Röportaj
20 Tem 2015 10:49 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:44

Özge Uzun'dan samimi itiraflar! Kendimden nefret ettiğim zamanlar var!

Ünlü spiker Özge Uzun Posta gazetesinden Neslihan Yavuzcan'a son kitabı 'Sizin hiç maviniz var mı?' ve hayatı ile ilgili herşeyi samimi bir şekilde anlattı.

Ünlü  spiker  Özge Uzun Posta gazetesinden Neslihan Yavuzcan'a son kitabı 'Sizin hiç maviniz var mı?' ve hayatı ile ilgili herşeyi samimi bir şekilde anlattı. İşte o röportajdan dikkat çeken bölümler:

'Sizin hiç maviniz var mı?'diyor ünlü haber spikeri Özge Uzun, onun mavisi oğlu Dağhan'ın gözlerinde. Doğduğu günden beri teşhis konulamayan, literatür de bile olmayan Dağhan'ın hastalığı ile verdiği mücadelenin kitabı bu. Ve tabi ki Özge Uzun'un kendisiyle, ailesiyle, sevdikleri ile içsel hesaplaşması. Ve bizim mavimiz nerede? Ve nerede unutuyoruz, başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmayı veya denizin sonsuzluğuna dalmayı. Buyrun bu derin ve kendinize bu kadar dürüst olabileceğiniz sohbetimize....

- 'Sizin hiç maviniz var mı?' kitabını okudukça ağlamalara doyamadım. Nefesimi keserek okudum. Bu kitap senin için ne ifade ediyor?
- 30.000 deyiz şu an da en çok satanlarda ilk 10'da. İlk kitabım ve yazarlık deneyimim. 'Bu hikayenin milyonlar tarafından bilinmesi gerekiyor' dedi yayınevi'm ve arkamda durdu. Sancılı bir süreç geçirdim, kitapta benim sayıklamalarım, kalbimle konuşmalarım var. Önce onu beynine söyletip, içselleştirip, kabullenip, ondan sonra bunu başkalarıyla paylaşabilmek, bu çok zordu. Bu kitap benim kendimle yüzleşmem, barış imzalamamdır. Ve hem ailem, hem de işimle ilgili farklı döngüler yaşadım.
- Farklı döngüler yaşadığında, aynaya baktığında ne oldu peki?
- İtiraf edecek olursam son 3-4 ay da dağıldım. Bu hayatta hepimiz korkularımızla sınanıyoruz. En korktuğum şeyse belirsizlik. Ve hep burdan sınanıyorum. Kitabı yazarken bu kadar açık olmalı mıyım, doğru mu? diye. Nasıl tepkiler alacağım gibi.

YÜZLEŞME DÖNEMİ YAŞIYORUM
- Peki tepkiler nerden geldi?

- Beni tanımayan okuyuculardan değil, kendi çevremden nasıl tepkiler alacağımı düşünürken korktuklarım başıma geldi. Kitabı herkes, okusun, bilsin, anlasın istiyorum, çünkü herkesle duygularımı paylaşıyorum. Kendi arızalarımı daha çok görüyorum. Ben arızalı ve defolu bir kadınım. Çok gelgitlerim var. Ve bu gelgitler çevremi de çok yoruyor. Yüzleşme dönemi yaşıyorum, bunun sonu nereye varacak bilmiyorum.
- Kitapta hep kendini suçluyorsun, neden?
- En kolayı o. Sorumluluğu hep kendi üstüne almak.
- Mesela eşin Volkan ile 3 ay önce ayrıldınız ama şimdi nasılsınız?
- Volkan, bu hayatta ki, en iyi arkadaşım. Çocuklarımın babası. Aramızda tükenmeyecek birşey var.
- Barışma ihtimaliniz var mı, barışsanız neler değişsin istersin?
- Bilemiyorum. Şu bir gerçek ki bizim daha hikayemiz bitmedi. Küsmedik ki, barışalım. Şu anda da bizim dörtlü bir hayatımız var. Hiç bir şey eskisi gibi değil, yenisi gibi olsun. Sadece Volkan ile ilgili söylemiyorum, bütün hayatım için çocuklarım, işim dahil. Yeni ve ayakları yere sağlam basan birşey olsun istiyorum. Nasıl bana oğlum Dağhan birşeyler öğrettiyse yaşadığım bu 3 ay da bana çok şey öğretti. Hala da devam ediyorum.

YÜREKTEN SEVİLMENİN VE SEVMENİN UMUDUNU BESLİYORUM
- Peki bunun uç noktası nedir?

- En yakın kız arkadaşımın bir an da kalbi durdu ve öldü. Benim için melekti o. Çok sarsıldım. Bana ders vererek gitti. Ondan sonra birşeylere hamd etmeye başladım. Ve artık hamd ederek, umut besliyorum. Yürekten sevmenin ve sevilmenin umudunu besliyorum. Koşulsuzca birinin bana sarılmasını, sımsıkı sarılma ve yürekten kahkaha atma umudunu besliyorum.
- Sen kendine gerçekten sarılabiliyor musun?
- Bilmiyorum ki, galiba biraz kendimle elele tutuştum. Amerika'ya Dağhan'ın tedavisi için gideceğiz. Hayatımda ilk defa biryerlere gideceğim. Artık kendimle dövüşür müyüm? Bilmiyorum. Ama ordan kendime ve başkalarına sarılarak dönmek istiyorum.

18 YAŞINDA KAÇIP İSTANBUL'A GELDİM...
- 18 yaşında kaçıp İstanbul'a gelmen, tek başına küçük bir daire de oturman. Şimdi yapabilir misin?

- Ben kaçıyorum galiba. Kolay yolum. Ayaklarımın üzerinde durmaya çalıştım. Gelip radyo'da iş buldum. Gerçekten cahil cesareti. Keşke bu kadar dik başlı ve kuyruğum dik olmasaydı. Bizim ailenin bütün kadınları da hep güçlü. Ve bu dominant taraf benim kalbime çok zarar veriyor. Ve başkalarını da kırıyorum.
- Küçük bir yalanla haber spikerliğine başladın...
- Radyo programcısıyken Oğuz Haksever'in karşısında 'radyo'da, haber spikerliği de yaptım' dedim. Ama güzel oldu.
- İlk evliliğini yapıp ayrıldıktan sonra İkinci eşin Volkan'a merhaba dedin. Nasıl tanımlarsın o günleri?
- İlk evliliğimde yaşadığım şey romantik komedi idi. Ve Aşk şekil değiştirdi, Volkan'la yaşadığım şey bir aşk hikayesi idi. Ve bilmiyorum bu hikayenin sonu ne olur.



'DAĞHAN SENDROMU' DİYORUM. EYLÜL'DE AMERİKADA ARAŞTIRILACAK
- 2007 yılında Dağhan doğdu. Ve ne oldu ilk an da nasıl öğrendin?

- Volkan bana hep şunu der 'oscar'lık bir senaristsin'. O an da ölmek istedim. Başıma gelen belirsizlik beni korkuttu. Sonra 'nasıl olur?' öfkesine dönüştü. Daha sonra nazar mı değdi, birisi büyü mü yaptı, hamileliğimi paylaştım yanlış birşey mi yaptım, gibi gibi bir sürü şey aslında bahaneydi. Zaten olan oluyor.
- 'Kalça çıkığı var, eklem gevşekliği, parmaklar yapışık, kas kalınlaşması, boyunda eğriliği'dediler. Acaba yaşayacak mı? diye sordun..
- Net birşey cevap yok. Belirsizlik. Bebeğinin hayatı ile ilgili, normal olacak mı, nasıl olacak hala soruyorum, 8 yaşında şimdi, ergenlik de ne olacak. 50 kelimeyi söyleyebiliyor ama bunları tam kullanmıyor. Amerika'yı bekliyorum.
- Dağhan'ın Tıp'ta karşılaşılmayan, teşhis konulamayan bir sendromu var sen buna 'Dağhan Sendromu' diyorsun. Ve bunun için Amerika'dan davet aldınız. Eylül'de gidiyorsunuz...
- NIG National İnstittute of health dünyanın en büyük araştırma merkezi, bu kitapla bizim hikayemizi duydular ve bizi davet ediyorlar. Literatür de yok, onlar Dağhan'a bir teşhis koyabileceklerini düşünüyorlar. Şu an da bu ümidi bize vermiyorlar ama bir ihtimal belki yeni bir tedavi yöntemi olabilir. Yeni bir umudumuz var Dağhan'la. Bu kitabın bana getirdiği en büyük hediyelerden bir tanesi bu. Canımın parçası oğlum için. Bir yerden sonra herşeyimi arkama atabilirim, işimi, özelimi herşeyi. Varsa aşkı.

FİLMİ YILMAZ ERDOĞAN ÇEKSİN İSTİYORUM
- Kitap film olacak mı, İngilizce baskı düşünülüyor mu ve kim çeksin istersin?

- Ben de istiyorum, ve kitabı da doğru bir senaryoya dönüştürmek lazım. Hayalim bunu Yılmaz Erdoğan'ın çekmesi. Bir taraftan da kitap İngilizce'ye çevriliyor ve birkaç ajansla görüşüyoruz. Kitabın çok ses getireceğini düşünüyorlar.
- Yılmaz'ın Ankara şiirleri var kitapta...
- Onunla yüreğimiz çok aynı atıyor gibi hissediyorum. Özellikle Ankara özelinde. Çok beğendiğim şair, oyuncu, yönetmen, senarist. Dahi bir adam bence. Eğer olursa Yılmaz Erdoğan'ın çeksin isterim, ama tekliflere de açığım.

DÜŞTÜKÇE YÜKSELİYORUM
- Kitapta Özge'ye yani kendine 'pislik, kaltak, kronik mutsuz' gibi çok ağır ithamlarda bulunuyorsun'. 'Düştükçe yükseliyorum' ne demek?

- Özge'den nefret ettiğim zamanlar var. Hatta daha sertti de yumuşattık. Kendimle yüzleştim. Keşke başka bir hayat yaşasaydım, diye. Bunu çoğu insanda söylüyor. Düştükçe çarpamıyorum. Bir çarpsam rahatlayacağım sanki. Ve hanım okuyucum kitabı paylamış, paylaşırken 'Tanrı, bazı yaşamları sadece yazılsın diye yaşatır' işte bu öyle bir tokat. Bu da benim yüzüme tokat gibi çarptı. Demek ki, ben birşeyler öğrenirken benim de birilerine birşeyler öğretmem gerekiyor.

DAĞHAN BENİM YUMUŞAK KARNIM , AŞİL TOPUĞUM
- Sen bunu daha yeni mi anladın, habercisin, gazetecisin..

- Hııhı.. galiba öyle oldu. Sadece iş için bakıyordum demek ki. Artık gör, artık bil.
- Sidik kokulu günler, bir sürü ameliyatlar, fizyoterapi, psikoterapi, Dağhan benim yumuşak karnım, aşil topuğum' diyorsun.
-Zor zamanlardı. Dağhan benim yumuşak karnım. Endişem onun için. Bir zeka geriliği yok ve herşeyin çok farkında. Keşke yerine geçebilsem, bir an da olsa dünyayı onun gözünden görebilsem istiyorum. Daha iyi anlardım.
- Gözlerine baktığında ne diyor sana?
-'İyi ki benim annemsin' diyor. Çok nadir sarılma anlarımız vardır. Ve kıymeti çok büyüktür. Küçük kızım Siva ise tam bir sevgi kelebeği dakika başı sarılıp öpüyor.

KIZIM, SİVA'M BENİM LOTUS ÇİÇEĞİM
- Büyük bir karar 2. Çocuk. Nasıl oldu?

- 'Siva' benim lotus çiçeğim, umudum, kahkaham, gülen yüzüm, sevgim. O Tanrı'nın bana oğlumla beraber en büyük mükafatı. Siva bana yeniden doğuşumuzun işareti idi.
- İkisinin arası nasıl?
- Bildiğin Siva ona ablalık yapıyor. 'Çok mu yük yüklüyorum kızımın üzerine' diye düşünüyorum. Onu idare ediyor. Onunla oyun oynamaya çalışıyor. Ve birbirlerini çok kıskanıyorlar. Ben de arada terazi oluyorum. Zemheri boşalmayacak inşallah.

HERKES ANLAMAK İSTEDİĞİNİ ANLAYABİLİR
- 'Dağhan'ı kullanma' gibi ithamlar var sana bazı kişilerden, ne demek bu sence?

- Anlayamıyorlar herhalde. Pişman değilim kitabı yazdığıma da. Şu an da söyleyemeyeceğim bazı şeyleri de kaybettirdi. Herkes anlamak istediği gibi anlayabilir ve istedikleri herşeyi söyleyebilirler. Artık bu konu hiç umurumda değil. Bu kitap benim yeniden doğuşum. Ve acısız olmuyor. Birşeyleri feda etmek zorundasın. İyi ki bu kitabı yazmışım.
- Şimdi ...
- Çökmüştüm, içten gülmeyen bir halde idim. Kaportayı düzeltebilirsin, çok rahatlıkla. 40 kilo verdim, spora başladım. Ve şimdi sıra kalbimde. Kendimin elini tutmaya başladım, umarım seveceğim. Çünkü kendimi gerçek anlamda sevdikten sonra değişim başlayacak. Birileri de ailemde, çocuklarımda, arkadaşlarımda beni kendimi sardığım kadar çok sevip, saracaklar. Sarmıyor değiller tabi ama ben önümdeki duvarı kırmaya çalışıyorum. Farkında olmadan o duvar korunma kalkanı benim bir parçam olmuş, onu kırmak çok zor. Bu ilk büyük parçasıydı, şu an da geri kalanları temizliyorum. Artık duvarları olan bir kadın olmak istemiyorum.
-Derneklerle, vakıflarla çalışıyor musun?
- Heryere destek olmaya çalışıyorum. Down Türkiye ile daha çok çalışıyorum. Çok seviyorum onların yaptıkları işi. Sadece aynı gemideyiz onlarla. Bağlı olduğum bir yer yok.
- İntihar değil ama yok olmak istediğim anlar oldu, diyorsun..
- Ölmek değil, öyle dersem çok büyük haksızlık etmiş olurum. Ama bazen bir sihirli bir değnek değsin, konuşmaya başlasın, sarılsın. Ya da o rüyam gerçek olsun. Bir sabah gelsin ve yatağımızda zıplasın, hepimiz orda olalım. Siva'yı gördükçe Dağhan ile neler yaşadıklarımızı gördüm. Siva benim kırılma noktam oldu.