Gündem
24 Haz 2020 20:40 Son Güncelleme: 24 Haz 2020 21:51

6 gazeteci ilk kez hakim karşısına çıktı! Savcıdan flaş talep!

Libya’da hayatını kaybeden bir MİT mensubunun ifşa edildiği gerekçesiyle yedisi gazeteci sekiz şüpheli hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor.

Tutuklu yargılanan OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, OdaTV Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, OdaTV muhabiri Hülya Kılınç, Yeniçağ yazarı Murat Ağırel ve Yeni Yaşam gazetesi yöneticileri Ferhat Çelik ve Aydın Keser 4 ay sonra hâkim karşısına çıktı.

Libya’da yaşamını yitiren MİT çalışanının cenaze töreni ile ilgili haberler ve Twitter paylaşımları nedeniyle Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Barış Pehlivan, Aydın Keser, Ferhat Çelik, Murat Ağırel, ve yurt dışında olan Erk Acarer ile CHP Akhisar Belediyesi Basın Birimi görevlisi Eren Ekinci  hakkında 7 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

MİT Kanunu'nun 27. Maddesi ile TCK'nın 329. Maddesi'ndeki Gizli kalması gereken bilgileri açıkladıkları iddiasıyla yargılanan 6 gazetecinin 2 Mayıs'ta tutukluluğuna devam kararı verilmişti. Yurt dışında bulunan Erk Acarer hakkında dosya kapsamında yakalama kararı çıkartılmıştı.

"İçi boş bir iddianame ile 112 gündür tutsaklar"
Duruşma öncesinde çok sayıda gazeteci, kitle örgütleri ve siyasi parti temsilcisinin bir araya geldiği Çağlayan Adliyesi'nde Haberin Var Mı İnisiyatifi bir basın açıklaması yaptı. Açıklamaya CHP Milletvekilleri Tuncay Özkan, Muharrem Erkek, Mahmut Tanal, Gökhan Özbek, Sera Kadıgil, Onursal Adıgüzel, HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, TİP İstanbul Milletvekili Erkan Baş, bağımsız milletvekili Ahmet Şık, İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu ile Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Basın İş Sendikası Başkanı Faruk Eren, RSF Türkiye Raportörü Erol Önderoğlu ve çok sayıda insan katıldı.

Basın açıklamasını gazeteci Mehveş Evin okudu. Açıklamada “Herkes biliyor ki bugün burada ne bir ‘ifşa davası’ için ne de bir ‘casusluk davası’ için toplandık. Son on yılda defalarca olduğu gibi yine bir gazetecilik davası için bir aradayız. Gazeteciler, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız benzerini yıllardır gördüğümüz mesnetsiz suçlamalarla karşı karşıya. İçi boş bir iddianame ile 112 günden beri Silivri Cezaevi’nde tutsaklar. Meslektaşlarımızın hürriyetleri ellerinden alınıp Korona pandemisi koşullarında demir parmaklıkların arkasına atılırken asıl mesaj bizlere, dışarıdaki gazetecilereydi. ‘Görmeyin, duymayın, konuşmayın’ deniyor, üç maymunu oynamamız isteniyordu. Yalnız Barışları, Hülya’yı, Murat’ı, Ferhat’ı, Aydın’ı, Müyesser’i değil bizleri de susturmak, sindirmek, korkutmak, istiyorlardı.” ifadeleri yer aldı. Açıklamanın devamında başta bu davada yargılananlar olmak üzere bütün gazetecilere özgürlük istendi.

Duruşma başlamadan önce Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan mahkeme salonunda

Tutuklu gazeteciler, avukatlar ve izliyecilerin salondaki yerlerini almasının ardından duruşma başladı. CHP Akhisar Belediyesi Basın Birimi görevlisi Eren Ekinci ise duruşmaya SEGBİS ile bağlandı.

Murat Ağırel: İddia makamının sunduğu iddianame bir 'niyetnamedir'
Dosya kapsamında mart ayından beri tutuklu olan gazeteci Murat Ağırel savunmasına başladı. Ağırel savunmasında şunları söyledi: "İddia edildiği gibi bir suçun olmadığını ve nasıl olmadığını savunacağım. Zira bu olmayan suçlamalarla tam 120 gündür cezaevinde bir odada tek başıma tutuluyorum. Hakkımdaki suçlamalar, ne bir somut delile dayanıyor ne de vicdana sığıyor. İddia makamının tarafınıza sunduğu iddianame bana göre bir 'niyetnamedir'.

"Haberi ben yazmadan önce sosyal medyadaydı"
Libya’da öldürülen MİT mensubuyla ilgili haberlerin kendisi yazmadan önce sosyal medyada haber olduğunu söyleyen Ağırel sözlerine şu şekilde devam etti: "19 Şubat’ta muhtarın paylaşımına denk geldim. Şehitlerimizin baba adı, adresi, defin yeri bildiriliyordu. Yorum kısmında da şehidimiz hakkında bilgi ve fotoğraflar vardı. Ancak iddianamede fotoğrafın ilk benim tarafımdan paylaşıldığı iddia ediliyor. Suçlama konusu paylaşımların amacı şehit olan askerlerimizin şehadetini yüceltmekti. Başka bir amacım, düşüncem, kastım yoktu. Anlattığım haberleri sosyal medyadan derlemem ve şehitlerimiz hakkında paylaşım yapmam toplam 50-60 dakika içerisinde gerçekleşmiş ve sadece 43 dakika aktif kalmıştır. Sonrasında hesabımı ele geçirenler tarafından paylaşım kaldırıldı. Odatv haberi ile benim paylaşımım arasında 11 gün var. Odatv haberinden Barış Terkoğlu gözaltına alınınca ancak haberim oldu. Haberin içeriği hakkında bilgi sahibi olduğumda ise şaşırdım. Zira ben tören yapılmadığını biliyordum. Bunu da paylaşımımda belirtmiştim."

"Bu davaların iddianamede yer almasının nedeni kast iddialarının altını doldurmak"
İddia makamının düzenlediği iddianame 50 sayfa. Benden bahsedilen kısım sadece 2 buçuk sayfa. Bu 2 buçuk sayfa içerisinde tam 7 defa "ilk olarak", 2 defa "ilk deşifre" ve 11 defa da "case officer" ifadeleri kullanılmış. İddianamenin giriş kısmında "Olay" başlığı altında "7 Şubat MİT krizi" olarak bilinen davaya ve "MİT TIR'ları davasına" atıf yapılmış ve 3. paragraf sonunda şüphelilerin FETÖ/PDY mensubu oldukları ve casusluk kastı vurgusu yapılmış. Bizim yargılandığımız bu dava ile bağı belirtilmemiş olmasına rağmen, örnek olarak bu davaların hatırlatılmasının nedeni iddianamede yer alan "planlı hareket" ve "kast" iddialarının altını doldurma gayretidir."

"Paylaşımımla diğer haber ve fotoğraflar arasında benzerlik yok"
İddianamenin 8.sayfasında "şehit MİT mensuplarının kimlik bilgileri, fotoğrafları ve cenazeye katılan diğer MİT mensuplarının görüntüleri bir plan dâhilinde sistematik ve koordineli biçimde sosyal medya hesapları ile gazete ve internet siteleri üzerinden ifşa edilmiştir" denildi. Şunu belirtmem gerekir ki benim Twitter paylaşımım ile diğer bahsedilen haber ve fotoğraflar arasında bir benzerlik bulunmamaktadır. Birbirine benzemeyen iki soruşturma neden birleştirilmiştir?  Bu konuda iddia makamının sunduğu tek bir delil yoktur.

Bu yanlış bir tahmin, niyetten ibarettir. Devletin en güçlü, en tecrübeli ve en kapsamlı araç gereçlerine sahip olan MİT, terör savcıları, emniyet birimleri böyle bir durum olduğunda daha önceki davalarda olduğu gibi şemaları ile birlikte sunmaz mıydı? İddia makamının bu iddiasının daha bizler savcılık makamında ifade dahi vermeden sosyal medyada dile getirilmesinin tesadüf olduğunu umut ediyorum.

"Libya’da şehitlerimizin olduğunu Sayın Cumhurbaşkanı açıkladı"
İddianamenin 8. sayfasının 5. paragrafında "Şüpheli tarafından 22.02.2020 tarihinde yapılan ve MİT mensuplarının kimlik bilgileri, fotoğrafları, mesleki konum ve unvanları ile birlikte deşifre edildi" denilmektedir. Sayın Başkan lütfen paylaşımıma bir kez daha bakınız, paylaşımımda mesleki konum, unvan ve MİT bilgisi nerede yer almaktadır? Libya’da şehitlerimizin olduğunu Sayın Cumhurbaşkanı açıkladı, muhtar ilk paylaşımı yapmış, fotoğraflar her yerde paylaşılmış, günler sonra ben paylaşım yapmışım. Paylaşımda hangi bilgi, belge yer almaktadır? Bu iddiaya ait paylaşımım ortadadır.

İddia makamı aynı paragrafta "şüpheli tarafından yapılan ifşa eyleminden birkaç gün öncesinde şehitlerin MİT mensubu olduğu bilinmeksizin ve beyan edilmeksizin bir kısım paylaşımların yapıldığı tespit edilmişse de söz konusu paylaşımların hiçbirinde şehitlerin MİT mensubu olduğuna yönelik herhangi bir ibare veya ima bulunmadığı, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olduklarının belirtildiği anlaşılmıştır" denilmiştir.

"Savcılar önceki paylaşımları kabul etmiş, benimkinde 'kast' olduğu kaanatine varmış"
İddia makamı savcıları benden önce paylaşım yapanların varlığını kabul etmiş ancak benim paylaşımımda "kast" olduğu kanaatine varmış önceki paylaşımlarda ise olmadığı kanaatine varmış. Benim hakkımda savcılık makamının art niyetli olduğu açıktır. Paylaşımımda "meslek memuru kahramanlarımız" demişim. Benden önce yapılan paylaşımlardan birkaç örnek vermek istiyorum:

19 Şubat tarihinde Muhtar Cemali Merter'in paylaşımın altındaki yoruma Ahmet Hafize Kayalı adlı kullanıcı 'Libya' da şehit olan gizli Kahraman', 21 Şubat tarihinde Ahmet Özkan adlı kullanıcı 'Libya' da üst düzey 3 MİT elemanına yapılan saldırıda 2 şehit 1 yaralı haberi doğru mu' -19 Şubat'ta Abdullah Ağar 'isimsiz kahraman' gibi paylaşımlar ile benim paylaşımımı arasında ne fark vardır?"

"Evet ben daha önce ifşa yaptım, tutukluluğumun sebebi bu ise bundan onur duyarım"
"Gazetecilik benim çocukluk hayalimdi. Mesleğe başlamama sebep olan Uğur Mumcu’dur. Gazeteci kalemini namusu bilir. Yurtseverlik, milliyetçilik, Atatürkçülük ülküsünden ayrılmaz. Yalana dolana paraya tamah etmez. Bugüne kadar belgesiz tek bir makale yazmadım yanlış hiçbir bilgiyi de paylaşmadım. Evet ben daha önce ifşa yaptım. Yoksulun, fakirin alın terini sömüren, kamu kaynaklarını yağmalayan, din bezirgânlarını ve çeteleri belgeleri ile ifşa ettim. Uyuşturucu baronları hakkında yazdım, ölüm tehditleri aldım. Savcılığa 1.5 yıl önce başvurdum, soruşturma açılmadı. FETÖ üyelerinin nasıl yurt dışına kaçtığını yazdım. Tazminat davası açtılar. Davayı açanlar tutuklandı, ben hala yargılanıyorum. Yaptığım bir tane yolsuzluk haberine bile dava açmadılar. Tamamı belgelidir çünkü. Şayet suçum, tutuklu olmamın sebebi bu ise bundan onur duyarım.

"Türk halkı hukuksuzluğa alıştırılmaya çalışılmaktadır"
Bir toplumu ayakta tutan temel dayanaklarından biri adalet duygusudur. Bu duygu bir kez yara aldı mı demokrasinin temelleri de sarsılmış demektir. Adalet bağımsız mahkemeler eliyle dağıtılırsa adalet duygusu güçlenir. Çağdaş demokrasilerde adaleti dağıtacak suçluyu suçsuzu ayırt edecek tek yetkili organ mahkemelerdir. Milyonluk soygunlara, yolsuzluklara, yoksulluğa alıştırılan Türk halkı hukuksuzluğa da alıştırılmaya çalışılmaktadır. Hukuk devleti, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlayan demektir. Hukuk devleti ilkesi, insan hakları ile ilgili bütün ilkelerin anasıdır. Bugün karşı karşıya olduğum çağdışı hukuk uygulamaları, keyfi soruşturma süreçleri, hukuk devletine yakışmamaktadır.
Hukuk adli hataların değil; barış, düzen ve adaletin aracıdır. Bugün adaletin tecelli edeceğine inanıyorum inanmak istiyorum.

Yüce mahkemenizin toplum vicdanını rahatlatacak, haksızlığa hukuksuzluğa dur diyeceği kararı vereceğine inanıyorum. Mahkemenizden öncelikle tahliyemi, sonrasında ise suçsuzluğumun nişanesi beraatimi talep ediyorum."

Aydın Keser: 4 aydır hukuksuz şekilde tecrit altındayım
Savunması için ek süre talep eden Murat Ağırel'in savunmasının ardından Yeni Yaşam gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser savunması için söz aldı. Kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmediğini söyleyen Keser, 4 aydır hukuksuz şekilde tecrit altında tutulduğunu söyledi. Keser şunları söyledi:

"24 Şubat'ta yayımlanan haberler nedeniyle cezalandırılmam isteniyor. Bu suçlamaları kabul etmiyorum. Bu haber özel bir kasıtla değil, haber verme saikiyle, çok sayıda haberler derlenerek yapılmıştır. Açık kaynaklardan elde edilmiştir bu haberin içeriği. Haberde yaşamını yitiren kişinin MİT mensubu olduğu yazılmamıştır. Haberin içeriği daha önce yayımlanan haberlerden derlenmiştir. Bu suçlamaların hukuki ve maddi dayanağı da yoktur. Dört aydır cezaevinde ve tecritteyim. Bu süre içinde eşimi sadece bir kez görebildim. Tutuklanmadan önce kalbimde sorun vardı. Cezaevinde de böyle bir problem yaşadım. Cezaevi müdürü tedaviye devam etmem gerektiğini, ancak Covid-19 nedeniyle sevk edemeyeceğini söyledi."

Tutukluluk durumundan eşi ve çocuğunun maddi olarak da olumsuz etkilendiğini belirten Aydın Keser, tahliyesini talep etti.

Ferhat Çelik: Cumhurbaşkanı Libya'da birkaç tane şehit var diyorsa, gazeteci merak eder
Keser'in ardından Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik savunmasına başladı. Çelik şunları söyledi:

"Dört aydır tecrit altında olduğumuz için konuşmayı unuttuk, dilim sürçerse affola. Zaten medyanın yüzde 95’i AKP’nin elinin altında, yüzde 5’i bağımsız ve kendi çabalarıyla yapmaya çalışıyor. Örneğin İzmir'de bir camide marş okunuyor. Böyle olduğunda sorumlular bulunur, kadın cinayeti olur faili konuşulmaz. Dolayısıyla gazetecilik ters yüz edildi biraz. Bir ülkede Cumhurbaşkanı Libya'da birkaç tane şehit var diyorsa, gazeteci merak eder. İnsanın aklına yurt dışında bir şehit olduğu için doğrudan asker geliyor. Sosyal medyada yakınları paylaşım yapıyor, fotoğraflar paylaşılıyor. Gazeteci açık kaynaklardan tarama yapar. Bilgiye ulaşınca mantığa oturuyorsa doğrudur dersin, bunu yapmak için talimat almam gerekmez. Eğer Cumhurbaşkanı birkaç tane şehit var diyorsa o kadarla yetinmen gerek. Bu nasıl bir gazetecilik?

"Bizim haberlerin içeriği iddianamede yazmıyor"
O dönem kimi gazeteler de bu iddiayı haberleştirdi. Birkaç tane şehidin kim olduğu da o zaman belli değil. Bizim iki haberimiz suçlama konusu. Bir tanesi basılı gazetede, bir tanesi internet sitesinde yayınlandı. Ancak savcı diyor ki ilk olarak Yeni Yaşam gazetesi basılı gazetede yayınlamıştır. Odatv'nin haberinin tamamı iddianamede. Ancak bizim haberlerin içeriği yazmıyor yalnızca başlıklar verilmiş. Haberin içeriğinde ne vardı peki?"

"Haberlerimiz iddianamede yer almamış, hayat hikayeme yer verilmiş"
Haberi okuyan Ferhat Çelik, haberin içeriğinin "iddia edildi, öne sürüldü" gibi ifadeler barındırdığına vurgu yaptı. Çelik sözlerine şu şekilde devam etti:

"Yeni Yaşam gazetesi, P24 ve Yeniçağ gazetesinde yazılanları derlemiştir. Onları hedef göstermiyorum, gazetecilik yapmışlardır. Haberlerimiz iddianamede yer almamış, hayat hikayeme yer verilmiş, muğlak ifadelerle suçlama yöneltilmiştir. Bizim suçlamalara karşı yaptığımız savunma da yer almamış.

"Her şey ortadayken biz neden hedef alındık?"
Biz İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği tarafından önce serbest bırakıldık. Kararda haberin daha önce yayınlandığı gibi gerekçeler vardı. Sonra hakkımızda yakalama kararı çıkarıldığını öğrendik. Tutuklanacağımı biliyordum. Haberimin arkasında duruyorum. Haber ortada. İnsan sormadan edemiyor: Her şey ortadayken biz neden hedef alındık?

MİT Kanunu gazeteciliğin elini kolunu bağlıyor. Ben önceden bilemem kim MİT mensubu kim değil. Açık kaynaklardan kopyala-yapıştır şekliyle aldığım haberler nasıl casusluk yapmış olabilirim? Devletin gizli kalması gereken bir bilgiyse bu, savcılık haberden sonra neden 12 gün bekledi bizi ifadeye çağırmak için? Herkes MİT mensubu olabilir. Ben bir haberi yaparken sen MİT'çi misin diye mi sorayım? Biz bu haberi yayınlarken bu insanların kimlik bilgilerinden bihaberiz. Gizli kalması gereken bilgi nedir bunu da söylemiyor iddianame. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Libya'da olduğu bilgisiyse bu gizli bir bilgi değil. Bu bilinen bir şey. Erdoğan bizzat kendisi söylüyor MİT'in orada olduğunu. Biz gazetecilik yapıyoruz, bir kamu görev yapıyoruz. Talimat almayız. Bu işe başlarken Musa Anter, Hrant Dink, Metin Göktepe gibi isimlerden feyz aldım. Bir ifşa kastımız yok. Bu haberden sonra Ümit Özdağ, MİT mensubu olduklarını açıklamış. Manisa'daki cenazeye MİT çelenk yollamış. Kimse orada herhangi bir önlem almamış.

"Gerekirse 4 yıl yatarız ama bu ülke kaybediyor"
Dört yıl da gerekirse yatarız. Basın şehitlerinin anısına ses çıkarmam. Ama bu ülke kaybediyor. Basın özgürlüğü endeksinde son sıralardayız. Bana kişisel olarak ne kaybettirecek? Böyle küçük bir olaydan, böyle büyük bir suç yaratmak doğru değildir. Vicdanlarda zaten beraat etmişiz, özgürüz. Mahkemeye düşen de bunu hukuken tasdiklemek. Bunun haber olduğunu, ifşa kastının olmadığını size sunuyorum."

Hülya Kılınç: Hayatımda ilk defa bu kadar ağır bir suçlamayla karşılaşıyorum
Çelik'in savunmasının ardından duruşmaya bir saat ara verildi. Duruşmanın tekrar başlamasıyla OdaTV muhabiri Hülya Kılınç, savunması için söz aldı. 20 yıllık deneyimli bir gazeteci olduğunu ve hayatında ilk defa bu kadar ağır bir suçlamayla karşılaştığını belirten Kılıç şunları söyledi:

"03.03.2020 tarihinde imzamla yayınlanan haberde “MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıkladığım, yayınladığım, yaydığım ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa ettiğim” suçlamasını kabul etmiyorum.

İddianamede haberi yapmam için; şehidin defnedildiği yere gitmem, yörenin muhtarı, aza, Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisi ve şehidin ailesiyle olan görüşmelerim gizli, gizemli ve suç işlemek amaçlı faaliyetler olarak anlatılmaktadır. Bu anlatımın gerçekle ilgisi yoktur. Soruşturma aşamasında gerek savcılık, gerekse sulh ceza hâkimliği ifadelerimde; haberi yapmak için şehidin defnedildiği yere gittiğimi, kimlerle görüştüğümü, haberin detaylarını nasıl ve kimlerden öğrendiğimi, şehidin mezarının fotoğrafını çektiğimi, .sosyal medyada araştırma yaptığımı, haberde kullanılan diğer fotoğrafları nasıl temin ettiğimi, haberi ne zaman ve nasıl hazırladığımı, kime gönderdiğimi detaylı olarak anlattım.

"'Gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamama' hakkına sahibim"
Soruşturma aşamasındaki ifadelerimde yalnızca görüşme yaptığım muhtar ile törende haberde kullandığım iki fotoğrafı aldığım Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisinin adını söylemedim. Bunun sebebi; Ben gazeteciyim. Basın Kanununa göre “Gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamama “ hakkına sahibim. Haber kaynağımı açıklamak istemedim. Üstelik bu kişilerin, Şehidin cenazesiyle ilgili hazırladığım haber için, bana verdikleri bilgiler görevleri gereğiydi. Biri muhtar, diğer basın bürosu görevlisiydi. Açıkçası, haber hakkında soruşturma yapılması üzerine, benim yüzünden soruşturmaya dahil edilmelerini istemedim.

Bu nedenle Muhtar Cemali Merter ve Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisi Eren Ekinci isimleri haricindeki verdiğim ifadelerim doğrudur. Aynen tekrar ediyorum. Bir gazeteci olmamın öncesinde bir kadın ve 17 yaşında bir erkek çocuk annesiyim ve her şehit haberinde, çocuğunu kaybetmiş annelerin acısını her anne gibi yüreğimde hissederim. Libya’daki şehitlerimizin olduğunu duyduğumda da bir anne olarak aynı acıyı hissettim.

"Şehit için askeri tören yapılmaması haber değeri taşır"
Libya şehitlerinden birinin Manisalı olduğu ve askeri tören yapılmadan defnedildiğini günler sonra köy muhtarının sosyal medyada yapmış olduğu bir paylaşımından öğrendim ve çok şaşırdım. Bir şehit için askeri tören yapılmaması gazetecilik açısından haber değeri taşıyan önemli bir olaydır. Hangi rütbede olursa olsun memleketi için hayatını feda eden her insan değerlidir ve bu değerle uğurlanması gerektiğini düşünürüm. Hayatını vatanı için veren bir şehide askeri tören yapılmamasının haber değeri olması nedeniyle haberi hazırlamak istedim. Haberle ilgili araştırma yaptım. Muhtar, sosyal medyada yaptığı paylaşımda nerenin muhtarı olduğunu yazmıştı. 29 Şubat 2020 tarihinde köy muhtarının telefonunu buldum ve Muhtarı aradım. Muhtara yaptığı paylaşımı sordum ve paylaşımdaki bilgileri sordum.

"Haberin konusu 'Libya’da şehit olan asker' ve “şehitle ilgili askeri tören yapılmamasıydı"
"Muhtar, “Libya Şehidinin köylerinden olduğunu, askeri tören yapılmadığını” söyledi. “Konuyu haber yapmak istediğimi” söyleyince “Köye gelmem durumunda bana yardımcı olacağını” söyledi. Cenazede fotoğraf çekip çekilmediğini sordum. Cenazeye katılan birçok insanın fotoğraf çektiğini ve bana bulabileceğini söyledi. Geleceğim zaman kendisini arayacağımı söyleyerek telefonu kapattım. Pazartesi günü sabah yola çıkmadan Odatv’den Barış Pehlivan’a mesaj yazarak Libya şehidinin Manisa’nın bir köyünden olduğunu ve askeri tören yapılmadan defnedildiğini öğrendiğimi, haberi yayınlamak isterlerse haberi araştırabileceğimi” söyledim. Barış Pehlivan, “Haberi yayınlayabileceklerini, şehidin mezarının fotoğrafını çekebilirsem habere ekleyebileceğimi” söyledi. Barış Pehlivan’la da, muhtarla da yaptığım görüşmelerde şehidin asker olduğunu sanıyordum. Gerek Pehlivan’la gerek muhtarla olan görüşmelerimde haber konusu “Libya’da şehit olan asker” ve “şehitle ilgili askeri tören yapılmamasıydı."

Haberi yapmak için köy muhtarını aramasının ardından köye gittiği süreci anlatan Kılınç, "Muhtara “Şehit MİT mensubu mu?” diye bir soru sormadım ve bu konuda ısrar etmedim" dedi. kılınç devamında şunları anlattı:

"Muhtara “Şehit MİT mensubu” şeklinde ısrara etseydim paylaştığı bilgileri kaldırırdı"
"Şayet muhtara “Şehit MİT mensubu” olduğu şeklinde ısrar etseydim, muhtar şehitle ilgili paylaşımları hemen kaldırma yoluna giderdi. Oysaki ifademin alındığı 05.03.2020 tarihinde Muhtarın paylaşımları halen açıktı ve silinmemişti. Daha sonra paylaşımlarını silmiş. Akhisar merkeze ulaştığımda telefonumun şarjı azaldığı için telefonumu şarj etmek istedim. İndiğim yerde küçük bir açık hava müzesi vardı, daha sonra lazım olabileceğini düşünerek girip birkaç fotoğraf çektim. O sırada bir gazeteci ağabeyim (Murat Çorlu) whatsapptan aradı. Akhisar’da olduğumu söyledim. “Hazır oradayken belediye başkanı ile de bir röportaj yapmak için görüşebilir misin?” diye sordu. Belediye basın bürosundaki yetkiliyi tanıdığımı onunla görüşebileceğimi söyledim.

Daha sonra bir kafeye oturarak telefonumu şarj ettim. Yaklaşık yarım saat sonra kalktım. Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisi Eren Ekinci’yi önceden tanıyordum. Ancak telefonu bende kayıtlı değildi. Basın Bürosuna gittim. Eren yoktu. Telefon numarasını basın bürosundan alarak Eren’i aradım. Programa yeni gittiklerini öğrenince çok kısa konuşabildim. Eren’e daha sonra kendisini arayacağımı söyledim. Basın bürosundan ayrılarak Manisa’ya döndüm.

"'Şehit asker değil galiba?' diye düşünmeme neden oldu"
Şehidin köyüne giderken şehidin asker olduğunu sanıyordum. Muhtarın “Çok gençti, binbaşı olamaz”, Şehidin babasının “Uzun zamandır görüşmüyorduk, binbaşı olup olmadığını bilmiyorum” sözleri, cenazeye ‘Teşkilat Başkanı’ yazılı çelengin katılması, askeri tören yapılmaması ben de “Şehit asker değil galiba?” diye düşünmeme neden oldu"

Haberin amacının “Şehidimizin Manisa’da defnedilmesi ve şehidimize hak ettiği resmi törenin yapılmaması” olduğunu tekrar eden Kılınç, tahliye ver beraat edilmesini talep etti.

Barış Pehlivan: Böyle adalet olur mu

Duruşmada savunma yapan gazeteci Barış Pehlivan, 9 yıl önce de tutuklandığını belirterek, o gün aynı davada savunmasını yapamadan hayatını kaybeden MİT görevlisi Kaşif Kozinoğlu'nun Odatv'ye belge sızdırmak iddiasıyla hapse atıldığını hatırlattı.

Önceki tutuklanmasında Odatv’de yayınlanan bir şehit haberi yüzünden, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan yargılandığını söyleyen Pehlivan, “Aradan 9 yıl geçti, ben yine şehit cenazesi haberi ile tutukluyum. ‘Neyse ki; Fethullahçılar gibi bilgisayarıma belge yüklemediler, direkt haberi suç delili yaptılar’ diye sevinmeli miyim üzülmeli miyim” dedi.

“Şehidin MİT mensubu olduğunu başta bilmiyorduk”

Libya’da şehit olan MİT mensubu ile ilgili her bilginin ifşa olduktan bir hafta sonra Hülya Kılınç'tan telefon aldığını söyleyen Pehlivan, “Libya'da şehit olan askerlerimizden birinin Manisalı olduğunu söyledi ve ‘cenazesine dair bir haberle Odatv'nin ilgilenip ilgilenmeyeceğini’ sordu. Bakınız, Hülya Kılınç o anda şehidimizin sadece asker olduğunu düşünüyor ve bana da öyle iletiyor. Ben de ilgili haberi değerlendirebileceğimizi söyledim. Yani haberin Hülya hanım tarafından hazırlanmasına başlama anında MİT yok gündemimizde. Amacımız sadece şehit cenazesi haberi yapmak” dedi.

“MİT Kanununu bildiğim için araştırdım”

Şehidin MİT mensubu olduğunu sonradan öğrendiklerini söyleyen Pehlivan, haber metni kendisine geldikten sonra internetten araştırma yaptığını söyleyerek, şu ifadeleri kullandı;

*Amacım, daha önce nerelerde alenileşip alenileşmediğini bulmaktı. Bu, benim habere dair yayın kararımı etkileyecekti. Açık ismini Google'da arattığımda, milletvekili Ümit Özdağ'ın basın toplantısının haberlerini ve videolarını buldum.

*Yani o anda, haberi yayınlamadan önce şehidin fotoğraflarını, isim ve soyadını, nasıl şehit olduğunu, MİT mensubu olduğunu, cenazeden bazı görüntüleri ayrıntılarıyla birçok yerde haber olarak gördüm.

*Odatv’de bugüne kadar yüzbinlerce haber yayımladık. Bu nedenle birçok kanun gibi, MİT Kanunu'nu da biliyorum. Zaten haber öncesindeki bu ön ekstra araştırma da MİT Kanunu nedeniyleydi.

“Bu şehit cenazesinin haberi sadece”

Şehit MİT mensubuna ait bilgilerin daha önce ifşa olmasına rağmen ailesini düşünerek haberde cenazenin kaldırıldığı köyün ve mahallenin adını, mezarlığın adını, şehidin soyadını, anne ve babanın adı ile soyadını yayımlamadıklarını söyleyen Pehlivan, şu ifadeleri kullandı;

*Tam da burada şuna dikkat çekmek isterim; Odatv'nin yayımladığı ‘Libya'da şehitlerimiz var’ haberi değil. Bu, ‘Libya'da şehit olanlar MİT mensubuydu’ haberi de değil.

*Bu, bir şehidin cenazesinin haberi sadece. Şehidin asker ya da istihbaratçı olmasıyla ilgilenmiyorduk biz. Savcıların bize yaptığı temel suçlama; ‘MİT mensuplarını ifşa etmek.' Şehit cenazesi haberimizle bu suçu işlediğimizi iddia ediyorlar.

*Biz de bu soruşturmanın başından bu yana diyoruz ki; ‘Haberimizde ifşa yoktur. Bizden önce ifşa edilen bilgiler vardır. Bu yüzden suçtan da bahsedilemez.

“Savcılığın sormadığı soruyu ben soruyorum”

Cenaze fotoğraflarının davanın tutuksuz sanığı Eren Ekinci tarafından çekildiğini söyleyen Pehlivan, “Peki, Şehidin naaşının ne zaman ve nereden kalkacağını hem şehidin hem de babasının açık adıyla, yetmeyip şehidin fotoğrafıyla ilk kez internette ifşa eden, bunu yaparken herkesi de cenazeye davet eden köy muhtarının tanık yapıldığı bu davada ildeki ve ilçedeki siyasi parti temsilcileri ile milletvekillerinin katılımının istendiği, hiçbir gizlilik önleminin alınmadığı, aleni yapılan bu cenazede yüzlerce kişinin katıldığı ve katılanların çektiği fotoğraf ile videoların internette dolaştığı bu gerçeklikte fotoğrafı çeken kişiye ‘o fotoğrafı nasıl çektin' sorusunun dahi savcılık tarafından sorulmadığı bu dosyada ben soruyorum: Nasıl oluyordu da, bu kadar rahat ve bu kadar temelsiz şekilde ‘Gizlice çekildiği tespit edildi' cümlesi iddianameye konuyor?” dedi.

 “Böyle adalet olur mu”

Cenazeye herkesi davet eden köy muhtarının, ‘Cenazeye katılanların MİT mensubu olduğunu bilmiyordum’ ifadesinin ardından davada tanık olduğunu söyleyen Pehlivan, şu ifadeleri kullandı;

*Ama ‘cenazeye siyasi parti temsilcileri ve vatandaşlar katıldı’ diyen biz isek o cenaze fotoğrafındakiler arasında MİT mensubu olduğunu bilmemiz beklenip sanık yapılacağız.

*Böyle adalet olur mu? Biz tabut taşıma fotoğrafındakilerin MİT mensubu olduğunu ima dahi etmememize, hatta “vatandaş” dememize rağmen sanık olacağız.

*Ama şehidin MİT mensubu olduğunu Hülya Kılınç'tan öğrendiğini ileri süren muhtar, bunu öğrenmesine rağmen MİT mensubunu fotoğrafıyla, ismiyle, ailesiyle, yaşadığı yerle ilk ifşa eden o paylaşımını silmeyecek; bizler tutuklandıktan çok sonra paylaşımını kaldıracak ve tanık olacak. Böyle adalet olur mu?

“İyi ki yazdım iyi ki yazıyorum iyi ki yazacağım”

*Eğer FETÖ sanıklarını görevde tutup, bir de onlara FETÖ operasyonu yaptırıldığını yazmasaydım burada olmazdım. Eğer FETÖ'cüleri para karşılığı tahliye eden, başka tarikatların müridi yargı mensupları olduğunu yazmasaydım burada olmazdım.

*Eğer FETÖ şüphelisi olup; başka tarikatların hocalarından hüsnü şehadet aldığınızda dosyanızın kapandığını yazmasaydım burada olmazdım.

*Eğer FETÖ borsası sanığının çocuğunun gözü önünde öldürülmesinin perde arkasını yazmasaydım burada olmazdım. Eğer bu toprakların en tehlikeli örgütü FETÖ ile mücadelenin bir rant ve sermaye değişimi aracı haline geldiğini yazmasaydım burada olmazdım.

*Ama tüm yaşadıklarıma rağmen diyorum ki iyi ki yazdım, iyi ki yazıyorum, iyi ki yazacağım. Hepsi gerçekti. Yalanlayamadılar. Bunun yerine, bir bahaneyle hapse attılar. Amaç; daha önce yazdıklarımın bedelini ödetmek ve ileride de yazmamamdı.

Terkoğlu: İddianameyi yazanlar sanıklardan bir organizasyon yaratamadılar

OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu da savunmasında, “Ben yıllardır yazı yazıyorum, Cumhurbaşkanı'nı eleştiriyorum, Bakanları eleştiriyorum, Genelkurmay Başkanlarını eleştiriyorum. MİT kutsal bir örgüt müdür? MİT dokunulamaz mıdır? MİT sorgulanamaz mıdır? MİT; hatası, eksiği gösterilemez midir? Haşa, MİT mensupları peygamberin sahabeleri midir? Farkında mısınız, bu dava üzerinden ne yapmaya çalışıyorlar. Bu davayı kurgulayanları sevindirecek bir karar verirseniz yukarıdaki tüm sorulara ‘evet’ yanıtını vermiş olacaksınız” dedi.

“Mensubiyetini kötüye kullanmış MİT mensupları da vardır”

Tarihte mensubiyetini kötüye kullanmış MİT mensupları olduğunu söyleyen Terkoğlu, şu ifadeleri kullandı;

*Türk tarihinde 12 Eylül gibi karanlık işlere bulaşmış askerler vardır. İşkenceye karışmış polisler vardır. Aynı zamanda mensubiyetini kötüye kullanmış hem de çok kötüye kullanmış MİT mensupları da vardır.

*Örnek olsun, ben daha birkaç ay önce Cumhuriyet Gazetesinde hapishaneden bana mektup yazan bir MİT mensubunun anlattıklarından yola çıkarak, MİT kimliğini adam kaçırıp fidye istemek için kullandığı iddiasıyla cezalandırılan bir personeli yazdım.

*Bunu yazarken güç bela MİT'in basın müşavirliğini aradım, MİT mensubunu askeri alanda yakalayan kamu görevlileri ile konuştum. Siz eğer bu davayı tezgâhlayanları sevindirirseniz, bir sıradışılıkta karşısına MİT mensubu çıkınca bir gazeteci sorgulamaya araştırmaya devam edebilir mi?

“Savcıların iddianamelerine giren darbe uyarılarını anlattık"

15 Temmuz darbe girişiminden önce haberler yaptıklarını kaydeden Terkoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü;

*Biz OdaTV'de 15 Temmuz'dan önce aylarca ‘darbe geliyor' haberleri yaptık, yazıları yayınladık. Yanlış anlamayın, gayrimeşru bir kaynaktan öğrenmedik. Dış basında işaret veren yazıları, Washington'daki enstitülerin raporlarını çevirdik.

*Zaman Gazetesi'nde adeta darbeyi işaret eden haber ve yazıları analiz ettik. Çeşitli davalara yansıyan ifadeleri aktardık. Hatta bizzat soruşturma savcılarının iddianamelerine giren darbe uyarılarını anlattık.

*Emin olun bunları yaparken öyle saldırılara maruz kaldık ki. ‘Ordunun içine fitne sokuyorlar’, ‘Ordumuz terörle savaşırken darbe iddialarıyla ihanet ediyorlar’ diyenler oldu. Bunları da açıp okuyabilirsiniz.

*Oda TV'deki gazeteci ağabeyimiz Soner Yalçın'ı arayıp tehdide varan konuşma yapan, benim ve Barış Pehlivan'ın işten çıkarılmasını isteyen ve bu darbe uyarısı yazıların susturulmasını isteyen oldu. Vazgeçmedik.

“MİT Kanunu'nun dönüşümünün mahkemelerdeki canlı tanığıyım”

9 yıl önce MİT yöneticisi Kaşif Kozinoğlu ile birlikte sanık olduğunu söyleyen Terkoğlu, “MİT Müsteşarına öğlen saatinde darbe ihbarı anlamına gelecek itirafın yapıldığı ortaya çıktığı halde MİT Müsteşarı darbeye akşam yemeğinde yakalandı. Bu durumu herkes eleştirmedi mi? Sorular sormadı mı? Bunu da yapmak gerekmez mi? MİT Kanununun 2014 yılındaki dönüşümünün mahkemelerdeki canlı tanığıyım. 9 yıl önce bu Adliyede MİT yöneticisi Kaşif Kozinoğlu da benimle birlikte sanıktı. Bugün sözüm ona MİT Kanunundan bahsedenler, o gün Kozinoğlu'nu linç ediyor, özel hayatını didik didik ediyordu” ifadelerini kullandı.

“Gizli olan istihbaratçıların kimliği korunsun diye bu yasa çıktı”

Yasanın şehit olan bir MİT mensubunun haberi yapılmasın diye değil, gizli olan istihbaratçıların kimliği korunsun diye çıktığını belirten Terkoğlu, şu ifadeleri kullandı;

*O gün altlarında Başbakan'ın zırhlı aracı olan savcılar, MİT'e kumpasları derinleştirdiler. 7 Şubat oldu, daha fazlası yaşandı. İfşalar sıradan hale geldi. Nihayetinde görev başında faaliyet yürüten ve doğal olarak gizli olan istihbaratçıların kimliği korunsun diye bu yasa çıktı.

*Şehit olan bir MİT mensubunun cenazesi haber yapılmasın diye değil. Ne Kozinoğlu'nun cenazesinde ne de bu kanun doğarken ortada olan savcılar, bugün bu kanunu ruhuna aykırı bir şekilde kullanıyor. MİT Kanununu yerde buldukları taş gibi alıp başımıza fırlatıyor.

Terkoğlu, “Bu iddianameyi yazanlar çok uğraşsalar da buradaki sanıklardan bir organizasyon yaratamadılar. Ancak bu süreçte gördük ki gizli soruşturma dosyasından organize şekilde sızıntılar oluyor, organize şekilde sanıklar hedef alınıyor, cezaevine kadar uzanan organize bir operasyon var. Soruşturmanın başlangıcından sonuna sıra dışı, organize olduğu açık işler oluyor” diye konuştu.

“Bizim için görünse de hem kendiniz hem ülkeniz için karar vereceksiniz”

Mahkeme salonlarında büyüdüklerini söyleyen Terkoğlu, “İnsanın kaderi kendi eylemleridir. Biz kaderimize kendi eylemlerimizle karar verdik. Siz bizim için görünse de aslında hem kendiniz hem de ülkemiz için karar vereceksiniz. Bu nedenle sizden sadece adalete uygun, gerçekle barışık, vicdanla örtüşen, tartışmasız sadece ama sadece millet adına bir karar beklediğimi söylemek istiyorum” dedi.

Cenaze fotoğraflarını çeken sanık konuştu

Terkoğlu’nun ardından davanın tutuksuz sanığı Eren Ekinci’nin savunmasına geçildi. Ekinci savunmasında sanıklardan Hülya Kılınç dışında kimseyi tanımadığını söyleyerek, “Caminin içinde ve dışında fotoğraf çektim, bu konuda bilgilendirilmemiştik ve fotoğraf çeken ve video çekenler vardı. Hülya hanım aradı buluşmak istedi, ama mümkün olamayacağını söyledim. Elimde şehit cenaze fotoğrafları olup olmadığını sordu. O ana kadar şehidin TSK mensubu olduğunu biliyordum. Mit mensubu olduğunu bilseydim başka yollarla verebilirsin fotoğrafı. Doğrudan dahil olmadığım bir şeyin içerisindeyim. Üstüme atılan suçlamaları kabul etmiyorum” dedi.

Savcı mütaalasını açıkladı

Sanık savunmalarının tamamlanmasının ardından mahkeme duruşmaya 15 dakika ara verdi. Aranın ardından gazetecilerin yargılandığı davada savcı esasa ilişkin mütalaasını hazırlamak için dosyanın kendisine gönderilmesini istedi. Savcı tutuklu sanıkların tutukluluk halinin de devamına karar verilmesini talep etti.

 

 

Ne olmuştu?
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Libya'da "birkaç tane asker"in şehit düştüğünü açıklamasının ardından, bölgede hayatını kaybeden devlet görevlilerine ilişkin haber ve iddialar kamuoyuna yansımaya başladı.

Gelişmeleri haberleştiren Yeniçağ, daha sonra haberini yayından kaldırmış, Odatv ise 'Sessiz, sedasız ve törensiz defnedilen Libya şehidi MİT mensubunun cenaze görüntülerine Odatv ulaştı' başlıklı bir haber yayımlamıştı. Odatv, haber nedeniyle 'MİT mensubu ve ailesinin bilgilerini ifşa etmek, aile üyelerinin güvenliğini riske atmak' iddiasıyla suçlandı.

İyi Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ, yaşanan gelişmeler sonası TBMM'de düzenlediği basın toplantısında "Libya'da limanda bombalanmaya çalışılan bir geminin yanındaki deponun vurularak patlaması sırasında 2 şehit verdik. Saray rejiminin izlediği hatalı politikaların bedelini sahada çarpışanlarımız ödemeye devam etmektedir. Libya'daki iç savaşa katılmanızın Türk halkı tarafından kabul edilmediğini görerek, şehit haberlerinin gelmesine halkın tepki vereceğini düşünerek mi bazı haberleri gizliyorsunuz? Yaptığınız hiçbir şeyin makul bir izahı yok" diye konuşmuştu.

Haber sonrası Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve muhabir Hülya Kılınç "İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek" suçlamasıyla gözaltına alınmıştı. Terkoğlu ve Kılınç, dün (5 Mart 2020 Perşembe) sevk edildikleri Sulh Ceza Hâkimliği'nce tutuklanmışlardı.

Terkoğlu ve Kılınç'ın tutuklanmasının ardından Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivanda soruşturmaya dahil edilmiş, bugün (6 Mart 2020 Cuma) Çağlayan Adliyesi'nde ifade vermişti. Pehlivan, akşam saatlerinde tutuklama talebiyle sevk edildiği nöbetçi İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği'nce tutuklandı.

Pehlivan'ın tutuklanmasının ardından, aynı soruşturmaya dahil edilen Yeni Yaşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik, Sorumlu Müdür Aydın Keser ve Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel de tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Gazeteciler, nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği tarafından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

6 Mart'ta serbest bırakılan Çelik ve Keser 8 Mart'ta tekrar gözaltına alındı. Ağırel ise ifadeye çağrıldı. Gazeteciler devam eden süreçte MİT Kanunu'na muhalefet gerekçesiyle tutuklandı.

16 Nisan'da İyi Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ hakkında da 'Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu' çerçevesinde dokunulmazlığının kaldırılması talebiyle fezleke düzenlenerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderildi.