Röportaj
20 Nis 2014 18:44 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:06

Perihan Mağden o gazetecileri topa tuttu! Utanç trenini kaçırdılar!

Yeni çıkan kitabından çok bir kaç gündür söylediği sözlerle gündeme gelen Perihan Mağden, Bugün gazetesine verdiği röportajda bazı gazetecileri yerden yere vurdu.

Çıkarını düşünen gazetecilerin utanç trenini kaçırdıklarını söyleyen Perihan Mağden " göz önünde olmamaktan korkuyorlar" dedi. İşte Bugün Gazetesi'nden Fatih Vural'a konuşan Perihan Mağden'in röportajından çarpıcı başlıklar:

*Yeni kitabınız Tehlikeli Temayüller, makro siyaset içinde debelendiğimiz bugünlerde mikro iktidarlara atıf yapıyor. Eşlerini ve çocuklarını hayata kapatan ‘işkenceci anneler’ de bunun bir ayağı… 

İşkenceci anneler, bir tatminsizlik ve mutsuzluk içindeler. Mutsuzluklarını, temizliğe, evde mükemmeliyete, çocukları hapsetmeye bağlıyorlar. Gardiyan olmak kolay değil! “Madem ben mutsuzum, onlar da mutsuz olsun!” Çok doğru yorumladın. Makro siyasete bakarken körleşiyoruz. Siyaset konuşmaktan da çok bunaldım.

*Perihan Mağden nasıl bir anne?

Ben çok baskın bir annenin çocuğuydum. Annesinin delilik çizgisini sebatla sürdüren kadınlar var. Bir de annesinin tam tersi olmaya çalışan anneler var. Ben annemin tam tersi olmaya çalışıyorum. Annem çok projeciydi. Bense hiç projeci anne olmadım. Kızım Melek’i projem olarak görmedim. Biraz fazla rahat bırakıp, hırstan yoksun yetiştirdim.

ANNEM VE BABAM AYRILDI ‘BEYAZ’LIK BiTTi!

*İşkenceci annelere daha çok geleneksel ailelerde mi rastladınız, beyaz Türklerde mi?

Beyaz Türklerde... Çünkü ben daha çok beyaz Türk görüyorum hayatımda.

*Beyaz Türk olup da, sınıfsal aykırılığınızı ne zaman fark ettiniz?

Bunu çocukluğumda fark ettim. Annemle babam ayrılınca, annem ve ben ‘outcast’ (sınıf dışı) olduk annemle. O zaman, ayrıldığı anda sosyal çevresini ve statüsünü kaybediyordu bir kadın Türkiye’de. Mutlak beyaz Türk okullarından ve semtlerinden geldiğim halde hep dışarıda hissettim kendimi, bu ayrılık nedeniyle. Allah için, bunu da gururla taşıyabildim.

*Sınıf dışı kalmak, önünüze engeller çıkarmadı mı?

Alışıyorsun. Ben bundan örselenmedim ya da incinmedim. Çünkü kendimi hep öyle kabul ettim. Belki bir üstünlük sanrısı da verdi bana. Çünkü o ‘outcast’likle, çevremdeki herkesten çok daha fazla okumuştum. Annem, en ünlü ressamların, şairlerin arkadaşıydı. Onları tanıyarak, o bohem çevrede büyüdüm. Beyaz Türklük’te gözüm kalmadı, aksine onları hor görmeye başladım.

KÜÇÜK OSMAN’IN BÜYÜK SINAVI!

*Bu kitapta önemli bir deneme var ki, o da ailelerinin yatırım aracı olarak kullandığı ‘sahte canlı çocuklar’ üzerine. Üstelik bu tehlikenin sahiciliği giderek artıyor…

Çocuklarını o güzellik yarışmalarına sokan aileler bayağı ‘white trash’ (beyaz yoksul) aileler, ABD’de. “Çocuğum vasıtasıyla ya yırtarsam?” diyen insanlar, bunlar. “Bu çocuğu yaptım. Ama bu bana parayla döner mi?” diyen kafa, dünyanın her yerinde var. ABD’deki white trash aile, çocuğa korkunç rüküş bir kıyafet alıyor. Bin dolar falan… Çünkü o çocuk yarışmayı kazanırsa, ünlü olursa, reklamda oynarsa, Hollywood’a giderse dünyaları kazanacak. Çocuk üzerinden oynanan bir kumar. Ya tutarsa!

*‘Sahte canlı çocuklar’ın Türkiye’deki karşılığı nedir?

Küçük Osman! Geçen bir arkadaşım söyledi: “Öyle Bir Geçer Zaman Ki’yle başladı, aradan 3-4 yıl geçti, bu çocuk hiç büyümedi. Şu an oynadığı Küçük Ağa dizisi, reyting rekorları kırıyor. Bu diziler üç saat sürüyor. Çocuğun ne kadar çalıştırıldığını düşün! Magazin piyasası, popüler kültürün bize sunduğu vitrinin arkasında neler olduğunu göstermiyor. ABD’de bunu görme şansın var. Küçük Osman’ın o arka plandaki halini merak ediyorum.

Hastalıklarıma romanlarımda bakıyorum

*Babanız, annenizin üzerinizdeki projeciliğine nasıl bir tepki verdi?

10 yaşındayken annemle babam ayrıldığı için, onun nasıl baktığını bilemeyeceğim. Annemle baş başa kaldık. Ben, ‘tek anne’ tarafından büyütüldüm. Kızımı da öyle büyüttüm. Annemin hiç akrabaları yoktu. Sadece anneannem, annem ve ben vardık. Benim için aile böyle bir şey. Ben kendi hastalıklarıma romanlarımda bakıyorum.

*Mesela?

‘Biz Kimden Kaçıyorduk Anne’, mesela. O, annelikte şirazeden çıkarsam nereye gidebileceğim üzerine bir romandır.

*O yüzleşme sizi korkuttu mu?

Çok korkuttu! Belki de kendi psikanalizimi yaptım. Öyle bir anne olmaktan sıyrıldım. O kitabı yazarken mahkemem basıldı Ergenekoncular tarafından. Akşam haberlerde, ortaokula giden kızım görecek korkusuyla yaşıyordum. Hrant Dink öldürüldüğü gün iki koruma yolladılar. O dehşetin yansıması da vardır o kitapta.

HAYVANLAR VE BAKICILAR ALINIP ATILABİLİR HALDE

*Modernitenin sokaktan kopardığı çocukta, iğdiş edilmiş çocukluk enerjisinden ötürü geriye enkaz bir bebek kaldığı, gibi çok önemli bir ayraç var kitabınızda…

Mahalle hayatı bittiği için çocuklar dışarı çıkmıyor. En fazla, çok korunaklı sitelerde, bisikletiyle dolaşabiliyor. Karşısına bilgisayar koyup çizgi film izletiyorlar. Özellikle de beyaz Türk çocuklarını bakıcılarıyla pasifize ediyorlar. Çocuk o enerjiyi akıtamadığı için hiperaktif oluyor. Sonra da seansı 600-700 lira olan doktorlara götürüyorlar. Çoğu ilaç alıyor.

*Bir başka çıkış yolu da evcil hayvanlar satın alarak, onlarla arkadaş olmalarını sağlamak…

Bir zaman sonra çocuk sıkılıp hayvanı atabiliyor. Ya da barınağa götürüyor. Bir kısmı da aldıkları dükkâna iade ediyor. Çocuğa şu mesajı veriyorsun: ‘Bir canlı benim canımı sıkarsa, onu geri verir ya da bir yere bırakırım’. Filipinli bakıcının modası geçiyor, Gürcü bakıcı tutuyor. Hayvanlar ve bakıcılar, ‘alınıp atılabilir’ hale getiriliyorlar. ‘Helicopter parenting’i ben bulmadım! 30-35 yaşına gelip de, anne evindeki çocukluk odasında, bilgisayar başında bir sürü insan var.

Bu toplumdaki yalan dayanışmasından bezdim

*Kendini garantide tutabilmek için dibe vurmuş bir gazeteciyi anlatıyorsunuz. Medyada bu tiplerin en fazla olduğu dönem. Bugünler geçtiğinde, geriye nasıl bakacaklar?

Onların utanacağını ümit etmek, bizim saflığımız! Onların utanma yetisi yok! Bu yeti olsaydı, bugünkü durumu içlerine sindiremezlerdi. Onlar hiç utanmayacak. Utanç trenlerini kaçırdılar. İstasyonda zevkle sandviç yiyip, kahve içiyorlar.

*Sizce korkuları ne?

Göz önünde olmamaktan korkuyorlar. Çok çok önemli kanaat önderi olduklarına inanmışlar. Ne kanaatleri, ne önderlikleri, ne de yazdıklarının bir değeri var. Aşırı bağımlılar!

*Tehlikeli Temayyüler’in düşündürdüğü, Perihan Mağden’in sünepe insanlardan ziyade, agresif insanlardan hoşlanması.

Agresif değil, özü sözü bir insan istiyorum. İdarecilik, maslahatçılık yapanlardan yoruldum. Ama sonunda bir gün, bu pavyon hesabını faiziyle ödeyecekler. Bu toplum, sahtekârları ve yalancıları teşvik ediyor. Yalan dayanışmasından bezdim. Kitabı yazma amacım, bunu anlatmaktı.

ŞAHAN CEM'DEN DAHA YETENEKLİ

*Cem Yılmaz için yaptığınız ilginç bir tespit var: “Sahnedeki imajıyla özel hayatındaki imajı hep tıpkısının aynısı gibi yaptı.” Şahan Gökbakar için ne dersiniz?

Şahan’ın daha hakiki ve özgün olduğunu düşünüyorum. Kendi imajını satmadı. Bilkent’ten bir adam olmasına rağmen Recep İvedik olarak tanındı. Onu kendi karakteriymiş gibi pazarlamadı. Recep İvedik diye bir karakter oluşturdu ve onu pazarladı. Çok daha zeki ve yetenekli buluyorum onu.