Medya
08 Tem 2013 09:16 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:16

RADİKAL YAZARI; ''BASKIYA DAYANAMIYORUM DİYEREK İSTİFA EDEN GAZETECİ GÖRMEDİM''

Tarhan Erdem, günümüzde medyanın içinde bulunduğu konumu, 1950'li yıllar ile karşılaştırdı.

Radikal gazetesi yazarı KONDA araştırma şirketinin yöneticisi Tarhan Erdem bugün köşesinde günümüzde medyanın içinde bulunduğu konumu, 1950’li yıllar ile karşılaştırdı.

Menderes Hükümetleri döneminde basına yönelik ekonomik ve hukuki baskıların günümüzde olmadığının altını çizen Erdem, yargının günümüzde daha bağımsız olduğuna, ifade özgürlüğüne dair yasaların daha etkili olduğuna dikkat çekti ama ekledi: Fakat “İktidarın baskısına dayanamıyorum” diyerek gazetesinden ayrılan yazar veya haberci hatırlamıyorum.

İşte Erdem’in bugün kaleme aldığı köşe yazısından çarpıcı bir bölüm:

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ TAM DEĞİL AMA İLERLEDİ

"İfade ve örgütlenme özgürlüğü ülkemizde tam değildir; ancak 30 yıl, 10 yıl öncesine göre ilerlemiştir. Yargı sistemi de aynı, eksiklerine karşın eski yıllara göre daha bağımsızdır. Yazar ve haberciler için ifade özgürlüğüyle ilgili yasalar, hükümetin yazı ve görüntü kullanılarak eleştirilmesini sınırlamamaktadır.

1950’li yıllarda basın kanunu ve yargı sistemi, basın mensuplarının iktidarın talebiyle yargılanmaları ve cezalandırılmasına elveriyordu. O devrin efsane dergisi AKİS’in sahibi ve yazarlarından Metin Toker, Başbakan Menderes’in isteği üzerine mahkûm edildi. O yıllarda birçok gazeteci hapse girdi, Ulus başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın, Vatan sahibi ve başyazarı Ahmet Emin Yalman da hapsedilenler arasındaydı.
Onlar direndiler, basın özgürlüğü önce meydanlara taşındı, sonra seçim beyannameleri girdi.

O günlerde yazar ve gazete sahipleri basın ve ceza kanunlarından yakınırlardı; ayrıca hükümetin muhaliflere yeterli kâğıt tahsisi, baskıda kullanılan çinko ve diğer malzeme ithalatı izni vermediğini yazarlardı.

Fakat “İktidarın baskısına dayanamıyorum” diyerek gazetesinden ayrılan yazar veya haberci hatırlamıyorum; herkes düşüncesini, topladığı haberi ve gördüğünü yayımlardı.

Şimdi o dönemler gibi değil! “Kardeşim seni kim tehdit etti” diyorsun, açık cevap yok! Haklı olarak, “Gerçeği söylersem ihale alamam” diye korkanlar gibi, “Yazar hapse girerim” ya da “Kalemimi kırar giderim” diyenler de çok.

İktidar-medya ilişkisinde bir-iki konuyu temizlemeliyiz:

Yazar ve haberciler Başbakan’ın isteklerine, 1/ Bizzat duyduklarında uyuyorlarsa; 2/ Patrondan duyarak uyuyorlarsa; iktidar baskısından yazarların yakınmaları haklı sayılmaz.

Başbakan’ın isteğine göre yazılanlar, halkın doğruları görmesini ve anlamasını engeller.

Açıkçası, baskıdan yakınan yazar ve haberciler, gerçekdışı veya çarpıtarak yazdıkları haber ve düşünceleri; 1/Öz kararlarıyla yazmaktadırlar ve; 2/Değişik nedenlerle duruma razı olmakta ve kabul etmektedirler.

Bence siyaset ve gazetecilik ‘duruma razı olma’ veya ‘gerçeğin bir kısmını söyleme’ yeri değildir. Çünkü rızayla kazandığınız –gelir, ün, vakit ve benzeri- şey, halkınızın her anlamda ilerlemesini önlemektedir.