Röportaj
07 Kas 2014 17:16 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:53

Ergun Babahan Cemaat'le nasıl barıştı?

Attığı bir tweet yüzünden hem Cemaat hem de hükümet medyasından dışlanan Ergun Babahan "geri dönemez" denildiği sıralarda Cemaat'in gazetesi Millet'e yazar oldu.

2012’deki Fenerbahçe-Galatasaray derbisi sonrasında kişisel twitter hesabından Fethullah Gülen’i hedef alarak attığı “Bu kupa Amerika’ya girsin” şeklindeki mesajın ardından Cemaat’e yakınlığı ile bilinen yayın organındaki yazılarına son verilmişti. Ardından da hükümete yakınlığı ile bilinen kanal ve gazetedeki işine…

Uzun bir süre yazmadı Ergun Babahan… Ardından T24’te çıktı okurlarının karşısına. Cemaatle bir daha bir araya gelmesine ihtimal verilmezken, bir anda Gülen medyasının son yayın organı Millet’in köşe yazarı oldu.

Bir tweeti nedeniyle işine son verilen ve hem hükümetin hem de Cemaat’in ortak tavır almasıyla bir anda kendisini medyanın dışında bulan  Ergun Babahan’la yeni süreci ortasayfa.net'ten Eylem Yılmaz sordu.

Cemaatle yolları bir kez daha nasıl kesişti? İlk adımı kim attı? Medyadaki bu kutuplaşmada kendisini ve gazetecileri neler bekliyor? Cemaat-hükümet çatışması ve çözüm süreciyle ilgili yaşanan krizle birlikte Türkiye nelere gebe? 

İşte Ergun Babahan'la yapılan o röportajdan bir bölüm:

“CEMAATİN YOLSUZLUK ŞİKAYETLERİNİ HEP DUYUYORDUM”

Fethullah Gülen ile ilgili attığınız bir tweet nedeniyle yazılarınıza son verilmişti. Şimdi yeniden Gülen’e bağlı bir gazetede yazmaya başladınız. Nasıl oldu bu? Teklif kimden geldi? Gülen’le görüştünüz mü?


O olayda ben zaten girsin de demedim, gitsin de demedim. Ben bunu kendisine bir mektup yazarak ifade ettim. O da bana cevaben bir mektup yazdı. Sonrasında da zaten bir problem kalmadı.

Fethullah Gülen size ne yazmıştı?

Beni anladığını yazmıştı. Ben zaten daha önce bir yemek yemiştim kendisiyle. 10 kişilik bir gazeteci ekibi olarak Amerika’ya gittiğimizde tanışmıştık. Öyle bir şey söylemek çok ayıp olurdu, benden yaşça da büyük bir insan. Sonra Bugün grubu gazete yaparken bana teklifte bulundu. Ben ilk yazımda da belirttim, çok krizli bir dönemden geçiyoruz. Fazla yazı yazabilecek yer yok.  Şu an eski askeri vesayet dönemini özleyen bir kesim var hala, bir de onların yerini alan yeni sermaye birikimini oluşturan ve bunu da AK Parti’nin devlet üzerindeki hâkimiyeti ile yapmaya çalışan medya grupları var. Cemaat farklı köşe yazarlarına en fazla yer veren ve onların yazılarına müdahale etmeyen bir yapı. Gülay Göktürk çok uzun süre Bugün’de yazdı. Bugün’de Orhan Kemal Cengiz, Zaman’da Şahin Alpay, Seyfettin Gürsel yazıyor. Hükümetin bizzat yönettiği medya gruplarında farklı seslerin anında kesildiğini, televizyonlarda o isimlere yer verilmediğini görüyoruz. Bu nedenle Cemaat’in farklı seslere yer veriyor olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Farklı seslere yer veriyor diyorsunuz ama sizi hemen işten çıkarmışlardı, Etyen Mahçupyan’ın da aynı şekilde yazılarına son verdiler…

Ama benim olayımda merkezi bir karar yoktu, bunu biliyorum.

Merkezi bir karar derken?

Yayın yönetmeninin kişisel bir tasarrufuydu.

Mahçupyan’ın yazmaması da kişisel bir tasarruf muydu ki yazılarına son verdiler?

Etyen Bey orada epeyce bir kaşıdı mevcut durumu ve uzlaşmaz bir noktaya geldiler. Sonuçta da Cemaat’i düşman ilan eden bir Başbakan’ın Başdanışmanı oldu.

Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz peki?

Türkiye’deki medya mensupları için zenginleşmenin bir yolu da her zaman iktidara sırtını dayamak olmuştur. Bunun sayısız örneği vardır. Etyen ne ilk ne de son olacak. Bir de Etyen’in bu işi parasal güç için yapacağını sanmıyorum, dünyevi dertleri olduğunu düşünmüyorum. Ondan daha kötü örnekleri görmüştük.

Şimdi medyada kriminal hale gelmiş bir kutuplaşma var. “Legal görünümlü illegal yapı” derken  hükümetin Cemaat’i kasttettiği sır değil. Siz böyle değerlendirilen ve Türkiye tarihinin en uzun MGK toplantısında ‘kırmızı kitaba’ da giren bir yapının yayın organında yazıyorsunuz. Korkmuyor musunuz?

Hayat risklerle kurulu bir şeydir. Ne yapacaklar, bizi alıp içeri mi atacaklar? Yapsınlar. Yargının son yapılan değişikliklerle ne hale geldiğini görüyoruz. Türkiye’de ‘yetmez ama evet’çilere küfür edilirken, ben de onların arasındaydım, biz askerden bağımsız yargı istiyorduk. Şimdi tekrar başa döndük. Şimdi askeri vesayetin yerini bu sefer hükümete yakını isimler aldı. Bu yüzden bir dava açmaları, suç duyurusunda bulunmaları ihtimal dışı değil. Ama bizim işimiz de yazmak, neye inanıyorsak onu dile getirmek ve zaman zaman da bunun bedelini ödemek.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ