Röportaj
26 Mar 2018 09:13 Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:06

Fatoş Güney'den çok konuşulacak sözler: Yılmaz Güney PKK'ya hep karşı çıktı!

Türk sinemasının unutulmaz yönetmeni Yılmaz Güney'in 81'nci yaşgününde, eşi Fatoş Güney birbirinden çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Türk sinemasının unutulmaz yönetmeni Yılmaz Güney'in 81'nci yaşgününde, eşi Fatoş Güney, Günaydın'dan Tuba Kalçık'a konuştu. Yılmaz Güney'in PKK'ya ilk günden beri karşı olduğunu söyleyen eşi, "Yılmaz silahlı mücadelenin halka zarar vereceğini düşünüyordu ve bakın PKK en çok Kürtler'e zarar verdi" dedi...

- Yılmaz Güney yaşasaydı bugün 81 yaşında olacaktı. Neler hissediyorsunuz onsuz geçen bunca yılın ardından?
Daha bu sabah kalktığımda "İyi ki doğmuşsun ciğerim, iyi ki hayatım oldun" dedim. Kendimi hüzünlü ve kederli hissediyorum aynı zamanda. Sizin aracılığınızla buradan bir kez daha Sayın Cumhurbaşkanı'na sesimi duyurmak istiyorum. Cumhurbaşkanımız, "Eğer Yılmaz Güney'in filmlerine devlet otoriteleri kulak verseydi, Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi" demişti. Erdoğan'ın bu sözlerini çok önemli buluyorum. Yılmaz Güney, ülkesini seven ve bu uğurda hayatını, şanını, şöhretini, servetini ve aile mutluluğunu hiçe sayan, Türkiye'nin gerçek sanatçılarından biridir. Halka dokunan, onların sorunlarını en çıplak haliyle ortaya koyan senaryolar yazdı, filmler çekti. Onu kaybedeli 33 yıl oldu. Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen onun filmleri hâlâ yayınlanmıyor. 20 yıldır üzerinde çalıştığım Yılmaz Güney projelerine kimse destek vermiyor. Yılmaz Güney Vakfı'nı çaresizlikler yüzünden kapatmak zorunda kaldım. Onun filmlerinin özgürce yayınlanmasını istiyorum. Filmler sanat eserleridir. Filmler toplumu bölmez, aksine birleştirir. Cumhurbaşkanı'ndan da hem filmlerinin yayınlanması, hem de Yılmaz Güney projelerinin hayata geçmesinin önündeki engellerin kaldırılması için ricada bulunuyorum. Umarım sesimi duyar.

DÖNMEYİ HAYAL EDİYORDU

-'Kaçmamalıydı, ülkesinde kalmalıydı' diyen de bir kesim var onun için. Siz ne diyorsunuz buna?
100 yıl ceza almıştı; kaçmasaydı ömrü askeri hapishanelerde geçecekti. 12 Eylül'den  önce yarı açık cezaevinde kalıyordu. Orada arkadaşlarıyla görüşebiliyordu, filmleri için görüşmeler yapabiliyordu. 12 Eylül'le birlikte 100 yıl ceza aldığı için kapalı cezaevine alacaklardı Yılmaz'ı. O hep bu gidişe 'Geçici bir süre için' diyordu. Ülkesine geri dönmeyi hayal ediyordu ama ne yazık ki ömrü vefa etmedi.

-Kansere hapishanede mi yakalandı Yılmaz Güney?
Hastalığı hapishanede başlamıştı. Çok defalar hastanelere gittiği halde, 'Bir şeyin yok' denilerek cezaevine gönderildi. Kaçacağı bahane edilerek hapishane koşullarına hasta haliyle geri gönderildi. Artık şöyle düşünüyorum; 'hapishanede tedavi edilmeyip öldü' düşüncesi olmasın diye bence Yılmaz'ın kaçışına da göz yumuldu o dönemde. Çünkü kalmaya devam etseydi ölecekti hapishanede. Kaçtıktan sonra Fransa'da ameliyatını yapan doktor çok geç kalındığını ve en fazla bir sene yaşayabileceğini söylemişti. Öyle de oldu; bir sene sonra kaybettik Yılmaz'ı.

-Ölümünün ardından yıllar geçmesine rağmen Yılmaz Güney'i halkın nezdinde bu denli özel kılan nedir?
Yılmaz, her zaman Türkiye'nin gerçeklerini, halkın sorunlarını ele aldı. Hep bir gün ülkedeki koşulların değişeceğini umut ediyordu. Yılmaz, köşklerde yaşayıp Cihangir'de oturup senaryolar kaleme almadı. Anadolu'nun bağrından, Adana'da yoksulluğun içinde doğmuş biri. 'Boynu Bükükler' kitabında da yaşadığı zorlukları anlatmıştı. Acıların içinden geldiği için halkın sorunlarını yakından biliyordu. Yokluk içinden gelmiş olmak zaten Yılmaz'a çok farklı bir bakış açısı katıyordu. Halkımız da onu her zaman çok sevdi ve hep gönüllerinde taşıdı.

-Yılmaz Güney'in hayatını anlatan bir film çekilmedi. Böyle bir projede yer almak ister misiniz?
Demin de belirttiğim gibi; Yılmaz'la ilgili projeleri hayata geçirmek istemiyor kimse. Risk almak da istemiyorlar. Medyada yer alan birtakım insanlar, Yılmaz'la ilgili bazı yargıları hâlâ kıramadı ne yazık ki; bu da projelerin gerçekleşmesini engelliyor. Hem bizi, hem de onun Yılmaz Güney olma hikayesini anlatan çok proje var ama yapılamadı bir türlü. Umarım Yılmaz'a yönelik bu yargılar ortadan kalkar ve projelerim hayata geçer.

-Bir söyleşinizde Yılmaz Güney'in en üzüldüğü günün vatandaşlıktan çıkarıldığı gün olduğunu söylemiştiniz. O günü bize anlatır mısınız?
Yılmaz vatandaşlıktan çıkarıldığını duyduğunda ağlamıştı. "Ben ülkemi bu kadar severken bu bana nasıl hak görülür?" demişti. Uğruna bu denli kahır çektiği, hapislerde yattığı ülkesinin vatandaşlığından çıkarılmak ona çok ağır geldi. Yılmaz'ın vatan sevgisini kimse tartışamaz. O son nefesine kadar ülke sevgisini ve özlemini kalbinde taşıdı.



EMPERYALİZME HEP KARŞI ÇIKTI

-Yılmaz Güney yaşasaydı Amerika'nın bölgedeki politikalarına en sert karşı çıkan isimlerin başında gelirdi diye düşünüyorum; haksız mıyım?

Sadece Amerikan emperyalizmine değil, Sovyetler Birliği emperyalizmine de karşı çıkmıştı. Nitekim de haklı çıktı. Sovyetler Birliği yıkıldı. Hatta Sovyetler Birliği emperyalizmine karşı çıktığı için sol çevreler tarafından da eleştirildi, hatta dışlandı. Amerikan emperyalizmine her daim karşı çıktı. Kapitalizmin, emperyalizmin dünyada geldiği noktayı görseydi çok üzülürdü ve buna karşı yine mücadele ederdi. Ortadoğu'da, dünyadaki dev güçler paylaşım savaşı yapıyor. Olan orada yaşayan halka oluyor. Yılmaz emperyal devletlerin dünyayı paylaşım savaşına dikkat çeken yazılar da yazdı, konuşmalar da yaptı ve bununla mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

-Nasıl bir babaydı?
Açıkçası Yılmaz'ın babalık yapmaya fırsatı olmadı. Ben çocuklarına hem annelik, hem de babalık yaptım. Açıkçası zaman zaman da yetemedim. Ama Yılmaz'ın eşi olmaktan her zaman gurur duydum. Halkımız bana her zaman duruşumdan ve taşıdığım değerlerden dolayı çok ilgi, sevgi ve saygı gösterdi. Çok vefakar bir halkımız var. Yılmaz'ı, her zaman kalplerinde ve bilinçlerinde taşıyorlar. Ben de Yılmaz'a gösterdikleri vefadan dolayı halkımıza minnet duyuyorum.

'ÜLKEMİN EN KÖTÜ HÜCRESİ AVRUPA'NIN EN GÜZEL YERİNDEN DAHA İYİ'

-Yılmaz Güney'in filmleri kadar, zorluklarla dolu hayatı da hep konuşuldu. Güney'in bu zorluklarla nasıl mücadele ettiğini bizimle paylaşır mısınız?

Adı gibi, hiçbir zorluk karşısında yılmadan mücadele etti Yılmaz. 16 yıllık evliliğimizin 10 yılı hapishanedeydi ama hiçbir gün onu umutsuz, yılgın görmedim. En kötü günlerinde bile umudu vardı. Demir parmaklıklar arkasında bile sinema düşünüyordu, senaryolar yazıyordu, ülkesini düşünüyordu ve bununla ilgili kendi dergisinde yazılar yazıyordu. Yazdıkları yüzünden 100 yıl ceza aldı Yılmaz. Ülkesini terk etmek zorunda kaldı ama son nefesine kadar şunu söyledi: "Ülkemin en kötü hücresi bile Avrupa'nın en güzel yerinden çok daha iyidir." Ülkesini, halkını çok seven biriydi. 12 Eylül dönemiydi Yılmaz gittiğinde. Hep geride kalanları düşünüyordu.

KENAN EVREN'E MEKTUP YAZACAKTI

-Yılmaz Güney, 12 Eylül darbesinin mağdur ettiği sanatçıların başında geliyor. AK Parti döneminde 12 Eylül darbecileri yargı önüne çıktı. Siz neler hissetiniz bu tablo karşısında?

Yılmaz ölmeden önce Kenan Evren'e mektup yazmak istedi. Bana "Kalem kağıt al. Evren'e mektup yazacağım ve ona halk düşmanı olduğunu söyleyeceğim" demişti. Fakat bu cümleleri söyledikten sonra kötüleşti ve yazamadı. Yaşayanlar yargılandı ama 12 Eylül'de yaşanan mağduriyetler, ölen insanlar hâlâ hafızalarda. Çok büyük acılar çekildi, çok insan yitip gitti 12 Eylül'de.

PKK'YA İLK GÜNDEN BERİ KARŞIYDI

- Yılmaz Güney bugün hayatta olsaydı PKK terör örgütünün bölgede yaptıklarına nasıl bir tepki gösterirdi?

Yılmaz son konuşmasında da söylemişti; PKK'ya ilk günden itibaren karşıydı. PKK'nın o zamanlar ilk dönemleriydi. Yılmaz, PKK'ya karşı çok net bir tavır koymuştu. Silahlı mücadelenin halka zarar vereceğini düşünüyordu. Ve bakın PKK, en çok Kürtler'e zarar verdi. Bunu da zaten yaptığı son konuşmasında da belirtmişti. Ben de PKK'nın sadece Kürt halkına, çözüm sürecine değil; HDP'ye de zarar verdiğini düşünüyorum.



SANAT CAMİASI ONU YALNIZ BIRAKTI

-Son dönemlerinde Yılmaz Güney'in, sanat camiasında kırgın olduğu isimler var mıydı?

7'den 70'e kimseyi ayırmadan seven bir insandı. Halkın dışında sanat camiasındanönceden tanıdığı insanların hiçbiri -istisnaların dışında- onu arayıp da 'Yılmaz, bir şeye ihtiyacın var mı?' diye sormadı. Yılmaz da buna kırıldı. Onun yanında sadece halk vardı; onların sevgisi de Yılmaz'a yetti.

8 YILLIK EVLİLİĞİMİZİN HER GÜNÜ İÇİN SAHİLDEN TAŞ TOPLAMIŞTI

- Onunla ilgili sizi en çok etkileyen bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Yılmaz'ın benim için İmralı Cezaevi'nin sahilinden taş toplaması hâlâ beni çok etkiler. Düşündükçe hâlâ ağlarım hatta. Kadınlar tektaş pırlanta beklerken benim 8 bin 363 tane, pırlantadan daha değerli, aşkla, tek tek seçilmiş çakıl taşlarım var. Sekiz yıllık evliliğimizin her günü için sahilden taş toplamıştı. Bunu kim yapar bu devirde? Yılmaz benim hayatım, ciğerim, nefesim. Onu kaybedeli 33 yıl oldu ama hayata onunla birlikte bakıyorum. Yılmaz hayata diyalektik bakan biriydi, bana da bu özelliği kazandırdı.