İnfial
29 Ağu 2016 09:53 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:30

Bırakın şu külüstür “Soğuk Savaş Sağcılığı” jargonunu artık!..

Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “Che Tişörtleri” üzerine sözlerini değerlendirdi…

Efendim; bende bu kez kime kafayı takacaklar diye merakla bekliyordum ki, çok geçmeden cevabımı almış oldum. Daha önce de bazı sözleriyle tepki çeken TBMM Başkanı Sayın İsmail Kahraman bu kez Latin Amerikalı devrimci Ernesto Che Guevara’yı mesele yapmış. “Nereden çıktı şimdi bu Che tartışması” diyebilirsiniz. Belli mi olur? Bu kez de öyle esmişler demek ki!..

Kahraman’ın aslında taktığı sadece Che’de değil. O, nedendir bilinmez daha ziyade bir kısım gençlerin “Che tişörtleri” giymesini mesele yapmış. Şöyle demiş Kahraman: "Dev-Lis var. Yani Liseli Devrimciler. Che Guevara'nın gömleklerini giymişler. Che 39 yaşında öldürülen, bizzat kendisinin infazlar yaptığı bir katil kişilik. Bir gerilla. Bolivya'da, Küba'da, Güney Amerika'da faaliyette bulunan bir eşkıya benim liseli gencimin yakasında, göğsünde olamaz. Olmamalı. Bağı yok benimle. Köküm bir değil. Tarihim bir değil. Benim kendi tarihim ve insanlarım var. Onlarla övüneceğim. Garip. Fatih'i Dünya tanıyacak ama Türkiye tanımayacak" dedi.

SOĞUK SAVAŞ KAFASI DEĞİŞMEMİŞ!..

Bu sözleri garipsedim tabii ki. Kendi kendime dedim ki; “Aradan 40-50 sene geçse de bazı kafalar hiç değişmiyor demek ki!” Malum; “Milliyetçi-Mukaddesatçı” Türk sağı “Soğuk savaş anti-komünizmi”nin kundağında büyümüştür. İsmail Kahraman’da aynı dönemin bir şahsiyeti. 1969 Kanlı Pazar’ında Taksim’de Amerikan 6. Filo’sunu protesto eden solcu ve bağımsızlıkçı gençlerin üzerine saldıran sağ gençliğin örgütü “Milli Türk Talebe Birliği” (MTTB)’nin bir dönem de başkanlığı yapmış bulunuyor. Maalesef Türkiye’yi sarsan bir provokasyona imza atmışlardır. O da o sıralardaki nerede sol simge görse dişlerini gıcırdatan Türk sağının “halet-i ruhiye” sinin bir eski temsilcisi.

Olabilir. İsteyen istediği cemiyetin üyesi, olur. Ancak insan yaşadığı dönemden hiç ders çıkarmaz mı? Halen, 40-50 yıl sonra bile bir gencin tişörtündeki sembolü mesele yapar mı? (Ne olacak şimdi de “Che Tişörtleri”ni mi yasaklayacaksınız?) Zihniyetinde bir miktar olsun bir “revizyon” yaşamaz mı? Ne olmuş yani? Şimdi de gençleri “Che tişörtü giyenler ve giymeyenler” diye mi ayrıştıracaksınız? “Giyen de giymeyen de bizim gencimizdir” diyeceğiniz yerde nedir bu takıntılı refleksler? Nerde kaldı sizin “modern muhazakâr”lığınız? Türk toplumu bu gibi “simge tartışmaları” üzerinden çok çekmedi mi? Aşın bunları beyler, aşın!..

“KÜLÜSTÜR SAĞCILIK” İLE İŞLER YÜRÜMEZ!..

Tabii muhafazakâr bir ideolojinin sahibi olarak kendisinden illâ Che Guevara’ya sempati duymasını bekleyen yok. Bu ona da haksızlık olur. Milli sembol ve isimlerin öne çıkarılmasını istemesini de anlarım. Hatta –belli şartlarla- tişörtlerdeki “yabancı semboller”e fazla yüklenilmesine de belki katılabilirim. Ancak buradaki tartışma o türden “kültürel” bir tartışma değil. Buradaki tartışma doğrudan eski ideolojik alışkanlık ve önyargılardan kaynaklanan bir tartışma. Huy olmuş bir kere!

Diğer bir deyişle 1960 model sağcılığın yeniden hortlatılması durumu. Bir tür artık modası geçmiş, “külüstür sağcılık”ın günümüze taşınması hali. “Soğuk savaş anti-komünizmi”nin ilkel reflekslerinin yeniden canlandırılması çabası. Sola ait her tür simgeye tepki duyulması alışkanlığı. (Ne olacak birileri “Che tişörtü” giyen bir gence saldırırlarsa şimdi? Bir dönem sırf parka giydiği için bile saldırılan, öldürülen gençler olmuştu) Çatışma üretmek için bir “Che tişörtü”müz mü eksikti? Bu klasik jargonu yeniden yeşertmenin ne alemi var? Birileri İsmail Kahraman’a artık 1960’lı yıllarda olmadığımızı hatırlatmalı!

CHE GUEVARA MODERN BİR İKONDUR ARTIK!..

İsmail Kahraman belki farkında olmayabilir ama Che Guevara’da birçok popüler kültür ikonu gibi bir ikondur. Tüm dünyada “Modern bir mitos” haline gelmiştir. Bir “Che Guevara kültü” oluşmuştur. (Kapitalizm her şeyi olduğu gibi Che simgesini de pazarlıyor aslında. Rahatsız olunacaksa asıl bundan olunmalı bence) Che Guevara’yı seversiniz sevmezsiniz, ideolojisine katılırsınız katılmazsınız ama bu gerçeği görmezden gelemezsiniz. Öte yandan bir kısım gençler bunu gayet “bilinçli” de giyebilirler. Benimsedikleri ideolojiye uygun buldukları içinde üzerlerinde taşıyabilirler. Ne var bunda? Şimdi de bir “tişört avcılığı” mı başlatacaksınız? Bunun sonu nereye varır? Tam ihtiyacımız olan şeyde bu zaten!..

O bakımdan bırakın gençler istediğini giysin. Kimi Che Guevara’yı, kimi Lionel Messi’yi, kimi Pink Floyd, Rolling Stones’u, Einstein’ı, Muhammed Ali’yi, Marilyn Monroe’yu, Mahatma Gandi’yi, Oğuz Kağan’ı, Fatih Sultan Mehmet’i, Osmanlı armasını, Nazım Hikmet’i, Necip Fazıl’ı, vb tişörtlerinde taşısın. Bunun sakıncası ne? “Tek sesli”, “tek görüntülü” bir toplum istemiyorsak şayet!..

Bize ve bilhassa yöneticilere düşen (“TBMM Başkanı” sıfatı taşıyanlar bilhassa!) hangi tişörtü giyerlerse giysinler, onları kucaklamak, hepsini “bizim gençlerimiz” olarak görmek, onları sevgiyle bağrımıza basmak, yanlış veya aşırı hareketlerini gördüğümüzde elbette uyarmak ama kırmamak, peşinen yargılamamak, dışlamamak, samimiyetle tartışmak olsa gerek. Ayrıca birbirlerine karşı daha anlayışlı, hoşgörülü davranışlarını teşvik etmek lâzım. Dahası onları eğitmek, hayata hazırlamak, uygun koşul ve fırsatlar yaratmak temel görevimiz olmalı elbette.

O yüzden “Che tişörtleri” üzerinden başlayan bu tartışmayı peşinen gereksiz ve anlamsız bulduğu belirtmek durumundayım…

28.08.2016.

atillaakar@gmail.com