İki Lafın Beli
28 Kas 2016 12:33 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:40

Huzurevindeki ünlü spikerin TRT'den bir isteği var: "Göçüp gitmeden son kez..."

Bir döneme sesiyle, ekranıyla, haberciliğiyle damga vuran ve 12 Eylül 1980 askeri darbe bildirisini okuyarak akıllara kazınan TRT eski spikeri Mesut Mertcan, Medyaradar’ın usta röportajcısı Alev Gürsoy Cimin’e konuştu.

Kah ağladı, kah esprileri patlattı. Bir tekerlekli sandalye üzerinde elinde sigarası ve sürekli yaşaran gözleri… Gözleri gözlerine değince felaketi oluyor insanın… Duygulanmamak içten değil. Yıllarca tahttan düşmeyen bir şöhret, hayranlık ve huzurevinde devam eden bambaşka bir hayat… Ne diyordu bir şarkıda Ferdi BABA; “Yıldızlar da kayar durmaz yerinde, solar güzelliğin kalmaz yüzünde”. Evet, ne güzellik, ne şöhret ne de gençlik, gidiyor be usta! Kalmıyor, durmuyor yerinde.  Ne oldum değil, ne olacağım diyenlerden olmalı insan… Kariyer de para da gidiyor ama istenen bir tek şey var o da sağlık. Gerisi boş…

Bir dönemin haberciliği onda vücut buldu, bir döneme damga vurdu. Berrak sesiyle TRT’den her akşam evlere konuk oldu. Evlerin siyah beyaz ekranlarında renkli baş konuğuydu.   Mesut Mertcan. Güzel yürekli şiir okuyan berrak ses. Hey gidi TRT’nin o günleri…

Biz onunla TRT bahçesinde değildik biliyor musunuz? Keşke orada olsaydık ve orada yapsaydık bu röportajı.

Adana’da bir huzurevi…

Bahçeye adım atar atmaz, içim sızlıyor, yol gözleyen yaşlı teyzeler amcalar… “Bahar geldi geçti, sen gelmez oldun” der gibi bakıyorlar sağa sola. “Mesut Mertcan’a geldim” diyorum. Bahçede bekliyorum gelmesini. O da ne? Tekerlekli sandalye ile bana doğru ilerleyerek geliyor. Elinde sigarası ve gülen yüzü… Üzülüyorum onu öyle karşılayınca. Nazım’ın dediği gibi Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. “Ben ben” deyip susması…



Önce diyecek söz bulamıyorum. Sarmaş dolaş oluyoruz. Beni görünce gözlerinin içi gülüyor. “İstanbul’dan benim için mi geldin” diyor. “Evet” diyorum. Röportaj yapmak için hayli yorgun olsa da kıramıyor. Her şeye rağmen iyimser. “Neden huzurevi?” diyorum, “kendi seçimim ve mutluyum” diyor. Huzurevi ile başlıyor, 15 Temmuz ile ilerliyor, medya ile son gaz devam ediyoruz. Eskilere gidiyoruz. Okuduğu o bildiriyi hala unutmamış, ona en çok koyan ise TRT spikeri Tijen Karaş'ı o halde görmek. Diyor ki “O yavrucağın ne suçu var. Benim de suçum yoktu, oku diyorlar mecbur bırakıyorlar okuyorsunuz” Hala “12 Eylül’ün borozancıbaşısı” demelerini içine sindirememiş. Medyayı konuşmasına konuşuyoruz da onun tek isteği var, bu dünyadan göçüp gitmeden yine birkaç kez o hayatını adadığı TRT’de haber okumak.

Söylenecek çok söz var ama bazı zamanlar uygun değildir işte yazmaya, anlatmaya çünkü dolarsınız, duygulanırsınız. Bende de durum işte bu röportajdan sonra “sorma durum leyla” şeklinde.

Bu arada TRT’ye sesleniyorum Mesut Abi bu istediği hak ediyor, yerine getirmek de en çok size düşüyor! Göçüp gitmeden nasıl bir eyvallahı hak ediyorsa, Mesut Mertcan da o haberi okumayı hak ediyor. Hem de çok…

Bu röportajı bence dönüp dönüp okuyun. Sizlere güneşli güzel günler dileyerek aradan çekiliyorum…

RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: alevgursoy2008@gmail.com


Bir döneme damga vurdunuz. Ekranların en usta ismiydiniz. Sesinizle Türkiye’yi mesttesiniz.  Sizinle bugün Adana Huzurevi’nde buluşmak beni derinden üzdü. Nasıl sağlık durumunuz, iyi misiniz?
Her şeye rağmen iyiyim diyeyim. Burada olan bir insan nasıl öyle işte. Rahatsızlıklarım çok fazla. Belde kayma, sağımda solumda fıtık, sağ bacağım çok fena durumda, fizik tedavim devam ediyor. Yine de Allah’a şükür.

“HUZUREVİNDE DAHA HUZURLUYUM”
Aileniz varken neden buradasınız. İnsan sormadan edemiyor. Sizi burada görmek üzücü…
Çok da halimden şikâyetçi olmak istemiyorum. Bugünlere de şükür diyorum. Ben kimseyi rahatsız etmeyi seven bir insan değilim.  Huzurevinde daha huzurluyum. Doğma büyüme Adanalı’yım. Yedi kardeşim var burada, arkadaşlarım var. Arada sırada gelip halimi hatırımı soruyorlar bu bana yetiyor. Ben yalnız değilim.

“KIYMETİNİ BİLSİNLER”
Yine de gönül ister ki aile yanında olsun. Ev ortamında olsun…
Böylesi çok daha huzurlu. Hastalığım vs. kimseye yük olmak istemiyorum. Burada bana iyi bakıyorlar. Ama yine de elbette ev sıcaklığı bir başka şey. Herkes kıymetini bilsin hem sağlığının hem de o ev sıcaklığının.



“ŞIMARMASINLAR, BEN HİÇ ŞIMARMADIM”
Yılların duayen bir ismi olarak burada televizyonları, haberleri, medyayı, ya da gündemi takip etme fırsatınız oluyor mu?
İzliyorum elbette. Biraz karışık buluyorum. Özellikle genç meslektaşlarıma bakıyorum şaşırıyorum. Çok iyileri de var, çok ama çok kötüleri de. Tabii bir de iyi olmaya çalışanlar, bu yönde çaba gösterenler var. Bu meslek çok zor, ben kolay gelmedim buralara. Çok çalışmak ve eleştiriye açık olmak ve şımarmamak lazım. Ben hala şımarmadım. Çalışsınlar. Ekrana çıkıp 50 kişinin 100 kişinin, 1 milyon kişinin onları tanıması önemli değil. Kişi işini iyi yapmalı ve layık olmalı. Seyirci hatayı affetmez. Önce sever ama sonra bir anda dışlar.
Şu an kendinize baktığınızda ne görüyorsunuz. Hatalarıyla günahlarıyla, sevaplarıyla nasıl bir Mesut Mertcan geldi geçti medyadan?
(Duygulandı) İçimden ağlama hissi geliyor. Ağlayan insan yaşayan insan. Zamanı geri döndürmek mümkün olsaydı keşke. Zor bir soru…

“ANNEMİ VE EKRANI ÖZLEDİM”
Zamanı geri çevirmek mümkün olsaydı, ne isterdiniz peki?
Annemi isterdim, hep yanında olmak isterdim. Onun şefkatini özledim bir de ekranları.

“ÇOĞUNU ARTİST BULUYORUM”
Mesleği de özlemişsiniz sanırım?
Hiç çıkaramıyorum ki aklımdan. Ben hayatımda mesleğime hiç leke sürdürmedim. Hayatımda ekrandayken asla politikayı karıştırmadım. Hep objektif oldum. Şimdi ekrana baktığımda arkadaşların çoğunu çok artist buluyorum.  Bazıları ürkek, bazıları halkla iletişim kurmaya çalışıyor ama ben etkilenmiyorum. Bizim dönemimizdeki o heyecan yok. Tabii iyiler de var, hepsine kötü demiyorum. İyi gençler var bayrağı ben işte onlara bıraktım.
Şimdi ki TRT’ye baktığınızda ne görüyorsunuz?
Hala TRT izliyorum ve hala dürüst ve ciddi buluyorum bu kurumu.

“GÖÇÜP GİTMEDEN SON KEZ”
Bugün tekrar imkânınız olsa son kez haber okumak ister miydiniz?
Son kez değil, birkaç kez okumak isterdim. Göçüp gitmeden bunu yapmayı çok isterdim inan… (Ağlıyor)
Yılları görmüşsünüz, olaylara, tarihe tanıklık etmişsiniz. Bugün Türkiye’ye baktığınızda ne görüyorsunuz?
Ben hep iyimserim, karamsar değilim. İyiye gidiyoruz.



“REDDETME HAKKIM OLSA 12 EYLÜL BİLDİRİSİNİ OKUMAZDIM”
Medyayı nasıl buluyorsunuz?
Herkes nasıl buluyorsa ben de öyle buluyorum. Şimdi benim dilim serttir, çok da sert konuşursam Silivri Adana’ya uzak. O nedenle gitmek istemiyorum. (Espri yapıyor ve gülüyor) Ama şunu net söyleyebilirim ben ekranda haber okurken asla kendi yorumumu görüşümü katmazdım. Mesela Fatih Portakal yapıyor, o da anchormanliğin verdiği bir şey. Benim düşüm de öyleydi ama TRT’de böyle imkan yoktu. Daha resmi dil kullanırdık. Devlet memuruyduk. Önüne geleni okurdun, mesela reddetme hakkım olsa 12 Eylül bildirisini okumazdım.



“O ÇOCUĞU EKRANDA TİR TİR TİTRERKEN GÖRMEK BENİ YIKTI”
12 Eylül’e girdiniz ben de o zaman 15 Temmuz’a gireyim. Çünkü sizin o dönem yaşadığınızı çok yakın bir zamanda yine TRT spikeri Tijen Karaş yaşadı. İzlediğinizde nasıl duygulara kapıldınız. O anı tekrar yaşadınız mı, yani bir dejavu hali oldu mu?
Çok üzüldüm. Şöyle bir o günlere gidip geldim. O çocuk bunu hak etmedim. Serçe gibi ekranda tir tir titriyordu, kadınlar zaten ürkektir. İçim acıdı. Hak etmedi bunu. Bütün bunlar FETÖ ve çetesinden kaynaklandı. İhtilallerin övülecek bir tarafı yoktur ama 15 Temmuz akşamına göre biz 12 Eylül’de çok daha iyiydik. İhtilal al birini vur ötekini, demokrasinin geriye gitmesi, kim iyi der ki? Ama bizim dönemimizde bize çok kibar davrandılar, kurşun bile atılmadı. Ama bunlar ne yaptılar tam bir vandallık sergilediler? Benim yaşadığım o dönemde her şey saygı içerisindeydi. Halka ateş açan tanklar yoktu. Ben onlara TSK'nın bağrından çıkan asker demiyorum. Bunlar eğer halka ateş açmışlarsa, benim Cumhurbaşkanımın mekanına, külliyesine ateş açmışlarsa, TBMM'ye demokrasinin simgesi ateş açmışlarsa ben bunların TSK'nın bağrından çıktığına inanmıyorum; bunlar olsa olsa uzaktan kumandalı kurşun asker. Türkiye'de darbe girişimi yapılıyor, hükümet değişiyor ve siz onu okuyorsunuz, duyuruyorsunuz. Onun bir heyecanı var. O heyecan anlatılmaz yaşanır. Onun (Tijen Karaş), ruhsal durumunu çok iyi anlıyorum. Üstelik kadın başına. Asker geliyor, silahla gidiyor. Böyle şey olmaz ya. Bunlar asker değil. Bunlar sayın başbakanın söylediği gibi, asker kılığına girmiş teröristler; Türkiye'yi karıştırmak isteyenler.



“SUDAN ÇIKMIŞ BALIK GİBİYDİM, KORKUYORDUM”
Siz 12 Eylül’de o bildiriyi okuduğunuzda ne hissetmiştiniz?
Korkuyordum.  Feci bir korku vardı. Değişen bir dönem var ve bunu size okutuyorlar. Başka bir yere gidiyor ülke… Ve emir komuta zincirinde yapılan bir darbe söz konusuydu. Böyle bir olayda birileri ayaklansa ilk hedef susturmak için radyoydu ve çok korku yaşadım. Bildiriyi okurken zaten sudan çıkmış balık gibiydim. Ama 2-3 bildiriden sonra rahatladım. Subaylar, askerler çok iyi davrandı. Ama bizler o günden sonra 50 sene geriye gittik.

“BOLCA KÜFÜR YEDİM, 12 EYLÜL’ÜN BROZANCIBAŞISI DEMELERİ BENİ HEP SARSTI”
O bildiriyi okuduktan sonra hayatınızda ve TRT’de ne değişti?
Hayatımda çok fazla bir şey değişmedi sadece bol bol küfür işittim niye o bildiriyi okudun diye.  Hatta en zorumda giden de 12 Eylül’ün brozancıbaşısı demeleriydi. Yav adamlar bize onu zorla okutuyor, kim o bildiriyi okumak ister ki ben de isteyeyim. Beni seçmişler. O dönemde bir korgenerale bile karşı gelmeniz imkânsızdı. Ben okudum, görevimi yaptım. Ben olmasam bir başkası okuyacaktı. Ondan sonra okuduğum o idam haberleri beni yaşlandırdı. Ben ov tür haberleri sevmem, ölümlü haberlerden hep kaçardım ama arkadaşlarımın bile ölüm haberlerini okumak zorunda kaldım. Kendimi hep tuttum tutmaya çalıştım.



“SENİ SEÇTİK DEDİLER VE İŞTE O AN ANLADIM”
Nasıl bir gündü o gün sizin için. Bildiri okuyacağınız gün her şey nasıl başladı?
Zor yerlere götürüyorsun beni. O zamanlar televizyon siyah beyazdı. Şimdi televizyon renkli ben siyah beyazım. 11 Eylül 1980 Perşembe günü Türkiye radyolarında ben 23 bültenini okudum. Bülten 15 dakika sürdü bitince evime geldim. Zaten ertesi gün izinliydim. Yemek yiyeceğim sırada telefonum çaldı. Arayan haberlerden sorumlu genel müdür yardımcısı Muammer Yaşar Bostancı'ydı. Evime gelmek istediklerini söylediler. Çok ilginçti ve dolayısıyla şaşırdım. alışılmış bir şey değildi beni o saatte arayıp evime gelmek isteme talepleri. Daha sonra bu talepten vazgeçtiler. Muammer bey ikinci kez aradı ve bir araba göndereceklerini ve kendilerinin bulundukları yere gelmemin daha uygun olacağını söyledi. Bir süre sonra televizyon haberler müdürü Özden Vardar geldi. Bu arada o zamanki eşimle aram iyi değildi. Parçalı bulutluydu. Şöyle düşündüm. Doğan bey ve Muammer bey bir gazinodalar. Bir misafirleri var. Beni sahneye çıkartacaklar. Şiir okutacaklar. Fıkra anlattıracaklar diye düşündüm. Takım elbise giyeyim mi? diye sordum. 'Giy' dedi. Tıraş olayım mı? 'Ol' dedi. Televizyon haberler müdürü Özden Vardar geldi. 'Hazır mısın Mesut?' dedi. 'Hazırım' dedim. Eşim pencereden baktı 'askeri bir araba var' dedi. Genel müdür tabiî ki bir paşa ile beraberdir diye düşündüm. Taksi durağından araba gönderecek hali yok. Arabaya bindim. 'Özden abi hayırola!' dedim. 'Ya bir organizasyon konusu var. Bir kadro yükseltme olayı var. Seninle görüşmek istiyorlar. Kavaklıdere'de bir yere gittik. Arkada da iki tane asker var. 'Nereden geliyorsunuz?' diye sordum şoföre 'Genelkurmay'dan' dedi. Ben bir gazinoya gideceğimi zannediyordum. Belki bir paşanın çocuğunun düğünü var diye düşündüm. Genelkurmay'a geldik. Bir odaya aldılar bizi. İçeride general dolu. Fikret Küpeli paşa hiç unutmuyorum. 'Hoş geldin Mesut' dedi. 'Ya Mesut bu kez bildiriyi bir askerin okumasını istemedik. Seni seçtik. Mesut'a bildiriyi verin' dedi ve elime bildiri geldi. Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi. 'Yüce Türk milleti' diye başlıyordu. İşte ben o zaman anladım darbe var. Oradan Sıhhiye inzibat karakoluna gittik. Çok iyi ağırlanıyoruz ama pastalar limonatalar. Bir süre sonra TRT Ankara radyosu önüne geldik. Radyonun önü tanklarla çevrili. Servet Bilgi paşa arkamızdan geldi. 'Arkadaşlar nasılsınız' Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Telefon olmayan bir odada istirahatınıza bakın' dedi. Göstereceğiniz anlayıştan dolayı teşekkür ediyorum. Saat 4'e 5 kala İstiklal Marşı. Ardından ben girdim ve birinci bildiriyi okudum. Subaylar, sarıldılar hayırlı uğurlu olsun.

“O BİLDİRİ HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ, MAHVETTİ BENİ”
Peki ya sonra?
"Bildirinin ertesi gün ben bir espri yaptım. Beni evden o kadar güzel aldılar ki gazinoya gideceğim diye kafayı çektim gittim. Kendimi Genelkurmay'da buldum. Fakat benim yaptığım bu espri saptırıldı. Bir söz vardır, 'bülbülün çektiği dilindendir' 'Mesut Mercan 12 Eylül bildirisini sarhoş okudu' Ardından bildiriyi niye okudun' diye çok eleştiri aldım. Bu kadar ucuz kahramanlık var mı? Ordu yönetime el koyuyor. O zaman bir tuğgeneralin bir tümgeneralin emrine karşı gelme hakkı bile yok. Emir komuta zinciri içinde yapılıyor. Ben bir devlet memuruyum. Bunlar ucuz eleştiriler. Bir süre ben bocaladım. O dönemde de Uluslararası Af Örgütü Türkiye Yönetim Kurulu üyesiydim. Ben darbelere karşı bir insanım. Demokrasi aşığı bir insanım. Saçımla beraber anılarım da yaşlanıyor artık. Çünkü bir darbe demokrasiyi 50 sene geriye götürüyor. Ekonomiyi toplumu geriye götürüyor

“CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN ÇOK İYİ ÇALIŞIYOR”
O günle bugün çok mu değişti, arada büyük farklar var mı?
Her şey değişti ama demokrasi yaşıyor hala. Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın başkanımız iyi çalışıyor. Beğenilmeyecek bir tarafları yok.
Basını özgür buluyor musunuz şu an?
Özgür görünüyorlar o kadar.

“FATİH PORTAKAL’I BEĞENİYORUM”
En beğendiğiniz ekran yüzü kim?
Çoğunun ismini bile bilmiyorum ama Fatih Portakal’ı beğeniyorum. Özgür görünüyor en azından.

“UĞUR DÜNDAR’IN HABERCİLİĞİNİ ÖZLÜYORUM”
Eskilerden kimleri özlüyorsunuz?
Uğur’u mesela (Uğur Dündar)  haberciliğini. Araştırmacı hallerini. Şimdi yok bir Uğur daha. Ayrıca Ali’nin (Ali Kırca) muhabirliğini de özledim.  Biz haber merkezlerinde birbirimize çok saygılıydık şimdi kimse birbirini sevmiyor. Ben Jülide Gülizar’dan ders aldım, Zafer Celasun çok iyi dosttu, arkadaş gibiydi çok faydasını gördüm.
Sizin döneminizde haber kanalları yoktu. Şu an en çok takip ettiğiniz beğendiğiniz kanal hangisi?
Haberleri hala TRT’den dinliyorum. Biliyor musunuz bizim dönemimizde öyle FETÖ’cüler bilmem neler yoktu. Atatürkçüler vardı sadece. Biz sağ sol kavgası nedir bilmezdik. Öyle bir döneme rağmen biz en güzel anları yaşadık. Çok özlüyorum.
Mesela şu dönem cezaevindeki gazeteciler de çok konuşuluyor ne düşünüyorsunuz?
Olmaması lazım. Gazeteci özgürdür, gazetecilerin cezaevinde olması kabul edilemez. Gerçek gazetecilerden bahsediyorsak bu çok can yakıcı. Bir gazetecinin hapise girmesi basın hürriyetine darbedir. (Bak Alev içeri girersem senden bilirim diye espriyi patlatıyor)

“İKTİDARI ÇOK BAŞARILI BULUYORUM”
İktidarın medyaya yönelik tutumunu nasıl buluyorsunuz?
Ben Sayın Cumhurbaşkanı’nı, Başbakanı ve bakanlar kurulunu çok başarılı buluyorum. Çok çalışıyorlar. Medya fena değil, karaya kara aka ak diyor. Hiçbir iktidar medyanın kendini eleştirmesini istemez, sevmez.

“ALKOLİK DEĞİLİM, İFTİRA”
Bir ara sizin büyük bir alkol probleminiz olduğu söylendi, doğru mu?
Doğru değil. Alkolik olsam ben 40 sene bu sektörde olmazdım. Bu tamamen asparagas. Ben de herkes gibi içerim, sosyal içiciyim. Ama alkol bağımlısı değilim. İftira atıyorlar, atsınlar çok da önemli değil. Bugün padişahın bile arkasından konuşuyorlar.
Bu meslekte geçmişte insanlar büyük paralar kazandılar. Siz de öyle bir servet edindiniz mi?
Edinsem burada olmazdım bugün değil mi? Ben bir devlet memuruydum. Başarı her zaman para getirmiyor bu hayatta. Kariyer de…
Mutlu yaşayabildiniz mi peki?
Benim adım zaten mutlu. Ama daha da mutlu olmak için hala o ekranda olmak isterdim.



“SİYASETE GİRME FİKRİ HATAYDI”
Hiç pişman olduğunuz bir şey var mı?
Evet,  TRT’den istifa edip siyasete girme gafletinde bulunmuştum. 87’de SHP’ye girmek en büyük hatamdı. Zaten seçilemedim.
Yarım kalan bir hayaliniz var mı?
Milletvekili olmak. Çok isterdim. Sivri dilli bir vekil… Şimdilerde yok. Onun da bir özelliği kalmadı.

“SEVDİĞİM KADINLARI BİLE UNUTTUM AMA EKRANI ASLA”
Özel hayatta da çok umduğunuzu bulamamışsınız ama değil mi?
4 tane kadın aldım boşandım. Bu da bir şans kader. Hepsi gitti bitti. Hepsini boşadım unuttum ama ekranı boşayamadım. O sevgi benle mezara kadar gider. Onun ayrı bir aroması var.
Sizi daha fazla yormak istemiyor ve bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyorum…