Medya
07 Oca 2017 10:29 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:21

Ahmet Kekeç açıkladı: Milli güvenlik sorunu haline gelen gazeteci kim?

Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, "Her tarafı muhalif olsa ne yazar!" dediği gazetecinin "milli güvenlik sorunu" haline geldiğini savundu.

Amberin Zaman'ın basın kartı hafta içinde "milli güvenlik" gerekçesiyle iptal edilmişti...

"Her tarafı muhalif olsa ne yazar!" dediği Amberin Zaman'ı küçümsediğini belirten Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, "Çünkü Amberin Zaman, hitap ettiği kesim üzerinde etki uyandıran bir isim. Görevini yapıyor..." dedi.

Amberin Zaman'ın görevinin ne olduğunu soran Kekeç cevabı da kendisi verdi:

"Görevi, sürekli Türkiye aleyhinde olmak ve vatandaşı bulunduğu ülkeyi (ve elbette yöneticilerini) küçük düşürmek, itibarsızlaştırmak... Bunu da birtakım “yalanlar” üzerinden yapmak..."

İşte Ahmet Kekeç'i o yazısı:

MİLLİ GÜVENLİK SORUNU HALİNE GELMİŞ BİR GAZETECİ


Bu gazetecinin ismi Amberin Zaman... Kendisiyle müşerref olduğumuzu hatırlamıyorum. “Turuncu liberaller”le cephe arkadaşlığı yaptığımız 2010 referandumu öncesinde siyaseten örtüştüğümüz anlar olmuştur...

Liberal kesim (Soros’un kuruluşlarıyla irtibat halinde olan turuncu arkadaşlardan söz ediyorum) meseleye daha çok Batı ve AB eksenli bakıyordu. Mahut anayasa değişikliği, çünkü en çok Batı tarafından destekleniyordu...

Daha önce de yazmıştım:

Bizim bu anayasa değişikliğini desteklememizin temel gerekçesi, yargıdaki “arka bahçe” düzenine son verecek umdeleri içeriyor olmasıydı. Ama sonuç öyle olmadı. Değişiklikle birlikte,  başka tür bir “arka bahçe” düzeni ortaya çıktı; yargı alanı, tüm kurumlarıyla birlikte FETÖ’nün eline geçti.

Batı ve AB ülkeleri işin bu yönünü destekliyordu işte...

Doğal olarak, Amberin Zaman gibi figürler de, Batı’nın desteklediği bir şeyi desteklemiş oluyordu.

FETÖ düzeni sarsılınca (siyasi iktidar yargıdaki FETÖ gerçekliğini fark edip açık mücadele yolunu seçince), turuncu liberaller AK Parti’den koptu ve FETÖ’nün patronajındaki bir düşünce zeminine kaydı. Doğal olarak Amberin Zaman da muhalefete geçmiş oldu.

Muhalif Amberin Zaman için söyleyebileceğim tek şey şu olabilir:

Her tarafı muhalif olsa ne yazar!

Küçümseyerek, Amberin hemşiremizin tamamen etkisiz bir eleman olduğunu anlatmaya çalışmıyorum. Sadece küçümsüyorum. Çünkü Amberin Zaman, hitap ettiği kesim üzerinde etki uyandıran bir isim. Görevini yapıyor...

Görevi ne mi?

Görevi, sürekli Türkiye aleyhinde olmak ve vatandaşı bulunduğu ülkeyi (ve elbette yöneticilerini) küçük düşürmek, itibarsızlaştırmak... Bunu da birtakım “yalanlar” üzerinden yapmak...

Hemşiremiz, yazdığı mecralarda böyle şeyler yapıyor...

Böyle şeyler yaptığı için de, giderek bir “milli güvenlik sorunu”na dönüşüyor.

Son paylaşımlarından bir örnek sunmak istiyorum: “IŞİD karşısındaki en etkili güç, Suriyeli Kürtler. İster hain diyebilirsiniz ne isterseniz diyebilirsiniz ama gerçek bu. YPG ve SDG, IŞİD'e karşı en etkin güç olduğu için ABD işbirliğini onlarla yapıyor ama bunu söyleyince hain sayılıyorsun. IŞİD'e karşı en etkin güç olan YPG ve SDG'ye saldırmaya devam edilecek mi acaba?”

Esasında şunu diyor: “Amerika’nın emrine uyun, terör örgütü PKK’yla savaşmayı bırakın.”

Şimdi öğreniyoruz ki, bu satırları yazmış/yazabilmiş Amberin Zaman’ın basın kartı iptal edilmiş.

Niçin?

Milli güvenlik politikalarında zaaf oluşturduğu için...

Bu iptalin “isabetli” ve “geç kalmış” bir karar olduğunu düşünüyorum.

Çünkü Amberin Zaman gibi figürler, bir “paket” çerçevesinde konuşuyor. MİT TIR’larına yönelik baskın, “Türkiye DEAŞ’a silah gönderiyor” tezviratları, CHP ve HDP’nin bu tezvirat üzerine bina ettiği siyaset, ABD’nin PYD’ye gönderdiği “yardım bombaları ve silahları”, yine ABD’nin Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan sonra (hava desteği sunmayarak) DEAŞ’a yaptığı zımni yardım bu “paket”in muhteviyatını oluşturuyor.

Kendisini milli güvenlik sorunu haline getirmiş arkadaşlar (buna Can Dündar gibi firariler de dahildir), Türkiye’de patlayan bombaların YPG’ye gönderilmiş yardım malzemeleri arasından çıktığını bilmiyorlar mı?

Bilmez olurlar mı hiç?

DEAŞ’a karşı en etkin mücadeleyi Türkiye’nin yürüttüğünü, PYD’nin bu konuda kılını dahi kıpırdatmadığını, esasında DEAŞ’ın PYD’ye alan açmak için çakma işgal hareketlerine itildiğini (Kobani, Tel Abyad ve Menbiç’te olduğu gibi) bilmiyorlar mı?

Bilmez olurlar mı hiç?

Diyorum ya, biliyorlar ve “görevlerini” yapıyorlar.

Hadi onlar görevlerini yapıyor... Bizler, “PYD’nin DEAŞ’a karşı savaştığına ilişkin bir kanıt gösterin” dediğimizde hop oturup hop kalkan Ahmet Davutoğlu taraftarları (ki, biri yakın zamana kadar Karar gazetesinin yazarları arasındaydı) hangi görevi ifa ediyor?

Bunun bir açıklaması var mı?