Medya
16 Nis 2015 10:11 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:29

Etyen Mahçupyan'dan 'Bakur' açıklaması: Film bir PKK güzellemesi!

Akşam yazarı Etyen Mahçupyan İstanbul Film Festivali'nde sansürlenen Bakur filmi için yapımcının teklifi ile arabulucu olduğunu açıkladı.

İKSV tarafından düzenlenen 34. İstanbul Film Festivali'nde gösterileceği sırada Kültür Bakanlığı'nın izin belgesi olmadığı gerekçesi ile gösterilmesini engellediği "Bakur" (Kuzey) isimli belgesel son günlerde kültür sanat gündemini tartışma ateşinin içine attı.

PKK'nin Türkiye'deki kamplarında çekilen "Bakur" belgeselinin gösterimi yasaklanınca 23 film yönetmen ve yapımcıları tarafından protesto amacı ile Festival'den çekildi. Bu arada Festival'in sponsorlarından Radikal ve Uluslararası Film Jürisi de festivalden çekilirken, Festival yönetimi de Bakanlığın, sinema yönetmeliğini yeniden gündeme alması için kapanış töreni ve yarışma bölümlerini iptal ettiğini açıkladı.

Festivalde tüm bunlar yaşanırken, Akşam gazetesi yazarı ve Başbakan Davutoğlu'nun başdanışmanı Etyen Mahçupyan, köşesinde film ve yaşanılan süreç ile ilgili çok çarpıcı bir takım gelişmeleri yazdı.
Filmin yapımcısının kendisini arayıp gösterim öncesinde Bakanlık ile aracılık yapmalarını istediğini yazan Mahçupyan, filmi izlediğini, sanatsal olarak beğenmediğini, filmin bir propaganda metni olduğunu, bunu yapımcıya da ilettiğini, bakanlık ile de görüştüğünü anlattığı yazısında İKSV'nin başta gösterilmesine izin verdiği filmin sonra arkasında durmama gerekçesini de ilginç bir şekilde dile getirdi.

"Ama İKSV sahip çıkmadı. Soru başta nasıl olup da bu filmi kabul ettikleri olmalı. Belki ‘hayır’ diyemedikleri içindir… Ya da bu filmi gösterebilmiş olmanın getireceği yapay ‘kahramanlığı’ reddedemedikleri için…" diyen Mahçupyan, film ile ilgili yaşananların tüm sorumluluğunun İKSV'de olduğunu yazdı.

İşte Mahçupyan'ın yazısından çarpıcı bir bölüm:

ÇÖZÜM SÜRECİ DÜŞÜNÜLÜRSE BÖYLE BİR BELGESEL NORMAL

"Yaşanan ‘skandala’ vesile olan Bakur adlı film Türkiye topraklarındaki PKK kamplarında ve Kandil’de çekilmiş. Tanıtımında oradaki gündelik hayatı yansıtma amacını güttüğü söyleniyor. Film ekibinin epeyce uzun süre, muhtemelen aylarca dağda kaldıkları anlaşılıyor. Çözüm sürecinde olduğumuz ve Kürt meselesi bağlamında ifade özgürlüğünün de genişlemesi gerektiği düşünüldüğünde böyle bir filmin festival kapsamında gösterilmesi yadırgatıcı değil. Nitekim festival organizatörü olan İKSV de filmi kabul etmiş.

Ne var ki geçen hafta içindeki basın gösteriminden sonra Bakanlık bu filmle ilgili gösterim izin belgesi olmadığını hatırlatma ihtiyacı hissetmiş ve birçok girişime rağmen sorun çözülmeyince İKSV de filmi festival kapsamından çıkarmış. Bir taraftan bakıldığında hükümetin engellemesinden, diğer taraftan bakıldığında İKSV’nin filme sahip çıkmamasından ya da böylesine siyasi anlamı olan bir film için gösterim izni almayı önemsemeyen yapımcının davranışından söz edilebilir.

Ancak olayın bir de daha içerden hikâyesi var…

YAPIMCI ARADI, ARACI OLMAMI RİCA ETTİ

Geçen cumartesi, yani gösterimden bir gün önce filmin yapımcısı beni arayarak durumu anlattı ve aracı olmamı rica etti. Bakanlıkla konuştuğumda filmde PKK ile DHKP-C arasında bir bağlantı kurulduğu söylendi. Ancak filmin onlara gönderilmediğini ve filmle ilgili bilginin dışarıdan elde edildiğini öğrenince yapımcıdan filmi seyretme imkânı yaratmasını istedim ve cumartesi gece izledim.

BİR PKK GÜZELLEMESİ, HER ŞEY GÜZEL VE DAVETKAR

Film bir PKK güzellemesi olarak çeşitli sahnelerin kolajından oluşuyor. Hamur yoğuran biri, ebelemece türü bir oyun, kurdele ören bir kadın, yemek sahneleri, topluca bir gösterinin seyredilmesi vs. Bunların arasına silah atış sahneleri ve çeşitli konuşmalar yerleştirilmiş. Bu konuşmalarda PKK’nın devlet kurma hayalini bıraktığı ancak o toprakların ‘kendilerine’ ait olduğu vurgulanıyor. Bu arada PKK’nın hapishanesine giren kamera ‘yanlış’ yapmış veya İran’dan Kürt kardeşlerini öldürmek üzere gelip pişman olmuş kişilerin itirafını yansıtıyor.

Başka bir sahnede örgüte yeni katılan kişilerin bu kararlarından ne denli emin oldukları kendilerine soruluyor. Zorlamanın olmadığını, her katılımcının kendi özgür iradesiyle orada olduğunu anlıyoruz. Her şeyin ‘güzel’ ve davetkâr olduğu bir dünya…

Hiçbir konuşmanın üzerine gidilmemiş, bariz sorular sorulmamış, aylarca toplanan malzemeden suni bir günlük hayat üretilmiş. Kısacası sonuçta ortaya bariz bir propaganda filmi çıkmış.

DAĞA ÇIKMAYI TEŞVİK EDEN PROPAGANDA MALZEMESİ...

Gece yarısı yapımcıyı arayıp bu kanaatimi söyledim. DHKP-C bağlantısı sadece tek ve dolaylı bir cümleydi. Eğer sebep buysa filmin gösterilmesi gerektiğini düşündüğümü, ancak ürünün bir propaganda malzemesi olduğu için kabul görmemiş olabileceğini vurguladım. Pazar sabah gerçek rahatsızlığın bu olduğu ortaya çıktı. Filmin dağa katılmayı, silahlı mücadeleyi teşvik ettiği düşünülüyordu ve doğrusu benim de kanaatim buydu. Yapımcıya durumu bildirdiğimde gönderdiği mesajda ifade özgürlüğünden yana olduğunu ve filmlerine sanat eseri muamelesi yapılmasını beklediğini söyledi.

"KUSURA BAKMAYIN FİLMİN SANATLA PEK İLGİSİ YOK"

Ben de şöyle cevap verdim: “Filme emek verdiniz, sizin için tabii ki kıymetli. Ama kusura bakmazsanız görüntü dışında sanatla pek ilgisi yok. Bir ifade özgürlüğü meselesi olarak görülebilir ama silahı meşru kılan, insanların ölümünü zımnen onaylayan ve de hiç objektif olmayan bir örgüt güzellemesi yapılmış. Yine de gösterilmeli… Ancak filmin yüklenmediği sorumluluğun başkalarınca da alınmamasını beklemek gerçekçi değil. Açıkçası gösterimin gerekli koşulu İKSV’nin sahip çıkması…”

İKSV YAPAY KAHRAMANLIK İÇİN Mİ SAHİP ÇIKMADI

Ama İKSV sahip çıkmadı. Soru başta nasıl olup da bu filmi kabul ettikleri olmalı. Belki ‘hayır’ diyemedikleri içindir… Ya da bu filmi gösterebilmiş olmanın getireceği yapay ‘kahramanlığı’ reddedemedikleri için…