Medya
26 Ağu 2014 13:23 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:36

Nuri Bilge Ceylan bu filmi çok kıskanacak!

Sinema yazarımız Murat Tolga Şen, Kaan Müjdeci'nin, Neşet Ertaş'a adadığı Sivas filmini izledi ve yorumlarını okurlarımızla paylaşıyor.

Sivas, Kaan Müjdeci’nin ilk uzun metrajlı filmi, bu yıl Venedik’te, Venedik Film Festivali'nde ilk filmler için verilen “Geleceğin Aslanı” ödülü için de yarışacak. Filmin tanıtımını üstlenen BKZ İletişim sağolsun, Dünya prömiyerini Venedik’te yapacak filmi bize (basın mensuplarına) önceden izletti. Kış Uykusu’nu Fransızlardan sonra izlediğimde biraz burulmuştum, Sivas’ı İtalyanlardan önce izlediğim için sevindim. Olması gereken budur.

Kış Uykusu bu yıl izlediğim en iyi yerli sinema örneğiydi şüphesiz ama dünden beri Sivas filmiyle meşgul kafam… Neşet Ertaş’a adanmış bir film, bilirsiniz üstat için “bozkırın tezenesi” derler. Sivas’ı izledikten sonra da hiç çekinmeden şu tespiti yapabilirim; Kaan Müjdeci “bozkırın sinemacısı”.

Filmden sonra yapılan basın toplantısında yönetmenle ilgili bazı fikirler edindim. Kaan genç bir sinemacı ama sinemayı soylulaştırmak ya da sinema yaparak soylulaşmak gibi bir derdi yok. Daha çok kendi yaşadıklarından, çocukluğundan yola çıkıyor, biriktirdiklerini saçıyor. Venedik Film Festivali gibi önemli bir etkinlikte yarışacak olmasına rağmen yarışma falan umurunda değil. Filmini nasıl bitirir, insanlara nasıl ulaştırır, onun peşine düşmüş. “İnsanlar seyretmedikten sonra film çekmenin çok da övünülecek yanı yok” diyor. Festivalde yarışacak ama festival filmi çekmemiş, bu da çok açık!

Sivas filminde hepi topu üç profesyonel oyuncu var, kalanı gerçekten oraların insanları, çocukları ve köpekleri… Oyuncu olmayanların daha iyi oynadıklarına dair fikrimi pekiştirdi Sivas; başroldeki Doğan İzci, Uçurtmayı Vurmasınlar’ın Barış’ını da andıran gözleriyle, oynamıyor, yaşıyor. The Fall’da izlediğim Catinca Untaru’dan sonraki en iyi çocuk oyuncu performansı olduğunu söyleyebilirim.

Sivas, ilk defa yurtdışında bir festivalde yarışacak olmasına rağmen Anadolu’yu dışarıdakilerin gözünde ilginçleştirecek şekilde paketlenmiş bir film değil. Algı tuzakları yok, yaşamdaki hali neyse o! Film tezek, çimen, saman, ahır, duman kokuyor. İddialı bir söylem olacak ama ben içine bu kadar “Anadolu” sinmiş bir filmi daha önce izlemedim!

Sivas’ın yüz vermediği bir sanat sineması tuzağı da şu; minimalist sinemanın hikayesizliğine rağmen dokunabileceğin kadar yoğun bir dram içermesi klişesini elinin tersiyle iten bir senaryoya sahip. Kahkahalar atarak güldüğüm öyle anlar oldu ki… Elinde sigara, şık bir şekilde uzaklara dalıp giden Anadolu köylülerinden çok ötesi var bu filmde…

Son tahlilde; eğer amaç gerçekçi sinema yapmak için yola çıkmaksa, Kaan Müjdeci bu anlamda tüm zamanların en iyi işlerinden birine imza atmış. Nuri Bilge Ceylan bu filmi izlediğinde çok kıskanacak. Onun değilse de onu takip eden taklitçi sanat üreticilerinin gösterdiği Anadolu’yu kaldırıp kenara fırlatan, “alın gerçeği bu” diyen bir film var karşımızda…

MURAT TOLGA ŞEN / murattolga@gmail.com