Röportaj
02 Kas 2018 16:46 Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:57

Buket Aydın'dan dobra dobra: Hata yapmaktan hiç korkmuyorum!

Kanal D Ana Haber sunucusu Buket Aydın, bilinmeyen yönlerini siyaset ve magazin dergisi Jargon’a açıkladı.

Kanal D Ana Haber’in genç ve başarılı spikeri Buket Aydın, stresli yayınlar öncesinde dua ettiğini anlattı. “Duaya, nazara inanırım. Boynumda Nas ve Felak surelerinin yazılı olduğu kolye var, onu hiç çıkarmam” diyen Buket Aydın, meslek hayatını anlatırken en çok zorlandığı haberlerin ise 'Özgecan Aslan cinayeti' ve 'Soma’daki maden faciası' olduğunu söyledi.
 
Buket Aydın... Gazeteciliğe 19 yaşında stajyer olarak başladı. Türkiye onu, sekiz sene haber sunduğu NTV’de ve ardından Milliyet Gazetesi için yaptığı röportajlarla tanıdı. Gazetecilik mesleğinin zorlu basamaklarını birer birer çıkan Buket Aydın, şimdi ise Türkiye'nin en çok izlenen televizyon kanallarından Kanal D Ana Haber’in ‘anchorwoman’ koltuğunda...

Jargon Siyaset-Magazin Dergisi, bu ayki kapak konuğumuz Buket Aydın'la, hafta içi her gün Kanal D Ana Haber’i sunduğu stüdyoda buluştu. Buket Aydın, hakkında merak edilen tüm sorularımızı içtenlikle ve tıpkı haberleri sunduğu gibi yine 'dobra dobra' yanıtladı.
 
Buket Aydın’ın habercilik serüveni nasıl başladı?
19 yaşındaydım. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okuyordum. Çok da isteyerek girdiğim bir bölümdü ve burslu olarak kazanmıştım. Okulun ilk senesini bitirdikten hemen sonra çok fazla boş günüm kalmaya başlamıştı. Çok canım sıkılıyordu, bir şeyler yapmak istiyordum. O dönem babamın bir arkadaşı radyoya stajyer arıyormuş. Babam da “Gitmek ister misin*” diye sorunca “İsterim tabii ki” dedim. Radyoya gidince beni içlerine almaları çok kolay olmadı, her işi yapmaya çalışıyordum. Radyoda bir haber spikeri vardı, bana “Gel, istiyorsan benimle çalış” dedi. Radyonun da çok kısıtlı bir bütçesi vardı ve haber spikeri 7 gün haber sunuyordu orada. İlk olarak radyoda haber okuyarak başladım. Diksiyonum da her zaman iyiydi, çok küçük yaştan beri de kitap okuyordum. Ama biraz da yetenek meselesi tabii…
 
Peki sonra...
O dönemki haber spikeri Nilüfer Hanım, “Sen neden spikerlik kursuna gitmiyorsun? Gidersen başarılı olabileceğini düşünüyorum” dedi. Ben de spikerlik kursunu gittim. Sonrasında da Kanaltürk televizyonun stajyer aradığını söylediler. Orada keşfedildim ve 19 yaşında ilk kez spor haberleri sunarak başladım mesleğe. Bana hep gençler “19 yaşında ekrana çıkmayı tavsiye eder misiniz?” şeklinde sorular soruyorlar. Ben de onlara çok net “Hayır etmem” diyorum. O dönemin konjonktürü bunu gerektiriyordu, yani küçük yaşlarda televizyona çıkılıyordu. Şu anda böyle bir şey göremezsiniz zaten. Şimdi olsa insanlara “Mutfağında biraz daha piş öyle ekrana çık” derim. Ama ben ekrandayken mutfağında da piştim. Ben ekrandayım deyip, geri çekilmedim, işin her şeyini öğrendim ve o da benim avantajım oldu.  
 
Eskiden haber bültenlerinde erkek egemenliği vardı şimdi ise kadınlara geçti. Sizce neden böyle bir geçiş oldu?
Dönem dönem böyle geçişler olduğunu düşünüyorum. Hatırlarsanız bu erkek egemenliğinden bir önce de kadın egemenliği vardı. Defne Samyeli’lerin, Sonay Dikkaya’ların, Jülide Ateş’lerin olduğu bir dönemdi. Başka ismini hatırlayamadığım meslektaşlarım varsa da kusuruma bakmasınlar. Eskiden güzel, bakımlı, diksiyonu düzgün kadın anchor’ların olması yeterliydi. Fakat sonra izleyiciye bu yetmemeye başladı. İzleyici, haberciyi ekranda görmek istedi. Haberin içini biraz daha doldursun istedi. Bu istek de bize erkek anchor dönemini getirdi. Haberin mutfağındaki kişinin veya haberin mutfağının başındaki kişinin haberi sunması dönemini getirdi. Sonra kadınlar “Artık haberin mutfağında biz varız” dedi. İzleyici de tekrar kadın anchor’ları kabul etmeye başladı. Yanlış anlaşılmasın, geçmişteki diğer kadın anchor’larımız için “Onlar haberci değildi” gibi bir şey asla diyemem. Ama ben daha yetkin bir duruştan, donanımdan ve daha çok işin içinde olmaktan söz ediyorum.
 
Rol modeliniz var mıdır?
Yok. Beğendiğim isimler var ama rol modelim yok. Eskiden rol model edinmeye çok çalıştım. Ama çok da bulamadım açıkçası. 'Kimseyi beğenmiyorum' demek de çok yanlış. Beğendiğim üç, dört çok başarılı gazeteci arkadaşım var.

Baykuş enerjisini çok severim
 

Milyonlara hitap etmeden önce "Olmazsa olmaz" dediğiniz hazırlıklarınız neler?
İnsanların televizyona çıkan herkes için genel bir algısı var o da, çok fazla saçla, makyajla vakit harcıyorlar gibi. Ben yayına çıkmaya 5 dakika kala ne giyeceğime karar veriyorum. Açıkçası çok sıkıldığım süreçler, kıyafet, saç ve makyaj süreçleri. Bugün sizlerle röportaj yapacağım için beni makyajlı görüyorsunuz, ama normalde ziyaretime gelmiş olsaydınız beni makyajlı göremeyecektiniz. Çünkü makyaj yapmayı sevmiyorum açıkçası. Yayın öncesi mutlaka yaptığım şey, haberleri tek tek kontrol ederim. Bende çok ciddi bir kontrol manyaklığı var. İyi bir şey mi, kötü bir şey mi henüz karar vermiş değilim. Önümüzdeki yıllarda anlamaya çalışacağım. Hayatım bunu anlamaya çalışmakla geçti ve o kontrol manyaklığı hayatıma da yansıyor.
 
Yayın öncesi genelde yaptığınız bir toteminiz var mıdır?
Yayın öncesi totemim yok ama ben baykuşu çok severim. Baykuşun 'bilgelik' olduğuna inanırım. O yüzden evimin her yerinde küçük baykuş objeleri vardır. Kanaldaki odamda da çok sevdiğim bir arkadaşım olan Suna Kabadayı’nın bana hediye ettiği kristal bir baykuş var. O baykuşu mutlaka bir okşarım. Baykuş enerjisini çok severim. Bunun dışında bir totemim yok. Fakat ben duaya çok inanırım. Böyle stresli yayınlar öncesi dua ederim. Duaya inanırım, nazara inanırım. Boynumda Nas ve Felak surelerinin yazılı olduğu kolye var, onu hiç çıkartmam.
 


Reyting sonuçları mı önemli yoksa çok konuşulan önemli haberlerin olduğu haber bülteni hazırlamak mı?
İkisi de önemli. Kanalın reklam alması için reytingin iyi olması gerekir. Ama tabii ki ses getiren işler yapmak da çok önemli. Reyting kaygısı artı ses getiren iş, ikisini bir arada yaşıyoruz.
 
Kanal D Haber olarak 'Mutluluk Hareketi' başlattınız. "İzleyicilerimizin yüzünü güldüreceğiz" demiştiniz. Nasıl gidiyor, geri dönüşler var mı?
Bu iş üzerinde çalışma sürecimiz devam ediyor. Şunu söyleyeyim, çok muhteşem bir projeyle geliyoruz. İnsanlar önümüzdeki bir yıl boyunca sadece bunu konuşacak. Kimse, ‘Mutluluk Hareketi’ dediğimiz zaman aslında ne demek istediğimizi tam olarak anlamadı. Bizimle dalga geçenler oldu. Bana tweet atanlar, sosyal medyadan yazanlar, bazı paylaşım sitelerinde dalga geçen paylaşımlar oldu. Sadece gülümsedim onlara. Çünkü dalga geçtikleri şeyin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlar. Anlayamadılar ve anlayamamalarını da anlıyorum. Çünkü ne yapacağımıza dair çok fazla şey paylaşmıyoruz. Çok muhteşem bir şeyle geliyoruz. Sadece birkaç ay beklesinler, neden bahsettiğimi çok iyi anlayacaklar. Dalga geçenleri ve “Ülkede mutlu haber mi var?” diyenleri alkışlarken göreceğiz, size o kadar söyleyeyim.
 
Hata yapmaktan hiç korkmuyorum
 

Haber sunarken heyecanlandığınız oluyor mu ya da gaf yapmaktan korkuyor musunuz?
Hayır, hiç korkmuyorum. Türkiye’de bir döneme damgasını vuran bir isim Mehmet Ali Birand. Birand, sadece ilk başladığı dönem istediği reytingi alamamış ve sonrasında yaklaşık yedi, sekiz sene zirvede kalmış bir isim. Kimse onu geçemedi. Neden diye baktığınız zaman bu sorunun tek bir yanıtı olduğunu görürsünüz, o da doğallık ve samimiyet. İzleyici gerçekten bunu istiyor. Ben bazen internete girip Birand’ın bültenlerini izliyorum ve şunu görüyorum, o kadar samimi, o kadar doğalmış ki... Yayında hata yapıyor, hapşırıyor, öksürüyor, 'Pardon' diyor, eşiyle konuşuyor ama insanlar bu durumu çok sahiplendiler. Bence doğal olmakta fayda var. Hata yapmaktan da hiç korkmuyorum. Hiç umrumda değil, bunu çok net söyleyebilirim.
 
Habercilik ve spikerlik kariyerinizde sunmakta ve anlatmakta en zorlandığınız haber neydi?
Ben birkaç yayında ve haberde çok zorlandım. Bunlardan bir tanesi, Özgecan Aslan haberiydi. Gerçekten çok üzülmüştüm. Bir de çok değişik bir şekilde, Özgecan’ın gözlüklü bir fotoğrafı vardı, herkesin paylaştığı ve bildiği fotoğraf. O fotoğraf benim 15-16 yaşındaki halime çok benziyor. Ben o fotoğrafı gördüm ve Özgecan’ın başına gelenleri duyduğumda gerçekten fenalık geçiriyordum. O kadar zorlandım ki anlatamam. Soma faciası... Soma olayı beni bitirdi. 307 madencini hayatını kaybetmesi, orada yaşananlar ve biz an be an yayındaydık. NTV’deydim o dönem. Ben yayından çıkıyordum, ağlıyordum ve yayına geri geliyordum, yayında ağlamamak için. Gerçekten hayatım da çok ağladığım bir dönem oldu.
 
Ülke olarak 15 Temmuz 2016’da hain bir darbe girişimine maruz kaldık. Bir haberci olarak o gün nasıl bir ruh hali yaşadınız?
15 Temmuz yayını hiç unutamayacağım bir yayındı, çok büyük bir stres vardı. İki duyguyu bir arada yaşıyorsunuz. Bir taraftan çok korkuyorsunuz, bir taraftan da çok cesaretlisiniz.
 
Korku ve cesaret… Nasıl bir duyguydu?
“Ülkeyi bu insanlara bırakmayacağız, bu yapılmaya çalışılan darbenin karşısındayız” deyip aslanlar gibi bir yayın yapıyorsunuz. Diğer taraftan da bütün aileniz ve sevdikleriniz size mesaj atıyor. Benim annem astım hastası ve sinirsel bir tetiklenme durumu var. Bana diyor ki “Kızım CNN Türk televizyonu basılıyor, size de gelecekler mi?” Annem evde ölse, benim yüzümden diye düşünüp, onu sakinleştirmeye çalışıyorum. Bir taraftan yayını idare etmeye çalışıyorsunuz, bir taraftan da ailenizin o korkusuyla uğraşıyorsunuz. Gerçekten benim hiç unutamayacağım bir geceydi ve yayındı. Ama çok gurur duyduğum da bir yayındır. Biliyorsunuz, o darbe girişimi ‘kalkışma’ ifadesiyle hafızalara kazındı. O ‘kalkışma’ lafını dönemin Başbakan’ı Sayın Binali Yıldırım ilk defa bizim yayınımızda, bana söyledi. Dünyadaki bütün televizyonlar, bütün ajanslar bizimle ortak yayındaydı. Hatırlayın ilk resmi açıklamaydı, Başbakan’dan gelmişti ve 'kalkışma' lafının ilk çıktığı yerdi. O ifadeden sonra birçok gelişme oldu ve gece o şekilde yayınlar ilerledi. Tabii sevgili meslektaşım Hande Fırat’ın yapmış olduğu FaceTime bağlantı bütün seyri değiştiren bir durumdu. O süreç de çok zor bir süreçti, biz o dönemde izin yapmadan, hatta uyumadan çalıştık. Üç günün sonunda yani 15 Temmuz’u bağlayan üç günün sonunda pazar gecesi yayını başka bir arkadaşıma devrettim. Artık benim vücudum yorgunluktan o kadar şişmişti ki ayağımdan ayakkabımı çıkartamadım. Dönüp arkamı baktığım zaman o yapmış olduğumuz yayınlardan gurur duyuyorum.
 
Bir yandan da Milliyet Gazetesi’nde röportajlar yapıyorsunuz. Televizyon mu, gazete mi?
Çok farklı ikisi de. İkisinin de ayrı bir hazzı var. Ben bir televizyoncu olarak televizyonu çok seviyorum, televizyondan asla vazgeçemem. Ama gazetede o röportajları yapmak benim için çok özel. Sebebi de şu ki 'söz uçar yazı kalır.' O röportajlar tarihe geçiyor ama bizim burada her gün sunduğumuz bülten havaya uçup, buharlaşarak gidiyor. Tabii çok önemli ve özel olayların dışında. O yüzden gazete çok güzel. Gazetede olmak, röportajlar yapmak çok keyifli. Bir de ben stüdyoda insanlara haberleri aktarıyorum ama gazetede farklı farklı insanlarla tanışma fırsatı buluyorum. Gıyabında tanıdığım kişilerle bizzat tanışma imkânım oluyor. Zevk alarak yapıyorum.
 


İşkoliğim
 
Buket Aydın işkolik midir?
Evet, işkoliğim. Şu anda iş dışında başka bir hayatım yok benim. CNN Türk’te yeni bir programa başlıyoruz, Kanal D Haber hem içi hem sunumuyla oldukça ağır bir sorumluluk zaten ve bir de Milliyet de pazar röportajlarım var. Üçünü bir arada düşününce hiçbir şeye vaktim olmuyor. Bazen yemek yemeye vaktim olmuyor. Çoğu zaman arabada yayına gelirken bir şeyler atıştırabiliyorum. Akşam oluyor ve başımın ağrıdığını hissediyorum. Neden ağrıdığını düşününce yemek yemediğimi hatırlıyorum. İşkolik olmasam da yapamazdım.
 
Buket Aydın İstanbul’da nasıl vakit geçirir, neler yapar?
Boş vaktim kalırsa bir şeyler yapacağım ama bu dönem boş vaktim olmuyor. Ben Bebek semtini çok severim, vaktim olduğunda orada yürürüm. Orada salaş bir yerlerde oturup, çay içip denizi seyretmeyi severim. Denizi seyretmek çok hoşuma gidiyor. Bazıları tekneyle denize açılmayı çok sever, ben öyle değilim. Ben denizi uzaktan seyretmeyi çok seviyorum. Bana huzur veriyor. Bunun haricinde orman yürüyüşleri yapmayı çok severim. Beykoz tarafında oturuyorum ve Polonezköy bana çok yakın. Polonezköy’de yürüyüş yapmaktan ve orada kahvaltı yapmaktan çok hoşlanıyorum. Fırsat buldukça deniz kenarına ve yeşil alanlara giderek kendi kendime huzur alanları yaratmaya çalışıyorum.
 
İstanbul’da yaşayan birisi olarak Ankara’yı nasıl buluyorsunuz?
Ankara’ya hep özel röportajlar için geldim. Hiç Ankara’yı düzgün bir şekilde gezemedim. Hatta Hande Fırat beni davet etti “Gel bir hafta sonu seni gezdirelim” dedi ama bir türlü kısmet olmadı. En kısa zamanda Ankara’ya gelip, düzgün bir şekilde gezeceğim.
 
Hobileriniz neler?
Spor yapmayı çok seviyorum. Hiç vaktim olmamasına rağmen haftanın en az dört günü günde 1.5 saat spor yaparım. Pilates yapıyorum, kuvvet antrenmanları yapıyorum, şimdi ise kickboks dersi almak istiyorum. Bu tarz şeyler çok hoşuma gidiyor ve bu şekilde stres atıyorum. Hobi olarak söyleyebileceğim tek faaliyet bu. Tek hobim spor.
 
Farklı alanlarda yeteneğiniz var mı?
Çok fazla yetenekli değilim. Yetenekli olsaydım, isterdim ki takı yapayım, isterdim ki resim yapayım. Allah sadece konuşma yeteneği vermiş ama el yeteneğini vermemiş. Birkaç denemem başarısızlıkla sonuçlanınca geri çekildim.
 
Sosyal medyayı çok aktif kullanıyorsunuz, sosyal medyanın hayatınızdaki yeri nedir?
Şöyle anlatayım, Instagram’da yeni bir özellik çıkmış, kaç saat geçirdiğini söylüyor ve seni uyarıyor. Daha öğlen olmadan “bir saat geçirdiniz” diye beni uyarıyor. Bu süreyi azaltmam lazım. Sosyal medya çok güzel ve bizim işimizin bir parçası haline gelmiş durumda, olmazsa olmazı. Çok kötü tarafları da var. İnsanların orada özgürce hakaret edebileceklerini zannetmeleri, ağızlarına gelenleri oradan yazmaları, terbiyesizce oradan yorum atmaları oldukça kötü. Böyle söyleyince de diyorlar ki, ‘İfade özgürlüğü’. Bu ifade özgürlüğü falan değil. Sen bana hakaret edince özgür mü oluyorsun? Senin özgürlüğün bana hakaret edebiliyor olmak mı? Eleştiri başka bir şey, hakaret başka bir şey. İnsanlar artık hakaret etmeyi özgürlük olarak algılamayı bıraksınlar. Benim ailem, annem ve babam o yorumu okuyor. Eğer ki ben bu işi yapmasaydım asla bir Twitter ve Instagram hesabım olmazdı. Bunu çok net söyleyebilirim.
  
Evde nasıl vakit geçirmeyi seversiniz?
Evde vakit geçiremiyorum. Evde vakit geçirebilseydim eğer, çayımı, kahvemi alıp, kitabımın sayfalarını karıştırmayı çok isterdim. Dikkat dağınıklığım olduğu için film izlemeyi çok sevmem. Çok ilgimi çekmesi gerekir. Filmin ortasında kalkıp gider, 15 dakika sonra geri dönerim ve yanımdaki insanları “Ne oldu?” diye rahatsız ederim. Çok komiktir, benimle film izlenmez.
 
Mutfakla aranız nasıldır?
Arda Türkmen Kanal D’ye geçti. Geçenlerde bir röportaj yaptık. Arda, 'domatesi elimi kesmeden nasıl hızlı keserim'i bana öğretmeye çalıştı. Ama en son bana “Kesme” falan dedi. Mutfakla aram çok kötü… Hiç yemek yapamam ve hiç böyle bir kabiliyetim yok. Ama çok güzel kahvaltı hazırlarım. Kahvaltı da bir şey pişirmenize gerek olmadığı için, sunum konusunda da yetenekliyim. Mesela birisi bize yemeğe misafir geleceği zaman ben mutlaka onu kahvaltıya çağırırım.
 


Estetik soruları beni çok üzüyor
 

Estetiğiniz var mı?
Estetik soruları beni çok üzüyor. Buradan da sizin vesilenizle insanlara seslenmiş olalım. Benim 20 yaşımdaki bir fotoğrafımı buluyorlar, ondan sonra da “Bu fotoğrafta farklı, gerçekte farklı” diyorlar. Yüzüme ufak dokunuşlar ve cilt bakımlarımı tabii ki yaptırıyorum, bunları inkâr edecek değilim. Belli, bariz bir estetiğim yok. Burnum aynı, çenem aynı, her yerim aynı. Google’da en çok arananlarda da bu karşıma çıkıyor. Çok merak ediliyor. Yüzümde herhangi bir estetik ameliyat yok.
 
Buket Aydın'ı ekranlarda genelde klasik tarzda görüyoruz. Peki normal hayatta nasıl giyinirsiniz?
 
Ben dışarıda da klasik tarzda giyiniyorum. En yakın arkadaşım beni spor ayakkabıyla görmeyeli bayağı uzun bir zaman geçmiştir. Çok fazla spor giyinmeyi sevmem, hoşlanmam. Ekranda gördüğünüz tarz gibi değil ama ona yakın bir şekilde giyinirim.
 
Son olarak da gençlerle ilgili konuşalım. Bu mesleğe başlamayı düşünen gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Çok zor koşullara kendilerini alıştırmaları gerekiyor. Ben bu mesleğe başladığım dönemlerde ekmek aslanın ağzındaydı artık ekmek aslanın midesine inmiş vaziyette. Çünkü sektör küçülmeye gidiyor. Çok fazla iletişim fakültesi var ve oran orantıda bir sıkıntı var. Bu yüzden her zaman iyi olan kazanacak. Kendilerini geliştirecekler. Sadece Türkiye’den değil dünyadan da haberleri olması lazım. Her şeyi okuyup takip etmeleri lazım. Bir kere mutlaka en az bir dilleri olmaları lazım. Çok okusunlar, çok takip etsinler İnşallah da şansları hep yaver gitsin.
 
Ve son soru... Gençlerle karşılaştığınız ilginç durumlar oluyor mu? Sizi şaşırtıyorlar mı?
Örneğin, ben dersler verirken güzel bir kızcağız yanıma geliyor, gencecik ve çok tatlı. Bana “Buket hocam merhabalar. Ben de haber spikeri olmak istiyorum, görüntümün iyi olduğunu düşünüyorum, olabilir miyim?” diye soruyor. Ben de kendisine birkaç tane soru soracağımı söylüyorum. Sonra diyorum ki “Adalet Bakanı’nın adı nedir?”, cevap yok. “Yerel seçimler ne zaman?” diyorum, yine cevap yok. “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı hangi partinin adayıdır ve adı nedir?” diye soruyorum ve yine cevap yok.
Ben de yanıma gelen kızcağıza diyorum ki “Sen mi sunucu olacaksın, olamazsın”. Zaten bunları bilmeyen bırakın sunucuyu genç olmasın. Ülkeden ve hiçbir şeyden haberleri yok. Çok olumsuz konuşmayı sevmem ama son dönemde artık bu konuyla ilgili olumsuz konuşmaya başladım.
 


Buket Aydın ile kısa kısa
 

Et mi, sebze mi?
Et.
Kahve mi, çay mı?
Çay.
En sevdiğiniz renk?
Siyah.
Hangi takımı tutuyorsunuz?
Galatasaray.
Sizi anlatan mevsim hangisidir?
İlkbahar.
Türkiye’de size en çok huzur veren şehir neresidir?
İstanbul.
En son okuduğunuz kitap?
Dan Brown–Başlangıç.
Sizi en çok etkileyen film?
Şeytanın Avukatı.
Tek bir sosyal medya hesabı kullanmak zorunda olsanız hangisini kullanırsınız?
Instagram.
Olmazsa olmaz aksesuarınız nedir?
Küpe.
En sevdiğiniz müzik tarzı?
Genel sevdiğim bir müzik tarzı var diyemem. Sıla’yı, Sezen Aksu’yu dinlemekten çok keyif alırım. Yeni nesilde de Aleyna Tilki’yi çok beğeniyorum.