Medya
20 Mayıs 2016 11:06 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:32

Etyen Mahçupyan bombaladı: 'Adam' olduklarını sanan bir garip yaratık dünyası...

Etyen Mahçupyan, bugünkü köşe yazısında AK Parti'ye yakın medya için "kendi kişiliksizliklerini liderin yüceltilmiş kişiliği içinde eriterek 'adam' olduklarını sanan bir garip yaratık dünyası..."dedi.

Karar yazarı Etyen Mahçupyan bugünkü yazısında Erdoğan'ın "diklenmeden dik durmak" sözlerini referans alarak, AK Parti'ye yakın medyada bunun tam tersi olduğunu yazdı.

"AK Parti'ye yakışan, tarzı yumuşak, fikirleri esnemeye açık, ama omurgası sert insanlarıyla yürümekti. Bugün özellikle medyaya baktığımızda tam tersini görüyoruz: Tarzı sert, fikirleri yavan ve kalıplaşmış, omurgaları ise fazlasıyla yumuşak bir yeni tür..." diyen Etyen Mahçupyan, bu türün AK Parti'ye zararını da şöyle ifade etti: "Kendi değerleri üzerinde 'dik duran' bir AK Parti'den, değersizliğe doğru savrulan ve düzey yitirdikçe 'diklenen' bir AK Parti'ye geldik..."

İŞTE ETYEN MAHÇUPYAN'IN O YAZISI

Diklenmemek ama dik durmak AK Parti'nin sadece söylemde değil, uygulamada da benimsediği bir ilke oldu. Dış politikadaki tavrı en basit şekilde bu tanımlama ile açıklamak mümkün. İçerde asker karşısındaki duruş da bunu yansıtıyor. Söz konusu ilke konjonktürün zorladığı bir kullanışlı araç olmanın ötesinde psikolojik işleve sahip. Muhafazakar tabanın yeniden özgüven kazanmasının, kendi kimliğini başkasına göre değil 'içerden' oluşturma şansı yakalamasının işaret fişeklerinden biri. Ayrım sertlikle yumuşaklık arasında değil, iki tür sertlik arasında. İrrasyonel, böbürlenici, kibirli ve hamasi bir sertlik gösterisine karşı, kendini bilen, gücünü hesaplamış, vakur ve akılcı bir sertlik...

***
Bu ayrımın önemsenmesi doğal... İslami kesim çok uzun süreden bu yana 'diklenme' üzerinden bir tepkisel kimlikleşmeye rehin düşmüş ve bu durum onu daha da 'dışa bağımlı' kılmıştı. 'Dik durma' ise öncelikle kendi ahlak, niyet ve tasavvur dünyanı tahkim etmeyi, onu derinleştirip zenginleştirme çabası göstermeyi, en azından buna açık olmayı ima ediyor. Öte yandan 'dik durma' da son kertede pasif bir tavır. Dik durarak başkalarının sizi istemediğiniz yollara sürüklemesine direnç gösterebilirsiniz, ama başkalarını istediğiniz yollara sokmayı sağlayamazsınız. Bunun için 'yumuşak' güç kullanmak durumundasınız, çünkü sert gücünüzü ne kadar artırsanız da sizden büyükleri var ve hemen yanı başınızdalar.

AK Parti yumuşak gücünü de iyi kullanmak üzere çok gayret gösterdi. Ne var ki bunu sadece dışarıda kullandı... İçeriye gelindiğinde iş dünyasından sivil topluma, oradan medyaya uzanan bir sertlik stratejisi izlendi. Üstelik bu alanlarda seviye o denli düşürüldü ki, karşımıza dik duran değil diklenen, saygı hak etmek bir yana utanç duyulan, pespaye bir yandaş ağı çıktı.
***
AK Parti'ye yakışan, tarzı yumuşak, fikirleri esnemeye açık, ama omurgası sert insanlarıyla yürümekti. Bugün özellikle medyaya baktığımızda tam tersini görüyoruz: Tarzı sert, fikirleri yavan ve kalıplaşmış, omurgaları ise fazlasıyla yumuşak bir yeni tür... Başkalarına karşı sert olurken bir gözleri ile lideri kollayan, beğenilme ihtiyaçlarını tatmin için kıvranan, fikirlerini liderin tek bir sözüyle yüz seksen derece değiştirmeye hazır olup bundan gocunmayan, kendi kişiliksizliklerini liderin yüceltilmiş kişiliği içinde eriterek 'adam' olduklarını sanan bir garip yaratık dünyası...

Son dönemde AK Parti işlevsel ve faydacı olanı ilkesel ve etik olanın önüne koyduğu ölçüde, bu yaratık dünyası da bizatihi "AK Parti'lilik" haline geldi. Seviyesizlik üstü örtülür gibi değildi, ama insanların asıl kafasını karıştıran seviyesizliğin üstünün örtülmek istenmemesi, hatta bilinçli olarak göz yumulup desteklenmesiydi. Kendi değerleri üzerinde 'dik duran' bir AK Parti'den, değersizliğe doğru savrulan ve düzey yitirdikçe 'diklenen' bir AK Parti'ye geldik...
***
Açıkça söylemek gerekirse, bundan sonrası başkalarına benzemek, onların ayarına inmek, tarihsel anlamda yenilgiyi kabul etmektir. Liderliğin sorumluluğu seviyeyi de yükseltmeyi gerektirir. Eğer kamusal alanda birikimli bir seviyesizliğe doğru kayılmaktaysa, bilin ki bu sosyolojik yozlaşmayı da beraberinde getirecektir. Kendi içinde gerekli yumuşaklığı ve hüsnüniyeti engelleyen bir kurumsal kültüre saplanıldığında, buradan kimse dik durarak da çıkamaz. O kültür sizi de yoğurur, çevrenizdeki ilişkilerin ötesinde omurgaları yumuşatır ve bir süre sonra kendinizden hoşlanmaz hale gelirsiniz...

Ya da belki bu seviye kaybı gerçekleşmeden dik durur, omurgalı davranır, yapıcı ve tedavi edici bir tarz ve duruşun kişilikli neferlerinden biri olursunuz...