Konuşanlar - Konuşulanlar
02 Kas 2011 01:55 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:57

''BEN ARSIZ BİR KULUM, SÜREKLİ ALLAH'TAN İSTERİM!'' ESRA EROL, YÜKSEL ŞENGÜL'E KONUŞTU!

Medyaradar'ın usta röportajcısı Yüksel Şengül, evlilik programı denilince akla gelen ilk isim olan Esra Erol'la konuştu. Erol, oğlu İdris Ali, evliliği, tv programı, yeni çıkaracağı kitabı ve şehit aileleriyle ilgili açıklamalarda bulundu.

Röportaj:Yüksel ŞENGÜL

Az sonra başlayacak programla ilgili gelen kadın konuklar arasından yürüyüp, atv’nin Basın Ekspres Yolu üzerindeki stüdyoların misafir odasına alındıktan birkaç dakika sonra yanımıza geldi Esra Erol. Makyajsızdı ve az önce İdris Ali’yi emzirdiğini anlatırken gözlerinin içi gülüyordu.

Her zaman böyle mutlu mu görünürsünüz?
Az önce Van’da 14 günlük bir bebeğin üç gün sonra enkaz altından çıkartıldığını öğrendim. Bu Allah’ın bir mucizesi, şimdi büyük bir heyecanla bebeğin yaşama dört elle sarılmasını ve sağlığına kavuşmasını bekliyorum. İnşallah bu röportaj yayınlandığında da bebek hayatta olur ve uzun yaşar.
Hepimiz üzüldük ve dualarımız depremzedelerle... Anne Esra Erol’un yüreği mutlaka çocuklara karşı daha bir yufka... Bu arada boş durmadınız ve Büyük Ada’daki 12 odalık pansiyonunuzun gelirini Vanlı depremzedelere bağışlıyorsunuz. Keşke herkes bu kadar duyarlı olsa ve toplumun yaralarını yine toplum olarak sarabilsek…
Artık Türkiye bu yaraları sarar hale geldi diye düşünüyorum. Çok hızlı koordine olduk. Deprem haberini duyduğu an Van’a giden binlerce insan oldu. Evlerindeki montu, battaniyeyi, ayakkabıyı paylaşan, mesaj atan, kan veren insanlar oldu. Yani Türkiye, 24 şehidinin ardından tuttuğu yas henüz oldukça tazeyken gerçekleşen bu felakete kayıtsız kalmadı. Yaşadığı acıyla birlikte de yaraları sarmaya başladı ki, bu da son derece onurlu bir davranış.
Aslında her şey üst üste geldi...  
Gerçekten de öyle oldu. Her şey çarşamba günü başladı ve halen devam ediyor. Dilerim bu yaşadığımız iki felaket, yerini sükûnete, huzura ve mutluluğa bırakır. Bu yaşananlar kolay kolay atlatılamayacak, o insanlar hayatlarını kolay toparlayamayacak, adapte olamayacaklar. Zor bir süreç onları ve Türkiye’yi bekliyor. Ama iyi bir koordinasyonla, eksiklerin giderilmesiyle ve  desteklerle, Gölcük depreminden daha çabuk ayağa kalkılabilir.  
Ama bu tarz olayları toplum olarak hissetmeli ve üzerine gitmeliyiz. Bu anlamda medyada ve televizyon dünyasındaki ünlü isimlere de pek çok görev düşüyor. Siz bu görevi yerine getiriyorsunuz, bilinçlisiniz. Mesela, şehitlerimizin ardından program yapmadınız…
Programı iptal ettim. O gün yayına çıkmadım, o gün evde de duramadım.  

Ne yaptınız?                                                                     
O gün Avcılar’daki şehit ailesini ziyarete gittim.Ailenin yaşadığı acıya ortak olmasam çok yaralanırdım. Açıkçası ekran başında konuyla ilgili dokunaklı cümleler sarf etmek işin kolaycılığına kaçmak gibi geliyor. Tabi ki orada da tüm Türkiye’yle hislerinizi paylaşıyorsunuz. Ne var ki ben televizyonda biraz dik konuştum. Çünkü evladımı yetiştirdikten sonra terör illetine kaptırmak istemem. Her anne baba böyle düşünüyordur.
İdris Ali büyüyecek, askere gidecek… Esra Hanım ne yapacak o zaman?
Bu vatan için herkesin canı feda, evladı feda. Ancak sonunda bilsek ki bir huzur gelecek, barış gelecek, anlaşma sağlanacak rahatlayacağız. Bunun nasıl yapılacağını devlet büyüklerimiz çok daha iyi bilirler. Her şeye canımız feda ama şu anda gencecik çocukların gitmesi benim yüreğimi yakıyor.  




Sanırım bu yüzden de çocuğu askerde olan bütün anneler diken üzerinde… Evet, dönelim Esra Erol’un Avcılar’daki şehit ailesine yaptığı ziyarete...
Ben o gün Avcılar’da şehit Eyüp Çolakoğlu’nun evini ziyaret ettim. Annesi ve anneannesiyle konuşamadık bile, sadece sarılıp ağladık ve oradaki herkes gibi ağıt yaktık. Ama bundan sonrası çok daha önemli. Van depreminden sonra tüm enerjimizi ve yoğunluğumuzu oraya aktardık ve bu arada şehit ailelerini unuttuk. Bunu yapmamamız gerekiyor. Sadece 24 şehidin ailesi de değil,diğer binlerce şehit ailelerini de unutmamak gerekiyor. Yaralar böyle sarılacak. Ama ekranı karartmak ve kapatmak sadece karşı tarafa fayda sağlıyor. Ben iki gün yayın yapmadım ve zaten yapmam mümkün değildi. İki günün ardından yayına çıktığımda içimden, yüreğimden geleni söyledim ve haykırdım. İnsanlar da bana ‘Sen bizim hislerimize tercüman oldun’ dediler.
Dileyelim ki artık bu ızdırap bitsin...
Ben de diliyorum. Bunların hiçbiri acılarımızı dindirmeyecek ama azıcık huzura ve morale ihtiyacımız var. Sanatçılar, televizyoncular, medya kişileri vesosyal medyadan sesini duyuranlar, ne olur biraz daha cesaretlendirici ve yüreklendirici hareket etsinler. Herkes olayı kötü tarafından alıyor. ‘Kimi günah keçisi ilan etsem, kime saldırsam?’ diye hareket ediyorlar. Bunu yapmamak lazım, şu anda morale ve desteğe ihtiyacımız var. Televizyonda, insanların aşk ve sevgiyle yardıma koştuklarını görüyorum. Ama ne yazık ki ekranda Kızılay çadırını parayla satan insanların görüntüsü de var.
Her zaman bu fırsatçılar oluyor.
Evet, gerçekten de oluyor ama ne olur bunları gözümüze sokmayın. Orada polis ve asker gereken önlemi alıyor, cezayı veriyor ama ne olur bunları göstererek benim iyi niyetime, yardımlarıma gölge düşürmeyin. Çünkü insanlar bunu gördüğünde, ‘Yardımlarımız yerine ulaşmıyor’ diye düşünecek. Ne olur algımızı, bu birlik ve bütünlüğü bozmasınlar. Ben böyle haberler görmek, iyi niyetimin üzerine gölge düşürmek istemiyorum.
Ekran büyük bir güç ve onu da güzel kullanmak gerekiyor...
Doğru, ekran büyük bir güç… Programımda yazlığını ya da evini açmak isteyenlere, ikinci evi olanlara İstanbul Valiliğini aramalarını söyledim ve telefonlarını verdim. Sonrasında valilikten aradılar‘Ne olur artık anons yapmayın, telefonlarımız kilitlendi’ dediler. Bu çok güzel ve büyük bir başarı. İnsanları ayağa kaldırıp, atağa geçirebiliyorsak,‘Ben ne yapabilirim?’ sorularına cevap olabiliyorsak ne mutlu. Bu anlamda seyircinin güvenini ve sevgisini doğru yönlendirmek lazım diye düşünüyorum. Ben bunu elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum.
Annelik nasıl gidiyor peki? Bir yanda iş, bir yanda annelik…Hayat bir hayli zorlaşmadı mı sizin için?
Zorlaştı, gerçekten de hayat benim için zorlaştı. Ancak ben çok iyi planlama yaparım, her şeyim düzenlidir. Randevularıma sadığımdır ve disiplinliyimdir. Ama elbette her şeyden önce bebeğim geliyor. Her şeyden önce İdris Ali’nin gazı, alt temizliği ve uykusu gelir… Annelik keyifli ve zor bir süreç ama Allah’tan şanslıyım ki yanımda destek olan insanlar var. Annem ve kayınvalidem yardım ediyor, evde yardımcımız var, onlarda destek oluyorlar. Sonuçta bir yere kadar, çünkü bebekle iletişimim, onunla kurduğum bağ herkesten daha farklı… Zamanı da şöyle ayarladık; 13.00 – 13.30 gibi kanala geliyorum, akşam 19.00 gibi de eve dönüyorum. Günde beş altı saat ayrı kalıyoruz ki, bunu çalışan bütün anneler yaşıyor. Hatta onların işi daha zor. Sabah 08.00, akşam 17.00 çalışıyorlar. Evim kanala yakın olduğundan, arada bir bebeğimin yanına gidip onu koklayabiliyorum.
‘Kokluyorsunuz’... Ne kadar güzel tarif ettiniz.
Çünkü onu sadece koklayabiliyorsunuz. Bilirsiniz bebekler yüzlerini çizmesinler diye onlara eldiven takılır. Ben onu emzirirken, eldivenlerini çıkarıyorum. Ten temasına çok inanıyorum, her zaman bana dokunsun istiyorum, ki o da hep parmağımı tutuyor. Şu anda kimin kucağına gitse dokunacak bir ten arıyor. Bu da herhalde geleceğe iyi bir yatırım olacak.
Türkiye’de, anne olmanın keyiflerini ve zorluklarını çeken kadınların yanında evlilik çağına gelen ve bir an önce evlenmek isteyen kadınlar da var.
Evet, ama zaten hayat evlenmek ve çocuk sahibi olmak üzerine kurulu. Herkesin kariyer planları ve yapmak istediği şeyler var ama her anne babanın da evlatlarıyla ilgili bir dileği var. Avukat bir arkadaşım var,‘40 yaşına geldim, çok güzel bir kariyer yaptım, iki üniversite bitirdim, sonunda avukat oldum ve iyi bir konumdayım. Ama annem bana sürekli ne zaman evleneceğimi soruyor’ diyor. Böyle bakınca, anne ve babanın çocuğundan istediği tek kariyer iyi bir eş, mutlu bir aile ve kendilerine torun vermesi.
Peki, anneniz size“Kızım ne zaman evleneceksin?” diye soruyor muydu?
Hiç sormuyordu, çünkü ben bu konularda gayet nettim. Sevgilim olduğunda karşınıza çıkarırım diyordum ve kaldı ki hiç böyle bir şey olmadı. Sevdiğim kişiyi bulunca da anne babamla tanıştırdım. Onlar onay verince evlendik ve Allah bize bir evlat verdi.
Daha önceki röportajlarınızdan birinde “Beni istemeye gelen olmadı, hiç görücüye çıkmadım” demişsiniz.
Ay evet, yani hiç istemeye gelen olmadı. Etrafımda arkadaşlarım var onlar 18- 19 yaşına gelip serpildikten sonra talipleri gelmeye başladı. Tabi ki bunları görünce aynaya bakıp ‘Acaba bende bir eksiklik var mı?’ diye sormadan edemedim (gülüyor).Şaka bir tarafa, bu çevreye yaydığınız enerjiyle de alakalı ki ben her zaman kararlı ve ne istediğini bilen, evliliğe ‘hayır’ diyen bir genç kızdım. Bu yüzden de babama böyle bir teklifle gelen olmadı.
O dönemde başka hedefleriniz mi vardı?
Tabi ki başka düşüncelerim vardı. Bugünü hedefliyordum ama sadece hedefleri istemekle olmadı, Allah da yardım etti. Kadere, kısmete ve nasibe çok inanırım. Ben sadece doğru bir yol çizdim. Haritamı önüme aldım ve yapmak istediklerimi belirledim, ardından yola çıktım. Sonuç olarak Allah beni buraya getirdi. Tabi bu süreçte sadece ‘Yağdır mevlam’ demedim, işin peşinden koştum.
Zaten Allah da “Çalış kulum vereyim” diyor.
Biraz da Allah’tan isteme konusunda yüzsüz olacaksın. Bu anlamda ben arsız bir kulum. Hep isterim.
Arsız mısınız?
Evet, arsızım ve bunu çalıştığım bütün insanlara da söylerim. Allaha karşı biraz yüzsüz olmak, istemek lazım… Çünkü sesini, dua eden milyarlarca insan arasından duyurman gerekiyor. Aradan sıyrılmak için de daha çok dua etmeli. Gerçi tabi ki Allah hepimizi duyuyor ama öncelikle ne istediğinizi bilmeli ve o yolda ilerlemelisiniz. Sürekli dua etmeliyiz.


Tabi ki ondan isteyeceğiz, Allah bizim her şeyi isteyebileceğimiz tek umut kapımız...
Ondan isteyeceğiz ama biz şunu kaçırıyoruz… Allah’tan isteyip oturuyoruz. Binlerce iş görüşmesine gittim, hep‘Hayır’lar aldım. Tam olacaktı olmadı, o kadar olumsuzluk yaşadım ki…
Sıkıntılı bir süreç...
Gerçekten öyle bir süreç yaşadım. ‘Allah’ım sen yardım et’ dedim. Ama hiçbirinde de pes etmedim.
Yatırlara gittiniz mi? Kurbanlar kesip, adaklar adadınız mı?
Adaklar adamadım, yatırlara gitmedim ama kurban hala kesiyorum. Kestiğim kurbanı da ya bir aş evine, ya da çalıştığım kurumdaki ihtiyacı olan personele dağıtırım. Darülaceze’ye bağışlarım. Kurban kestikten sonra onun gittiği yerler de benim için çok önemli.
Kütahya’da beş kız kardeş bir arada yaşarken hayat nasıldı? Beş kız kardeşle birlikte olmak insana kendisini nasıl hissettiriyor?
Evde sürekli bir curcuna ve keyif vardı. Kavgası da sevgisi de olaylıydı. Sofrada kalabalık olmak yemeğin tadını arttırıyor, ev çok daha keyifli oluyor. Mesela tatile giderken kimseye ihtiyacınız olmuyor. Bir telefonla ablamı ya da kardeşimi çağırabiliyorum. Hayatım sürekli renkleniyor. En önemlisi derdini paylaşacağın insanı uzakta aramıyorsun. Ablamla ya da kardeşimle sıkıntımı paylaşabiliyorum. Birbirimizi çok seviyoruz.
O zaman sık görüşüyorsunuz...
Tabi ki çok sık görüşüyoruz. Bir ablam Ankara’da, biri Kütahya’da, diğerleri İstanbul’da anne ve babamla kalıyor. Zaten onların dışında kiminle görüşeyim, bir de eşimin ailesi var. Görümcemle aynı yaştayız ve en iyi arkadaşım o. Birkaç da yakın arkadaşım var, onlar bana yetiyor.
Kütahya’ya gidiyor musunuz?
Uzun zamandır hiç gitmedim. Valla beş yıl oldu ama sürekli haberler geliyor.
Peki, Kütahya’yı özlemiyor musunuz?
Özlemiyorum, çünkü oradan komşularımız ve ailemin en yakınları sık sık geliyorlar. Düğünüme, derneğime geldiler. Ben gidemiyorum. Yoğun çalışıyorum çünkü. Her bayram çalışıyorum.
Bu bayram çalışacak mısınız?
Çalışacağım, ben hiçbir bayram tatil yapmadım.
Bayramlaşmaya nasıl vaktiniz olacak?İdris Ali’yle nasıl bayramlaşacaksınız?
Bayramın birinci günü pazara denk geliyor. O gün elimi öptüreceğim oğluma (gülüyor).Bu bizim oğlumla ikinci bayramımız olacak.
Evlilik programlarını konuşalım, tarihçesinden bahsedelim. Ne zaman başladı, yani sizinle birlikte mi başladı?
Flash TV’de, 2007 yılında alelade olarak başlayan bir formattı. Adaylar geliyor ve eşlerini arıyordu. Birkaç sunucuyla denendi ama olmadı ve bana teklif geldi. Tabi ki projenin içine girdikten sonra keyif almaya başladım ve projeyi geliştirdim. Sonra da bugünkü haline getirdim.
İlk olarak ‘Dest -i İzdivaç’la başladınız. Nasıl duygular içindeydiniz, hemen alışabildiniz mi?
Çok çabuk adapte oldum. Bazı insanlar vardır yattıkları yeri yadırgar ve uyuyamaz ama kimileri de vardır ki hemen kıvrılıp uyurlar. Ben o ikinci gruptanım. Her yere çok çabuk adapte olurum.
Flash TV’deki program ne kadar sürdü?
Beş ay sürdü. Sonra Star’a geçtim ve iki sezon Star’da çalıştım. Ardından Atv’ye geçtim ve burada da üçüncü sezonumu yaşıyorum. Zaten bu kanalda da evlendim ve bebeğim oldu.
Star’dan ayrılışınızda bir para meselesi mi oldu? Ücret artışıyla ilgili…
Hayır, öyle bir şey olmadı. Hatta kovuldu gibi haberler çıktı ama eski yapımcılarım Artı Film’in sahipleri Zeynep ve Onur Peker’le çok iyi dostuz ve hala görüşürüz. Aramızda hiç problem olmadı.
Star’dan Atv’ ye geçişiniz nasıl oldu?
Atv’ye geçişim eşim Ali vasıtasıyla oldu. Kanaldan ayrıldıktan sonra teklifler geldi ama ben Ali’nin yakın dostu Ahmet Bayram’la görüştüm ve bana projeyi anlattıktan sonra bu işe tamam dedim.
Ama Star’dan neden ayrıldığınızı anlatmıyorsunuz.
(Sinirleniyor ve sesini yükseltiyor) Star’dan kovdular mı diyeyim, bunu mu istiyorsunuz?
Açıklamak istemiyorsanız bu konuyu geçebiliriz…
O dönemde yapımcılarla anlaşmazlıklarımız vardı ve bunun nedeni de para değildi. Başka sebepler vardı ve ben bunu açtığım zaman laf başka yerlere gidecek, yine benim başımı sıkıntıya sokacak. Şu anda çok huzurlu bir dönemimdeyim ve rahatsız olmak istemiyorum.
Neyse, şu anda rahatsınız, huzurlusunuz...
Atv başarıma güvenen bir kurum ve başarıma inanıyorsa da birlikte ilerleriz. Ayrıca bugün televizyona çıkıp da para almayan var mı? İlla ki böyle bir sorun olsaydı kanal yetkilileri beni çağırır ve ‘Daha fazla para vereceğim kal’ derdi, onlar da televizyonun piri isimler. Benden sonraki programcıyı bedava mı çalıştırdılar. Böyle bir mantık olabilir mi? Tüm bu yapılanlar o dönem için beni yıpratma çabasıydı ve beni vurabilecekleri başka bir nokta yoktu. Onlar da böyle bir şey çıkardılar. Artı Film’in sahipleriyle de dostluğum devam ediyor ve ilerleyen zamanlarda benimle bir proje yapmak isterlerse ben de seve seve yaparım.
Programınız parolası; ‘Türkiye’de evlenmeyen kalmasın’...
Hayır, bu işi isteyen ve sırası gelen herkes evlensin diyoruz.
Evlenmek isteyen çok mu?
Gerçekten çok, artık insanlar duygularını ifade edebildiği, isteklerini belirtebildiği ilişkiler yaşamak istiyorlar.
Bu arada şov yapmak isteyenlerde çıkıyordur…
Tabi ki bu amaçla hareket edenler var ama onlar amaçlarına ulaşamıyorlar.
Engel oluyorsunuz…
Tabi ki engel oluyorum. Ne yani, göz göre göre ‘Haydi kardeşim çık şovunu yap’ mı diyeyim?O kadar sahte ve yalan duruyor ki, bir süre sonra kendisini belli ediyor. Olayı o kadar içselleştirdim ki insanların ne niyetle geldiğini onlara baktığım zaman anlayabiliyorum.
Programınızın tutulmasında ve beğenilmesindeki tılsım nedir?
Başarının sırrı; seyirciyle kurduğum diyalog. Benim, ikinci bir yüzüm ve ikinci bir kimliğim yok. Ekrana çıkıp konuşan Esra’yla, evindeki Esra’nın aynı olması önemli. Evde de, işte de, sokakta da aynıyım.
Yani kamera önünde maskeniz yok.
Asla, zaten takacak bir maskem yok. Güzel ve huzurlu bir hayatım var ve bunu yansıtıyorum. Televizyonda yaptığım işe sonuna kadar sadığım.
Unutamadığınız, etkilendiğiniz bir olay var mı?
İnsanların hikayelerini duydukça çok yaralanıyorum. Özellikle biri diyemem ama geçtiğimiz haftalarda stüdyoya 18 yaşında bir kız geldi. 16 yaşındayken, kendisinden çok daha büyük bir adama aşık olmuş ve o sırada adamın yanında çalışıyormuş. Babası ‘Parkinson’ hastası, annesi vefat etmiş. Zaten diğer kız kardeşler dağılmış. Aşık olduğu adamla bir birliktelik yaşamış ve adam evli olduğunu ondan saklamış. Kız aslında cehaletin getirdiği duygularla o adama sarılıyor. Ve o adamdan hamile kalıyor. Bebeği dünyaya getiriyor ve o iki aylık bebek burada bizim kucağımızdaydı. Bunun gibi o kadar çok hikaye var ki ama en çok şuna üzülüyorum, insanların çaresiz olduğu zamanlarda, onların çaresizliğini fırsat bilen insanlardan nefret ediyorum.
Bu hayat hikayelerini bir kitapta toplamayı düşünüyor musunuz?
(Gülüyor) Düşünüyorum. Hatta iki haftaya kadar kitabım çıkıyor. Bu programa gelen, hikayesini yüzeysel anlatmış ve özellikle şiddete uğramış kadınların yaşadıklarını bu kitapta topladık. Yazın röportajları yaptık ve bitirdik. En son kapak tasarımı yapılıyor.
Adı ne olacak?
Kitabımın adı ‘Kara Duvak’... Bayramdan hemen sonra çıkacak. Kitabım ‘Kara Duvak’ı okuyan insanlar erken yaşta evlenmeyecekler, çaresizliklerini fırsata dönüştüren insanları tanıyacaklar. Kitabı özetleyecek bir kelime arasam herhalde bu ‘keşke’ olurdu. İnsanlar bu hayat hikayelerini okuyunca kendi hayatlarına bakacak ve ‘Keşke hayatımda şu yanlışları yapmasaydım’ diyecek. Ayrıca bu kitabı seriye dönüştürmeyi planlıyoruz. Sadece kadınların değil, erkeklerin yaşadıkları mağduriyetler de var. Diğer kitap da onları anlatacak.
Türkiye’de kadın gerçekten de çok eziliyor. Peki, ezilen, şiddet gören kadına siz ne tavsiye ediyorsunuz?
Kendisine şiddet uygulanan kadın,- bu sözlü ya da fiziksel olabilir- ‘Bir daha böyle bir şey yaşamam’ düşüncesinde olmasın. Çünkü bir kere şiddet uygulamaya başlamış erkek, bunu devam ettirir. Bu anlamda, ‘Aman kocam düzeldi, sakinleşti, yuvamız ailemiz bozulmasın’ demesinler. Sonuçta çok büyük felaketlerle karşılaşabilirler.
Çocukları için fedakarlık yapan, bu şiddete katlanan anneler de var...
Kadınlarımız ne yazık ki erkeğin getirdiği ekmeğe muhtaç yaşıyor. Bu da dediğiniz fedakarlıkları yapmak zorunda bırakıyor. Programıma bir kadın geldi. Öyle şeyler anlattı ki takdir ettim ve hayran oldum. Ev kadını, ama bir şirkete her gün beş kişilik yemek yapıyor. Bunun karşılığında da 500 lira para alıyor. Bu müthiş bir şey, sonuçta her gün evde yemek yapıyor, sadece birkaç kap daha fazla yapacak o kadar... Bunun gibi güzel örnekler var. İncik boncuk yapanlar, pastaneler için özel kurabiyeler pişirenler… Kadının çalışıp para kazanmayı öğrenmesi lazım, bu anlamda biraz kadınlar da tembellikten vazgeçecek. Zaten çocukları için boyun eğen kadın,‘Kocamdan ayrıldıktan sonra hayatın neresinden, nasıl başlayacağım?’ diyor. Bunların çözümlerini bulmak lazım. Allahtan çok şanslı bir dönemdeyiz,Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin çok güzel atılımlar yapıyor. Enerjisine inanıyorum ve çok da destek görüyor.
O destek görüyor ama eski bakanımız Selma Aliye Kavaf vardı ve evlilik programlarını yayından kaldırmak istiyordu.
Haklı sebepleri de vardı. Kendisine diğer programlarda yaşanan bazı olaylardan bahsedilmiş olabilir. O zaman Türk örf, adet ve gelenek yapısını bozduğuna inandığı için de ‘Bu programları yayından kaldıralım’ demiş olabilir.
Bu programlar Türk örf, adet ve gelenek yapısını bozuyor mu?
Hayır, bozmuyor ama başka evlilik programlarında öyle şeyler oluyor ki ben bile ‘Yuh artık!’ diyorum. Ben bu konuda çok itinalı ve hassasım… Çünkü gözler sürekli üzerimizde, kendi programımla ilişkin söylemiyorum. Ben bu programın sonuna kadar arkasındayım ve yaptığım her işin altına imzamı atarım.
Hassas bir konu...
Programımızda kadın ve erkek evlilikle ilgili konular konuşuyor ve bir denge olmalı. Aksi taktirde istenmeden ağızdan kaçan kelimeler herkes için sıkıntı yaratabilir. Bana adayları azarladığım için kızıyorlar ama program onların evinde yapılmıyor ki ya da cep telefonlarıyla konuşmuyorlar, onları milyonlar izliyor. Kimseye kötü örnek olmaya hakkınız yok. Ben henüz 18 yaşına girmiş bir kızı evine gönderebiliyorum. Oysa ailesine haber vermeden ya da onların rızası olmadan programda tutabilirim ama bunu yapmıyorum ve ailelerine teslim ediyorum.
Siz program içinde denetiminizi yapıyorsunuz...
Buraya sadece evlenmek için gelmiyorlar ki okumak için yardım istemek için gelen de oluyor. Ben onlara da yardımcı oluyorum. Ben çok reklamımı yapmıyorum ve yapmak da istemiyorum. Bu konudadoğru bir duruş sergilediğimi düşünüyorum. Yaptığım işin de o yüzden arkasındayım.
Eleştirilen evlilik programları çoğu zaman da haklı eleştiriliyorlar diyorsunuz.
Evet...
Belki de reyting uğruna yapıyorlar...
Reyting uğruna yaptıklarına inanmıyorum. Çünkü programa gelen bazı konuklar, ara sıra kantarın topuzunu kaçırıyorlar. Spontane gelişen öyle olaylar oluyor ki, bunlara birisinin çıkıp‘Dur’ demesi gerekiyor. Zaten kimse bunun reyting getirisini hesaplayamaz, şöyle bağırılsın kavga çıksın gibi bir hesap yok.
Sesler yükselince, olay çıkınca reytinglerin yükseldiği söyleniyor…
Tam tersi, benim programımda ne zaman tartışma olsa, ne zaman huzursuzluk ve mutsuzluk olsa o günkü reyting oranlarım düşük oluyor. Ne zaman ki seyirciye eğlenceli Esra’yı gösteriyorum, komik oluyorum işte o zaman sonuç pozitif oluyor. Seyircim mutsuz halimi görmek istemiyor, beni hemen şiddetle kınıyor ve bence çok da doğru yapıyor. Bu yüzden de seyircime her zaman en keyifli yönümü gösteriyorum.
Bu yüzden de RTÜK’le ilgili bir sıkıntınız olmuyor galiba.
RTÜK’ten önce kanal yöneticilerimle önlemlerimizi alıyoruz. Kanalım bu konuda çok hassas.
Mesela evlilik programlarına oyunculuk ajanslarından da insanlar katılıyormuş ve orada rol yapılıyormuş...
(Sessizlik) Benim kuralımı biliyor musunuz? Başka evlilik programlarına katılanlara bile benim kapım kapalıdır, asla bana gelmesinler, bu kesin ve kati kuralımdır. Bırakın ajansı ve castı,başka evlilik programlarına çıkmış, kanal kanal gezmiş kişileri bile istemiyorum ve gelemezler de.
Bu kadar titizsiniz yani...
Titizlik had safhada... Ben ekranda bir laf söylersem ve onu yersem, işte o gün bittiğim andır. Benim hesaplaşmam, milletin onun bunun ne dediğiyle alakalı değil, hesaplaşmam kendimle, vicdanımla ve beynimle…
Sizin oyunculuk deneyiminiz de var
(Gülüyor) Var var, evet zamanında yaptık bir şeyler. Güzel bir şey oyunculuk, çok keyifli, 13- 14 bölümlük bir deneyimim oldu. Bunlar 90 dakikalık TV filmleriydi. O dönemler çok sevmiştim ama sonra yapamadım. Fırsatım olursa yeniden yapmak isterim.
Bir sinema filmi mi, dizi mi?
Sinemayı tabi ki çok isterim. Ah ölürüm, ölürüm...
Siz çok yaşayın, ölmeyin...
Evet, bir sinema filminde oynamayı çok isterim.
Belki uzun yıllardır yaptığınız bu programla ilgili bir senaryo gelir, programınıza konuk olan kadınlardan birinin hayatı anlatılır...
Hiç öyle bir teklif gelmedi. Aslında çok doğru bir şey söylüyorsunuz, programıma gelen kadınlardan bir tanesinin gerçek hikayesinin anlatıldığı filmde oynayabilirim. Çünkü o kadınların kalplerine dokunarak, gözlerinin içine bakarak tanıyorum onları. O kadınlardan birinin hayatını canlandırabilirim.
Dizi de olabilir...
Dizi yapmam çok zor ama program biter ve zamanım müsait olursa neden olmasın.
Sanırım İdris Ali sizin dizide oynamanıza izin vermez.
Ooo (gülüyor), izin vermez. Ama o zamana kadar büyümüş ve ayaklanmış olabilir ve sete benimle birlikte gelebilir de. Farkındaysanız yine planımı yaptım(gülüyor).
Sizi sadece televizyondan değil Facebook’tan da çok sayıda insan takip ediyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Facebook üyelerimizle aktif olarak iletişimimize bağlıyorum. Hem televizyondan takip ediyorum hem de hergün mutlaka günde yarım saatim de olsa Facebook’a giriyorum.




Ülke politikası ve ekonomisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bana gelene kadar o kadar çok kişinin bu konuda düşünceleri var ki, benim söyleyecek hiçbir sözüm yok. Ancak yine de söylemek isterim. Türkiye’nin gidişatını başarılı buluyorum ve bu başarının da şimşekleri üzerimize çektiğinin farkındayım. Gerçekten Türkiye her geçen yıl kuvvetleniyor. Bazı ülkeler bizi kıskanıyor.
Milyonlarca kadını temsil ediyorsunuz ve onlar da sizi seviyor. Bir gün siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?
Hayır, bir vakfın ve derneğin başında olabilirim ama siyasete girmeyi düşünmüyorum.
Size ulaşamayan, ama programınıza katılmak ya da sizinle konuşmak isteyenlere ne söylemek istersiniz?
Ben izleyicisiyle çok çabuk bağ kuran ve kolayca ulaşılabilen birisiyim. Yani bana ulaşmamak mümkün değil ama belki başka yollar deneyenler ve ulaşamayanlar vardır. (Bu sırada Esra Hanım’ın yardımcısı mektupları gösteriyor). Bakın mektuplar geliyor, onlar okunacak, gelen mailler kontrol edilecek. Şimdi her mektuba ya da maile cevap vermiyoruz ama önemlilere dönüyoruz. ‘esraerol com.tr’ var. Orayı yöneten arkadaşlarım, hayatımı bilen ve evime giren özel insanlar. Yeni yeni twitterdayım ama Facebook benim için daha özel (Az sonra başlayacak program için Esra Erol’un hazırlıklara başlaması gerekiyor. Biz de sohbetimize noktayı koyup veda ediyoruz ona.)
Esra Hanım, bu sohbet için size Medyaradar okurları adına teşekkür ediyorum. Eşiniz ve oğlunuzla mutlu olun ama mutluluk dağıtmaya da devam edin lütfen...