniliyor ki ’Sen fişleme yaptın ve Ergenekon’un üyesisin.’ Bu şaka değil. Böyle bir iddia var ve iddianameye yazılmış durumda.

Bize toplumun tamamına inandırılmak istendiği gibi bir soruşturma değil. Fırsat varken muhalifleri, eleştirenleri katalım denilmiştir. Denildiği gibi bir soruşturma olsaydı Türkiye’yi 12 Eylül’e götüren bir şey çıkardı. Oraya yamanmak istendiğim çok açık.

İsmailağa Cemaati ve Fethullah Gülen cemaatiyle ilgili soruşturmalar didik didik edildi. Attığım her imza kontrol edildi. Takip edildim, telefonlarım dinlendi, hiçbir şey çıkmadı. Hukuk dışı dinleme yapanlar sızdırma yapanlardır. Ahmet Şık’ta yapılan kayıtlar konuşmaların dökümleri çıkmış. Bunların dökümleri Yeni Şafak Gazetesi’nde de yayınlandı. Bir kurgunun bileşenlerinden biri bu olabilir.

Herkes İsmailağa Cemaati soruşturmasına odaklandı. Ben soruşturmayı yürütüyorken, nihai kararı vermemişken müfettişler müdahale ettiler. Birçok soruşturmayı kendi soruşturmama dahil edip yürütüyorken, müfettişler bunu kendi görevsizliklerine yazdılar. Bir altın madeniyle ilgili siyasilerin yakının adının geçtiği rüşvet soruşturmasının üstü kapatıldı. Sivas olayları sonrası birilerinin iç savaş için silah dağıttığına ilişkin verilere ulaşmıştım, ihbarlar geliyordu. Bu soruşturmalara da Erzurum Savcılığı el koymuş. Sadece İsmailağa Cemaati soruşturmasından gitmemek lazım. Bakanların adının geçtiği bir takım soruşturmalar vardı. Bir başka bakanın vergi kaçırdığına dair konuşmalar vardı. Benim soruşturduğum yoksul Müslümanların paraları toparlayıp bunları kendi çıkarlarına harcayan din bezirganlarına yönelik. İşin daha sıkıntılı tarafı bu yapılarla medya çok iç içe geçmiş durumda. Bu adamlar ellerindeki medya gücünü çok ahlaksızca kullanıyorlar.

Temeldeki sorun Türkiye’nin neoliberal bir saldırı altında yeniden dizayn edilmesi. Bunların hepsi bunun alt semptomları.