Medya
22 Eki 2010 15:55 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:44

SÖZCÜ GAZETESİ YAZARI EMİN ÇÖLAŞAN'DAN GÜNDEMİ SARSACAK BOMBA İDDİA!

Sözcü Gazetesi yazarı Emin Çölaşan, gündem değiştirecek bir iddiada bulundu. İşte Çölaşan'ın o yazısı:

KULAĞIMA FISILDANAN…

Önceki gün yolda yürürken karşıma orta yaşlarda düzgün bir adam çıktı ve beni çevirdi. “Emin Bey beni hatırladınız mı” diye sorduğunda hatırlamadığımı söyledim. “Hani” dedi “Sizinle bir gün Tunalı Hilmi caddesinde karşılaşmıştık ve ben size bazı şeyler anlatmıştım. Siz bana bunlar olmaz, biraz hayal kuruyorsunuz demiştiniz…Söylediklerime pek inanmamıştınız.”

Sonra ekledi: “Hatta sokaktaki karşılaşmamızı, neler konuştuğumuzu daha sonra Sakıncalı Gazeteci isimli kitabınızda anlatmıştınız…”

“Evet evet, şimdi hatırladım…”

Eve gidince Sakıncalı Gazeteci kitabımı açtım ve o olayı 250. sayfadan başlayarak bir kez daha okudum. Tanımadığım kişi, bir süre sonra olacakları bana şöyle duyurmuştu:

“Emin Bey şimdi siz ART’de Mustafa Balbay’la program yapıyorsunuz. Bu programı bitirebilirler. Balbay’ı yeniden gözaltına alıp pasifize ederler. (Tutuklanır dememişti.)  Sonra da sizi saf dışı bıraktırıp Ankara Rüzgarı programını bitirirler. Sizin program şu anda Başbakan’ın bir numaralı hedefi. Hele şu seçim öncesinde…(29 mart 2009 yerel seçimlerinin hemen öncesinde idik.) Bakın, ART binasını bastılar, Mustafa Özbek’i tutukladılar. ART şimdi her türlü baskıya açık.”

Bu bey bana uzun uzun anlatmış, ancak kitabımda da ayrıntılı biçimde belirttiğim gibi inanmamıştım. Kısa süre sonra, söyledikleri tek tek çıktı. Balbay tutuklandı, burada açıklamak istemediğim başka nedenlerle program bitirildi.

Karşıma yolda çıkan o hiç tanımadığım kişi bunları bana anlatırken sormuştum:

“Siz kimsiniz efendim, ne iş yaparsınız?” Yanıtı ilginçti: “Sıradan bir vatandaşım. Ama burası Türkiye. Siz hazırlıklı olun oradan dışlanmaya.”

Hürriyet’ten kovulmuştum, boşta idim. Kitabımda bilerek ve özellikle kullanmadığım bir şey daha söylemişti ve çok haklı çıktı:

            “Siz bunları çok ürküttünüz. Size bundan sonra bütün televizyonlar ve Cumhuriyet dahil bütün gazeteler kapalı olacak. Bir tek Sözcü’de yazabilirsiniz.”

            Tam isabet kaydettiğini sonra görmüştüm.

                                 X                                         X                                       X

            Evet, o kişiyle önceki gün yeniden rastlaştık. Aradan bir buçuk yıl geçmişti ve doğal olarak onu tanımadım. Bana kendisini hatırlatınca tanıdım…Ve unutkanlığım için özür diledim. Aramızda ilginç bir konuşma geçti:

            “Bakın Emin Bey, size bundan sonra olacakları anlatayım. Şimdi HSYK seçimleri yapıldı ve AKP’nin adamları oraya seçildi. Bunun böyle olacağını Adalet Bakanlığı zaten önceden biliyordu. Taa o zaman kurulan bir plan vardı. Şimdi o plana işlerlik kazandıracaklar.”

            “Nedir efendim o plan?”

            “Silivri mahkemelerinden bazı çok önemli tahliye kararları çıkacak. Burada amaç topluma ‘Bakın, biz ileri demokrasi uyguluyoruz, hakkı ve hukuku ayaklar altına almıyor, tam tersine savunuyoruz. İşte bizim HSYK dönemimizde bu tahliye kararları çıktı’ mesajı verip güven tazelemek.”

            Sonra ekledi:

            “Siz geçen yıl sokakta karşılaşmamızda benim söylediklerimi ciddiye almamıştınız. Sonra tam isabet olunca kitabınızda anlattınız ve ben de mutlu oldum. Şimdi bu söylediklerimi de ciddiye alın.”

            “Almaz olur muyum, elbette alacağım…”

            O tanımadığım kişi bana Silivri mahkemelerinde yargılanmakta olan bazı kişilerin isimlerini verdi:

            “Adalet Bakanlığı karar verdi. Bunlar en kısa zamanda tahliye edilecek çünkü işin tadı kaçtı. Böylece hakka, hukuka ve adalete ne kadar bağlı olduklarını gösterecekler! HSYK seçimiyle birlikte Bakanlığın artık korkacak bir şeyi kalmadı. HSYK’nın daire başkanlığına da Bakanlığın Müsteşar Yardımcısını seçecekler. Ancak bu isimleri lütfen yazmayın, aksi takdirde tahliye kararını vermezler.”

            Verdiği isimler ilginçti. Anlatmaya devam etti:

            “Zaten onlar tahliye edilince, o davaların tümü kamuoyunun gündeminden düşecek. Böylece iş sessiz sedasız, bu plan uyarınca bitirilmiş olacak.”

            Bana bu olayın nasıl olacağını, bu amaçla neler yapıldığını da anlattı.

            Ancak bunları yazmak mümkün değil, çünkü kanıtlayamam. Kendisine yeniden sordum:

            “Beyefendi Allah aşkına siz kimsiniz? Ne iş yaparsınız. İsminizi, ne iş yaptığınızı, bana güvenirseniz söyleyin. Sadece bende kalacağı konusunda size yemin bile ederim.”

            “Estağfurullah, size güvenmesen bunları zaten söylemem. Ama ismimi ve ne iş yaptığımı boşverin! İlk karşılaşmamızda da söylemiştim, beni sıradan bir vatandaş olarak kabul edin.”

            Bu kez gazetecilik damarlarım iyice kabarmıştı:

            “Peki, bu gibi konularda önemli toplumdan gizlenen bir takım gelişmeler olduğu veya olacağı takdirde, bana bir haber iletir misiniz?”

            “Nasıl ileteyim, her şey dinleniyor.”

            “Telefonla değil de yani, e-posta atabilirsiniz, faks çekebilirsiniz…”

            “Emin Bey her şey dinleniyor ve izleniyor. Burada cep telefonlarımız bile dinleniyor. Caddenin ortasında böyle gürültülü patırtılı bir yerde olmasaydık, size bunları söylemem de mümkün olmazdı.” 

            Bu kişi kimdir? İlk karşılaştığımızda söylediği her şey, onu dinlerken bana çok saçma gelmişti. Ancak söylediklerinin tamamı gerçekleşti.

            İkinci karşılaşmamızda söyledikleri çıkacak mı?

            İsimlerini verdiği, haksız yere tutukluluk çilesi çektirilen o insanlar gerçekten tahliye edilecek mi? Ötekiler ne olacak?

            Bana bunları anlatan kişi, bizim bilmediğimiz pek çok şeyi gerçekten biliyor mu?..Yoksa kafadan mı atıyor? Bakalım, göreceğiz!

                                X                                         X                                       X

            Dün gazetelerde bir haber vardı. Ankara’da üniversite öğrencisi bir genç kıza tecavüz eden iki zanlı, birkaç ay hapis yattıktan sonra tahliye edilmiş. Mahkeme konuyu araştırmış, tecavüz bütün bulgu ve belgeleriyle kanıtlanmış. Ancak “Karar Yargıtay’dan dönmesin” diye raporlar son kararı verecek olan İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilmiş.

            Adli Tıp, bu gibi dosyaları iş yoğunluğu nedeniyle ancak bir buçuk yılda karara bağlıyormuş.

            Mahkeme bu durumda “Zanlılar beraat ederse daha fazla mağdur olmasınlar” gerekçesiyle, ikisini de tahliye etmiş! Bu inanılmaz kararı protesto eden avukatlar, cübbelerini çıkarıp duruşma salonunu terk etmiş.

            Sevgili okuyucularım, bu nasıl iştir? Bir genç kızın hayatını karartan iki sanık “Daha fazla mağdur olmasınlar” diye tahliye edilirken, darbe, terör örgütü gibi hayali suçlardan yargılanmakta olan yüzlerce yurtsever insanımız, yıllardır serbest bırakılmıyor. Bütün suçları AKP iktidarına karşı olmak!

            Bildiğim ve izlediğim kadarıyla hiçbirinin darbeci, terör örgütü üyesi olduğu bugüne kadar kanıtlanmadı.

            Bir yanda tecavüzcüler, öbür yanda yurtsever, masum insanlar.

            Yasalar aynı, yargılayan mahkemeler farklı.

            Tecavüzcüler mağdur olmasın diye bırakılıyor, yurtseverler inat ve ısrarla içeride tutuluyor. Onlar uzaydan geldi, mağdur olma durumları yok! Bu nasıl hak, hukuk ve adalettir?

            Evet, sokakta karşılaştığım kişinin sözleri ilginçti! Bekleyelim, görelim! 

Emin Çölaşan/SÖZCÜ