İki Lafın Beli
17 Eki 2014 12:07 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:50

Zahide Yetiş Medyaradar'a konuştu: Medyada olmasam araba tamircisi olurdum!

‘Zahide ile Yetiş Hayata’ programını sunan ekranların sevilen yüzü Zahide Yetiş medyaradar röportajcısı Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. İşte o samimi röportajın detayları…

Kanal D’de uzun yıllar yayımlanan “Doktorum” programının çok sevilen iki sunucusundan biriydi Zahide Yetiş. Adeta “evimizin doktoru” gibi oldu, sıcaklığı ve samimiyetiyle gönüllerde taht kurdu. Şimdilerde ATV’de yayınlanan “Zahide ile Yetiş Hayata” programını sunuyor. Kendine has yorumları ve sıcaklığı ile izleyiciyi kendine çekiyor. Garip bir elektriği var ve siz onun o sıcaklığını hemen hissedebiliyorsunuz, gözlerinin içi hep gülüyor. Röportajımızı  ATV’nin Yenibosna stüdyolarında yaptık. Zahide’yi ilk olarak makyajsız ve spor kıyafetleri ile gördüm, tanıyamadım karşımda sanki 18 yaşında bir genç kız vardı. Hatta “ekrana bir günde böyle çıkmalısınız” dedim. Makyaj esnasında yaptık röportajımızı da, zamanımız kısıtlı programa artık dakikalar var ve ben sorularımı nasıl soracağım endişesi ile çırpınıyorum. Ama korktuğum kadar olmadı, Zahide hem saça, makyaja hem de bana yetişiyordu. Peki, hayata nasıl yetişiyor bu yoğunlukta, yeni evlendi evliliği nasıl gidiyor, reytinglerle arası nasıl? İşte bunların hepsini konuştuk. Bugün alıştığınızın aksine siyaset yok, sadece medya, kadın programları ve Zahide Yetiş var. Ben şimdilik müsaadenizi istiyor, sizi Zahide Yetiş ile baş başa bırakıyorum. Hep umutlu olun sevgiyle kalın


********************************************************************************************************************************

RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: alevgursoy2008@gmail.com

Öncelikle sizi tebrik ediyorum, yeni evlendiniz. Nasıl gidiyor evlilik… Zahide Yetiş hem eve hem işe yani hayata nasıl yetişebiliyor?

(Gülerek başlıyor) Çok güzel ve anlamlı bir soru oldu bu. Vallahi hayata yetişmek hiç de zor olmuyor benim için. Çünkü çok sistemli bir hayatım var. Uyku saatim, uyanış saatim bellidir. Sağlığıma dikkat eder, spor yaparım. Evlenince hayatımın da düzenine düzen eklendi. Eşim de benim gibi düzenli bir yaşam sürdürdüğü için birlikte yaşam kalitemiz arttı. O nedenle bizim için zor diye bir kelime yok, mutluluk var. Eğer sistemli iseniz hayat sizi zaten bir yerlere taşıyor.

“EVLİLİK BENİM İÇİN HUZUR DEMEK”

Peki, yeni kurduğunuz dünyaya yani evliliğe alışabildiniz mi?

Ben iki insanın mutsuzluklarını birleştirip, mutluluğu yakalayacaklarına inanmıyorum evlilikte. Evlilikten en büyük beklentim huzur, benim hayatım zaten çok huzurluydu, şu an daha da huzurlu. Dilerim bundan sonrada öyle olur. Bu soruyu bana lütfen 20 yıl sonra yine sorun, bakalım o zaman yanıtım ne olacak!


“EŞİM OLMADAN KENDİMİ KİMSESİZ BİR ÇOCUK GİBİ HİSSEDİYORUM”

Eşinizi bana birkaç cümle ile anlatın dersem ilk söyleyeceğiniz şeyler ne olur?

Benim için huzur, güven ve yol arkadaşlığı yapabileceğim insan. Mesela onsuz kendimi kimsesiz bir çocuk gibi hissediyorum. Bir anne çocuğunun elini bırakır ya o çocuk da şaşkın şaşkın etrafa bakar, ben işte kendimi onsuz öyle hissediyorum. Olgun bir insan ve danışabilmek çok güzel ona bazı konuları.



“SİZ SİZ OLUN ÂŞIKKEN EVLENMEYİN”

Konuşurken gözlerinizin içi gülüyor, onu tanımlarken özellikle. Çok mu âşıksınız?

Bu zamanda ve bu akılda aşk olmuyor artık. Bu daha çok aşkın sevgiye dönüşmüş hali. Çünkü aşk sıkıntılı bir süreç. Aslında geçici delilik hali aşk, o yüzden âşıkken evlenmezdim. Aşk biter, sevgi kalırsa işte o zaman kalıcı ve keyifli bir birliktelik başlıyor bence. O yüzden hanımlar ve beyler âşıkken tadını çıkarın ama evlenmeyin.

Çok iddialı konuştunuz Zahide Hanım mesajınızı aldı “aşık okuyucular”ımız şimdiden. Evlenilecek adamı da bulmak çok kolay değil bu devirde sanırım… Doğru adamı buldum diyebiliyor musunuz?

Bana, yaşamıma denk bir birliktelik. Evlilik tek başına yaşanan bir dünya değil, aynı soruyu eşime de sormanız lazım. Ben doğru ve iyi bir şey yaptığımı düşünüyorum ama bunu zaman gösterecek.

“KENDİMİ HIRPALAYACAK KADAR DUYGUSALIM”

Bu mutluluğunuzu daha da perçinleyecek bir çocuk düşünüyor musunuz yakın zamanda.

(Gülüyor) Biz düşünüyoruz bakalım Allahım düşünüyor mu? Eğer nasip olursa inşallah.

“İSTANBUL ÇAKALLAR YUVASI”

Duygusal bir kadın mıdır Zahide Yetiş?

Bir tarafım çok duygusal, işte o tarafımı yok etmek istiyorum ama olmuyor. Ben İzmir’de pamuklar içerisindeymişim, İstanbul çakallar sofrası asla çakal olamam. Yavrusu bile olsam yeter.

“BEN KALİTEYİ SEVERİM”

Çakallar sofrasında çakallarla mücadele etmek zorunda oldunuz mu hiç? çakallardan geçtim zira medya tam bir kurtlar sofrası.

Elbette her insan gibi ben de zorluklar yaşadım ama bizzat biriyle münakaşaya girmişliğim, karşı karşıya gelmişliğim yok. Kavga etmek, kavgayı gündem haline getirmek çok kolay. Yıllarca tek bir habere çıkmamış, habercilik yapmamış insanlar bir başkasına laf atarak haber olabiliyor, gündem oluşturabiliyor. Ben yaptığım işle, sorduğum sorular ve işin kalitesiyle gündemde olmayı tercih ediyorum. Çok araştırıyorum, dersime çok çalışıyorum. Bir program bittikten sonra izleyiciye ne verdim diye sorguluyorum.

“İZLEYİCİ ARTIK BİZLERDEN BİLE DAHA PROFESYONEL”

İzleyici de zaten size “evin kızı” sevgisi ile yaklaşıyor sanki… Öyle bütünleştiniz.

Ben samimiyetin kazandığına inan insanlardanım. Bir şey konuşurken kim ne der, ne yazarlar diye düşünmem. İnsanın en büyük dürüstlüğü kendinedir, ben kafamı yastığa koyduğumda vicdanım rahat değilse uyuyamam. İnsanlar ekranlardaki ışığı da, samimiyetsizliği de, kendine yakın olanı da olmayanı da anlayabiliyorlar. Çünkü herkes profesyonel oldu. İzleyiciler de profesyonel izleyici artık. Artık ne verirsen onu alan izleyici yok. Sizi hissediyor, sizi anlıyor takip ediyor, sizinle beraber yaşıyor. Fikirlerini öğreniyor, eğer uyarsa aklına, kalbine, mantığına sizinle yoluna devam ediyor. Yoksa sizden çok kolay vazgeçebiliyor. Çünkü alternatif çok. O yüzden akıllı izleyiciye hizmet etmek beni mutlu ediyor. Emek istiyor. Artık programın gidişatını fark edebiliyor çünkü.


“BİR AN ŞÖHRET OLANLAR BİR ANDA SÖNÜYOR”

Doktorlar programından sonra Zahide İle Yetiş Hayata programına alışmak sizin ve izleyici açısından zor olmadı mı, sonuçta çok farklı iki ayrı format?

Doğru bir tanesi tamamen sağlık diğeri ise bir yaşam programı. Benim için çok kıymetli bir yer. Benim işimi yapan herkes kendi adıyla program yapmak ister ve ne yazık ki bu çok az insana nasip oluyor. Gerçi bu beni ne şımarttı ne değiştirdi. Ben yıllardır bu işi yapıyorum. İstanbul insanı değiştirebilir ama beni değiştirmedi. İstanbul’un kanatları var. Eğer siz uçmayı bilmiyorsanız, sizi alır çarpar sürükler onun rüzgârına kapılmamanız gerek. Siz uçmayı bileceksiniz. Burası öyle bir kent. Benim mesleğim zaten kadınlar için çok zor bir meslek. Herkesin olmak istediği yerler buralar ve herkes ünlü olmak istiyor. Bu kadar kolay olunabildiğini gördüler çünkü. Bir televizyon programıyla bir anda şöhret olabiliyorsunuz, ama bunlar kolay ve geçici şeyler.

“KENDİ KANATLARINIZ OLUŞTUYSA HER RÜZGÂRDA UÇARSINIZ”

Peki, geçici değil de sektörde kalıcı olmak için ne yapmak lazım?

Bir anda değil de, yavaş yavaş ilerlemek lazım diye düşünüyorum. Bir yerlere sindire sindire, çok çalışarak geleceksiniz. Başkalarının kanatları değil de kendi kanatlarınızla uçacaksınız bunun başka yolu yok. Kendi kanatlarınız oluştuysa her rüzgârda uçarsınız.

“BENİ HALA DOKTOR SANANLAR VAR”

Sizi doktor sananlar da oluyor muydu doktorlar programı nedeniyle?

Çok ve hala da öyle zannediyorlar. “Bizim doktor programa başlamış” diyorlar. Bu güzel bir şey benim için. Orada bir uzmanlık alabilecek kadar kendimi geliştirmiştim.

“HEP ÖNÜME BAKIYORUM GERİYE DEĞİL”

Artık “evlerimizin Doktor”u olmuştunuz o programda hiç özlüyor musunuz?

Orada iyi ve kaliteli bir işe imza atmaktan çok mutluyum ama özlemek değil bunun adı. Keyifle dönüp arkama bakabiliyorum ama öne bakmak daha doğru, ben geriye gitmiyorum çünkü ve her daim önüme bakıyorum.

Programınızda çok başarılı sosyal deneyler yaptığınız da oluyor. Mesela kocası tarafından hırpalanan bir kadın rolüne bürünüp sokağa çıkmak gibi… Girdiğiniz bu rollerden en çok hangisi sizi etkilemişti?

Hepsi ayrı ayrı etkiliyor beni, hepsinden ayrı bir ders çıkarıyorum. Ben Türk toplumunun bitip, gittiği söylenen değerlerinin hala var olduğunu bu yaptığım deneylerde gördüm. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine bakıp kahrolanlardanım ben de. En son yaptığım sosyal deneyde kadına şiddeti işledik. Sokak ortasında eşinden dayak yiyen bir kadın rolüne girdim partnerim Sinan ile birlikte. Orada erkek karşısında ne kadar çaresiz kalan bir kadının ruh halini yaşadım. Canlandırmada olsa Sinan beni tartakladığında insanların bakışlarını gördüm, ardından hemen müdahale edip neredeyse Sinan’a meydan dayağı atabileceklerini gördüm. Bir kadının sokak ortasında hırpalanmasını kimse görmezden gelmedi. Hala duyarlı bir toplumuz. İşin iç yüzü ortaya çıktığında bunun bir çekim olduğunu gördüklerinde alkışladılar, doğru bir mesaj vermiştik, biz de onları alkışladık. Mesela bir günde hamile bir kadın rolüne girdim, sigara içen bir hamile kadın düşünün. Onu uyaranlar ve sigaranın çocuğa zarar verdiğini söyleyenler. Aslında ben Türkiye’nin iyi yüzlerini ve iyi insanlarını gösteriyorum. Şimdiye kadar beni hayal kırıklığına uğratan bir olay olmadı. Sadece saçma safan bir taciz olayı yaşadım, onu da çok önemsemiyorum.

Kadınlarımız aslında bu tacizi her zaman yaşıyor, onurları hep kırılıyor. Beklide kanayan bir yaraya parmak bastınız?

Aslında o programda göstermek istediğimiz şey taciz değildi. İnsanımızın düşmüş birine yardım etme konusunda ne kadar duyarlı olduğunu göstermek istiyorduk. Bir hadsiz yüzünden olay buralara geldi. Kolumu tuttu ve 2 dakika içinde bana “Seni seviyorum, seni himayeme altına alacağım” dedi. Şaka gibi… Çok fazla tepki gösteremedim kimliğim ortaya çıkması diye.

“TACİZE UĞRAYAN KADIN DEĞİL, TACİZDE BULUNAN ADAM UTANMALI”

O durumda bir kadın ne hisseder, ne yaşadınız?

Elbette çok ama çok kötü hissettim. Ama böyle bir durumda utanıp sıkılması gereken kişi kesinlikle kadın değil. O çaresizlikte bile size bu gözle bakan hadsizlerin utanması gerekir.

Kadın programlarının kalitesi son dönemde sorgulanır hale geldi. Adeta izleyicinin zeka seviyesi ile alay eden programlar var sanki. Bazıları da zaten yayından kaldırıldı. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Bizim yaptığımız iş çok kıymetli ve çok özel bir iş. İnsanlar bize inanıyorlar, bu çok zor elde edilen kolay kaybedilen bir sorumluluk. Yıllarca kalıcı olmak ve güven duygusunu tazelemek ve yerinde bırakmak isteyen insanlar için yaptıkları iş çok önemli. Ben kendi adıma böyle yapmaya çalışıyorum ama bu ekip işi. Ekibiniz iyiyse iyisiniz, değilse değilsiniz. Ben ekrandayken tek başıma her şeyi kontrol edemem ama kamera arkasında iyi bir ekibim varsa zaten her şey kontrol altındadır. Biz kaliteye ve seviyeye önem veriyoruz.

Seda Sayan’ın programının yayından kaldırılışı ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

Çok yorum yapmayacağım ama izlediğim ve tercih ettiğim bir program değildi.



“TRT’Yİ ÇOK KEYİFLİ VE GÜZEL BULUYORUM”

İdolünüz var mı?

Ben TRT’de büyüdüğüm için hep TRT’deki ağabey ve ablalarımız vardı bizim için. Ben hala TRT’yi çok keyifli ve güzel bulurum.

Ekranda en beğendiniz kadın sunucu ya da programcı kim?

Genel olarak bu işe gönül veren herkesi takdir ediyorum. Tek bir isim verirsem diğer arkadaşlara haksızlık etmiş olurum.



“TEK RAKİBİM VAR KENDİM”

Peki, rakibiniz var mı peki?

Evet. Çok büyük rakip hem de. Bazen geceleri beni uyutmuyor o rakibim.

Kimdir o güçlü rakip?

Tek rakibim tabii ki kendim…

Haber sunmayı hiç düşündünüz mü?

Çok eskiden haber sunmuştum.

“HABER YORUMLAMAYI SEVİYORUM”

Peki, böyle bir Türkiye gündeminde haber sunmak, haberci olmak ister miydiniz?

Son dönemde aslında programımızda haber yorumlamaya başladık. Çok da iyi yorumlar alıyoruz. Haber spikerliği değil ama haber yorumcusu olmayı hep arzu ederim. Bir televizyoncu olarak haberleri yorumlamayı seviyorum.

Risk değil mi peki habercilik son yıllarda?

Siyasetten bahsetmiyorum ama çünkü siyaset benim alanım değil. Ben bu konuda kendimi yetkin görmüyorum.

“MEDYADA OLMASAM KESİN ARABA TAMİRCİSİ OLURDUM”

Eğer televizyonculuğu seçmeseydiniz şu an ne iş yapıyor olurdunuz?

Kesin araba tamircisi olurdum.

Çok ilginç ama çok iddialı değil sanki?

Ben araba tamir etmeyi çok severim. Babamın Amerikan bir arabası vardı, o araba sürekli bozulurdu, bütün kış yatardı, çok problemli bir arabaydı ama o kadar severdik ki asla satmadık. Çocukluğum o araba yüzünden hep sanayide geçti. Babamın peşine takılır sürekli o arabayı tamire götürdüklerinde ben de giderdim. O araba hala bizde biliyor musun ve hala tamire götürürüz. Ben mekanik konusuna çok meraklıyım, bozuk olan bir şeyi tamir etmeye bayılırım. Belkide anne baba ayrı olunca ve baba ile çok vakit geçirince bu tarz işlere daha çok merak saldım.

Anne baba ayrı mıydı?

Evet…

Umarım mutsuz bir çocukluk geçirmediniz?

Bilakis çok mutlu bir çocukluk geçirdim. Çünkü babaannem vardı hayatımda. O olmasa çok daha zor olabilirdi, iyi bir babaanne çok şey değiştirdi hayatımda.

Anneniz hayatta mı?

Allah uzun ömürler versin hayatta. Biz hiç kopmadık anne-baba ayrı olsa da aile bağlarımız hiç kopmadı. Zaten bir çocuğunuz olunca isteseniz de kopamıyorsunuz. Çocuk yaparken üç kez beş kez düşünmek lazım bence. Boşanabilirsiniz ama çocuk varsa asla ayrı kalamazsınız. Annesi babası ayrı olan her çocuk benim kadar şanslı olmayabiliyor çünkü biz hep iç içeydik.

“REYTİNG YÜZÜNDEN KENDİMİ KAHRETMİYORUM”

Reyting her şey midir?

Bu reyting denilen illet, canavar, 24 saatlik mutluluk ve mutsuzluklar getiriyor ve ben 24 saatlik mutluluk ve mutsuzlukların insanı değilim. O yüzden çok fazla takmıyorum, hayatımı buna göre yaşayamam.

Reyting için her şeyi yapar mısınız?

Asla. Önce kalite geliyor benim için. Bir program topluma ne veriyor ben ona bakarım.

Türkiye gündemini takip ediyor musunuz?

Etmez miyim? Her sabah ilk işim gazeteleri taramak.

Şu sıralar çok zor günlerden geçiyoruz değil mi?

Ülke gündemi beni çok yoruyor. Bazen çok üzülüyorum ve düşüyorum, duygusal tarafım işte orada çıkıyor. Hiçbir vatandaşımızın yerinden yurdundan edilmemesini diliyorum. Çocukların yeri savaş meydanı değil, kocalarının yanı da değil. Çocukların yeri okul. Öyle haberler okuyorum ki üzüntüden kahroluyorum ama bazı haberlere de hiç üzülemiyorum, mesela Hüseyin Üzmez’in ölüm haberinde olduğu gibi. Mesela Cem Garioğlu’nun ölüm olayına bir bakın, nasıl bir millet olduk ki, ölüm haberi üzerinde bile komplo teorileri üretiyoruz.

“AKILLI VE NE İSTEDİĞİNİ BİLEN BİR İZLEYİCİ KİTLEM VAR”

Hedef kitleniz kimler?

Valla beni evdeki hanımlar da izliyor. Üniversite öğrencileri de, yaşlı teyzeler de. Çok güzel bir kitlem var. Hatta öyle ki beyler bile açıp bizim programı takip edebiliyor. Daha önceki programda yaş grubu biraz daha yüksekti sadece sağlığa dair olduğu için. Yetiş hayata da akıllı ne istediğini bilen, düşünen bir izleyici kitlem var.

Formunuz da gayet yerinde, sağlığa dair program yapmanın güzel yanlarından biri de bu olsa gerek?

Çok fazla spor yapıyorum. Evlilik de yaradı, eşimle daha fazla kendimize ve sağlığımıza dikkat eder olduk…

Beyazcam önünde çok pozitif, çok sıcakkanlısınız peki normal hayatta da böyle misiniz?

Hep böyleyim. Kameralar önünde nasılsam, kameralar kapandığında da öyleyim. Ama nedense bir kısım tarafından ekranda sanki orada, hep gülümseyen, hayatı daha olumlu algılayan, herkese iyi davranan bir insanın normal hayatında böyle olamayacağı düşünülüyor. Ama ben değişemem ki, üç saat ne kadar oynayabilirsiniz? Haftanın 5 günü program yapıyorsunuz ve bu yıllarca sürüyor. Mutlaka belli olur, duruşundan, bakışından. Ben neysem oyum. Orada ne görüyorlarsa, ne düşünüyorsam söylüyorum. Dışarıda da aynı şeyi yapıyorum. Ben insanlardan çok şey öğreniyorum. O insanın mevkisi, maddi gücü, yaptığı iş ya da okumuş yazmışlığı değil; mutlaka öğrenilecek bir şey olduğunu düşünüyorum. O yüzden ben bir yerin genel müdürüyle de sohbet ederim keyifle, lavaboya gittiğim zaman orada çalışan ablayla da çok keyifle sohbet ederim. Çünkü her ikisinden de öğreneceğim hayata dair bambaşka şeyler var.
Zahide Hanım, çok sevindim bu güzel cümleleri duyduğum için. Sizi tanımak güzeldi, bu kısa ama güzel röportaj için teşekkür borç bilirim.