Medya
22 Mayıs 2016 12:49 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:32

Nazlı Ilıcak yazdı: Tek adam uygulamaları, “yandaş mahalleyi” de rahatsız ediyor!

Özgür Düşünce yazarı Nazlı Ilıcak, 'tek adam uygulamalarının 'yandaş mahalleyi' rahatsız etmeye başladığını' savundu.

"Türkiye'de demokrasi askıya alındı. Her geçen gün tek adam hâkimiyeti biraz daha perçinleniyor. Yolsuzluğun hesabını verme korkusu, hukuku rafa kaldırırken, otoriterleşmeyi artırdı. Yandaş mahalle, “Nasıl oldu da bu noktaya gelindi?” diye soruyor" ifadesini kullanan Ilıcak, "Dün 'dava adamı' dedikleriniz, bugün 'paralel' diye damgalanıyor. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı'nın çevresindeki kalite ve liyakat kayboluyor; itaat ön plana çıkıyor. Çünkü demokrasi askıda ve tek adam hâkimiyeti var" diye yazdı.

Nazlı Ilıcak'ın, "Yandaş çatlağı…" başlığıyla yayımlanan (22 Mayıs 2016) yazısı şöyle:

Tek adam uygulamaları, “yandaş mahalleyi” de rahatsız etmeye başladı. İşte örnekler:

*Mehmet Ocaktan: “Yüzde 49.5 gibi emsal bir başarı hikâyesinin üzerinden sadece 6 ay geçmesine rağmen, bir Başbakan, o eski Türkiye'de kaldığını sandığımız andıç yöntemiyle Başbakanlık'tan ayrılmak zorunda bırakılmışsa, bunun mantıki bir açıklaması yapılamaz. AK Parti'de şu ana kadar yazılmış bütün sayfalar kapatılıyor ve rengi, kokusu farklı bir sayfa açılıyor. Ancak siyasi tarihimiz şahittir ki, halkın iradesi üzerinde ne zaman ‘mühendislik projeleri' uygulanmışsa, sonu hep hüsranla neticelenmiştir. Halk, iradesine dokunanları not eder, gün geldiğinde cevabını verir.”


*Mustafa Karaalioğlu: “Seviye azaldıkça, üslûp ve dilde kalite düştükçe, hiç şüphe olmasın liyakat çoktan kaybolmuş demektir. Doğru insanlar, -yani siyasetçiler, bürokratlar, akademisyenler vb- hak edilen yerlerin çok uzağında bulunuyordur. O yerlerde, politik ilişkiler, sınırsız itaate söz vermiş olanlar oturuyordur ve dolayısıyla da kendilerini retorikten başka işe mecbur hissetmiyorlardır. Kritik kadrolar liyakat kriterinden koparak, sadece uslu ve lâf dinleyen adamlara teslim ediliyorsa, her alanda telâfisi zor kayıplar kaçınılmaz demektir.”


*Etyen Mahçupyan: “Yolsuzluklar zaten bir yaraydı; beşeri zafiyetle bir yere kadar açıklanabildi ve başkaları tarafından kötüye kullanılma endişesiyle köşeye kondu. Ama, bu son olay, hiçbir gereği yokken ve hiçbir gerçekçi gerekçeye dayanmadan yaşandı. Erdoğan'ın bu tercihi, önündeki eşiği aşağıya çekti, verilmiş olan avans alanını daralttı. Daralmayı engellemek üzere, şimdi, ‘Tehdit altındayız' söyleminin öne çıkarılması şaşırtıcı olmaz. Bununla tabanı bir süre daha oyalamak mümkündür ama, maalesef işin tadı gerçekten kaçtı.”


*Elif Çakır: “Daha düne kadar ‘dava adamı' deyip de eline koluna sarıldığımız, dualar ettiklerimiz... Bir sabah uyandık ki... Meğer... ‘Bakanlıklara Paralel örgütü dolduran, devlet kademesini Paralel'in hizmetine sunan' hainin, kriptonun önde gideniymiş!.. AK Parti kendisine oy vermiş olanlara bu olup biteni nasıl izah edecek? 28 Şubat andıcına bile rahmet okutan alçaklıktaki Pelikan bildirisinin üzerinden 24 saat geçmeden Ahmet Hoca'nın görevi bırakmasını nasıl açıklayacak?”


***


Türkiye'de demokrasi askıya alındı. Her geçen gün tek adam hâkimiyeti biraz daha perçinleniyor. Yolsuzluğun hesabını verme korkusu, hukuku rafa kaldırırken, otoriterleşmeyi artırdı. Yandaş mahalle, “Nasıl oldu da bu noktaya gelindi?” diye soruyor.

Oysa, Turhan Feyzioğlu, yıllar önce durumu açıklamıştı: “Demokrasilerde insan, ne Musaddık gibi bir Divan-ı Harp Savcısı'nın hakaretleri karşısında ayılıp bayılmak, ne Mussolini gibi baş aşağı asılmak tehlikesine maruzdur. Ne iktidarda iken dilediğine hain damgasını yapıştırmak imtiyazına mâliktir, ne de Beria ve Demirperde gerisindeki nice emsâli gibi, bir sabah asıl Vatan haininin kendisi olduğunu öğrenerek uyanmasına imkân vardır. İkbal devrinde lüzumsuz göklere çıkarılmadığı gibi, düştüğü zaman da dünkü dalkavuklarının sövmelerine muhatap olmaz. Ne iktidarda iken ağzından çıkan her söz irşat ve keramettir, ne muhalefette iken yaptığı her tenkid, tahrik ve ihanet.”

Bu yüzden dün “dava adamı” dedikleriniz, bugün “paralel” diye damgalanıyor. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı'nın çevresindeki kalite ve liyakat kayboluyor; itaat ön plana çıkıyor. Çünkü demokrasi askıda ve tek adam hâkimiyeti var.

Ayıba CHP ortak oldu

Tayyip Erdoğan, dokunulmazlık meselesini, kamuoyuna satmasını çok iyi başardı. Oysa milletvekili dokunulmazlığı kalkmadı. Sadece geçici bir madde ile bugüne kadar biriken dosyaların yargı önüne çıkması sağlandı. Maksat, HDP'lilerin yargılanması.

İsteselerdi, anayasa uygun bir şekilde, her milletvekilinin fezlekesi, komisyonda ve parlamentoda teker teker ele alınır, oylama yapılıp, her biri için ayrı bir karar verilirdi. Lâkin, bu işin sorumluluğu diğer partililerle paylaşılmak istendi. “HDP=PKK”denklemiyle, CHP'nin gözü korkutuldu. CHP, halk nezdinde “teröre destek veriyor” gibi bir görüntü ortaya çıkmasın diye, mecburen, anayasa değişikliğine kısmen evet oyu verdi.

Özetlemek gerekirse: Anayasa değişikliğine gitmeden, HDP'lilere ya da CHP'lilere ait fezlekeler Meclis'te görüşülür ve sadece AK Partililerin oylarıyla, milletvekilleri yargı önüne çıkarılabilirdi. “Dokunulmazlıkları toptan kaldırıyoruz” havası yaratıldı. Ama gerçekte anayasadaki dokunulmazlık maddesi aynen kaldı; geçici bir maddeyle, tek seferlik bir işlem yapıldı. Buna mukabil, anayasa değişikliği bahanesiyle, CHP, düşünce özgürlüğüne aykırı bir icraatın ortağı haline getirildi.

Kılıçdaroğlu'na yumurta

Kemal Kılıçdaroğlu'nun, katıldığı bir şehit cenazesinde yuhalanması, kendisine “Ne yüzle buraya geliyorsunuz” diye bağırılması, hatta yumurta atılması, tam anlamıyla bir tertiptir. Hükümet üyelerinin yuhalanmadığı bir törende, CHP'nin terörün sorumlusu gibi gösterilmesi mantıklı değil ama, bu eylem, Erdoğan'ı haklı çıkarmayı amaçlıyor. Erdoğan, dokunulmazlık tartışmaları sebebiyle sık sık, CHP'nin HDP ile birlikte hareket ettiğiniiddia ediyor ya... “İşte vatandaş da, CHP'yi, bu çizgide değerlendiriyor ve tepkisini ortaya koyuyor” diyecekler.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasının Türkiye'ye huzur getireceğini düşünmeyin. Belli ki mahkûmiyet kararları çıkacak. Zira Tayyip Erdoğan, son konuşmasında işareti verdi:“Halk, terör örgütünün desteklediklerini Meclis'te görmek istemiyor. Yargılayın, bedeli neyse ödesinler” dedi. Demek, HDP'lilerin milletvekilliklerini düşürecek kararlarla karşı karşıya kalacağız. Tartışma daha da büyüyecek. “Siyasette temsil edilmemize imkân verilmiyor” düşüncesiyle milyonlarca HDP'li seçmenin hiç değilse bir bölümü, şiddet yanlısı tavır alacak.

Bütün bunlar niçin biliyor musunuz? Tayyip Erdoğan'ı Başkanlık koltuğuna oturtmak için. Ahmet Davutoğlu'na da bu yüzden kıyıldı. MHP Kongresi, yasa dışı müdahalelerle bu sebepten dolayı engellendi, Devlet Bahçeli'ye kucak açıldı. Binali Yıldırım, bu ümitle Başbakan yapıldı.

İbadet, ticaret, ihanet

Paralel yapı için Erdoğan “Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” demiş. İhanet demesinin sebebi, iktidarın yolsuzluklarını ortaya çıkaran polis ya da savcıların Gülen Cemaati'yle irtibatlı olduğunu düşünmesi. Daha doğrusu böyle düşünmüyor olsa bile, bu izlenimi yaratmaya çalışması.

Ticaret konusuna gelince… Kimin siyasetten büyük rant elde ettiğini, kupon arazileri topladığını, gemiciklerin nasıl filolara evrildiğini en iyi Erdoğan bilir.

İbadet noktasında ise bence kimse konuşmasın. Bu hususta, kimin samimi olduğunu, kimin “inşallah, maşallah” diyerek dini istismar ettiğini, sadece Allah bilir.