Güncel
11 Ağu 2017 18:48 Son Güncelleme: 20 Kas 2018 00:35

Akıncı Üssü davası

- Akıncı Üssü davası sanıklarından eski Tümgeneral Dişli, Levent Türkkan'ın Orgeneral Akar'a silah doğrultup doğrultmadığı sorusuna, "Evet, Levent'in elinde tabanca vardı. Yanında yardımcısı, bir de sivil giyimli silahlı ve çelik yelekli biri vardı" yanıtını verdi- Dişli, makam odasının önünde...

ANKARA (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Hava Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 486 kişinin yargılandığı davada savunması alınan eski Genelkurmay Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli, "Sayın Hulusi Akar ile Akıncı Üssü'ne gittiğimiz, 143. Filo'da bulunanlara Genelkurmay Başkanının emirlerini ilettiğim sır değildir. Orada sekreterya görevi yaptım. Ne yönetici ne de arabulucu değilim." savunmasını yaptı.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsünde görülen davada, iddianamede, olay tarihinde saat 21.00 sıralarında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın makam odasına girerek, "Komutanım, operasyon başlıyor, herkesi alacağız, taburlar, tugaylar yola çıktı, biraz sonra göreceksiniz" dediği ve darbeciler tarafından düzenlenen sözde atama listesinde görevine devam edeceği belirtilen tutuklu sanık Dişli'nin savunması alındı.

Dişli, başkanlığını yaptığı dairede görevli 20 kurmay subaydan 18'inin meslekten ihraç edildiğinin hatırlatılması üzerine, bu kişileri kendisinin atamadığını, emrindeki askerlerin ihracı nedeniyle terör örgütü yöneticisi olmakla suçlanamayacağını söyledi.

Bu kişilerin ihracının kendisini ilgilendirmediğini, bunun, silahlı kuvvetlerin ve devletin sorunu olduğunu ifade eden Dişli, "Silahlı kuvvetlerde kimsenin istediği kişilerle çalışma lüksü yoktur. Ben bu kişilerle çalıştığım için suçlanıyorum ancak bunları atayan kuvvetlerin personel ve istihbarat başkanlarına hiçbir işlem yapılmamış. Bu kişileri kim atadıysa o hesabını vermeli. Devletin bilmediğini ben nereden bileyim." dedi.

Darbecilerin sözde atama listesinin aleyhinde kullanılmasının haksız ve hukuksuz olduğunu öne süren Dişli, "Bu listedeki 'göreve devam' ifadesi bir tercih değildir. Böyle bir listeyi kimin, ne zaman hazırladığını bilmiyorum. Ayrıca o listede göreve devam edeceği yazılan ve hakkında işlem yapılmayan 50'den fazla general var. Bu suç ise onlara neden işlem yapılmadı?" diye konuştu.

- "Tutukluyduk, neyi yöneteyim"

MASAK, HTS ve yurt dışı giriş çıkış analiz raporlarının hiçbirinde terör örgütü yöneticisi olduğuna dair bir kayıt bulunmadığını öne süren Dişli, şöyle devam etti:

"Sayın Hulusi Akar ile Akıncı Üssü'ne gittiğimiz, 143. Filo'da bulunanlara Genelkurmay Başkanının emirlerini ilettiğim sır değildir. Gerek Genelkurmay Karargahı gerek Akıncı'da bana gösterilen kamera kayıtlarının hepsini kabul ediyorum. Orada sekreterya görevi yaptım. Ne yönetici ne de arabulucu değilim. Telefon kamera kayıtları varken bazı tanıkların, 'Şu saatte gördüm, orada tanıdım, ona benzettim.' şeklindeki beyanlarına itibar edilecekse, bu yargılamaya gerek yok. 4 bin 500 sayfalık bu iddianamede benden emir, görev, talimat aldığını belirten bir tek kişi yok. Ne Genelkurmay Karargahı ne de Akıncı'da yöneticilik yapacak bir durumda değildim. Sayın Genelkurmay Başkanıyla tutukluyduk, ben neyi yöneteyim."

Dişli, Osman Kılıç'ın aleyhindeki beyanlarına ilişkin, "Ne yazık ki hazırlık soruşturmaları esnasında çok sayıda kişiden aleyhimde beyanda bulunmalarının istendiği, hatta bazı sanıkların rızaları dışında ifadelerine girdiler yapıldığı tespit edilmiştir. Bu şahıslar kendi hür iradeleriyle mahkemede verdikleri ifadede bunları tek tek reddetti. Bunlardan biri da hakkımdaki suçlamalara dayanak teşkil ettiği belirtilen Osman Kılıç'tır. Kılıç, aleyhimde beyanda bulunmaya zorlanmış, hatta rızası dışında ifadesine şahsımla ilgili beyanlar eklenmiştir. Ancak Osman Kılıç, çatı davası duruşmalarında bu beyanlarını reddetti, ifadesinden de çıkarıldı." diye konuştu.

Aleyhinde beyanı bulunan Ertuğrulgazi Özkürkçü'nün iddialarının, Akıncı davasıyla ilgisinin bulunmadığını savunan Dişli, "Çatı davası duruşmalarında bu şahsın FETÖ'cü olduğu bazı sanık beyanlarında yer aldı. Benim sorum şu, acaba bu şahıs olaydan 3,5 ay sonra böyle bir ifadeyi kimin talimatıyla vermiştir? Bunun heyetinizce ele alınmasını arzediyorum." dedi.

Özkürkçü'nün, 15 Temmuz'da özel kuvvetlerin karargaha girişi sırasında onlarla beraber hareket ettiği, komuta katına onlarla çıktığı, personele sakin olun şeklinde işaretler yaptığı yönünde beyanlar olduğunu öne süren Dişli, "Dolayısıyla bu şahsın bu davada tanık mı sanık mı olduğu belli değildir." dedi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın eski emir subayı yarbay Levent Türkkan'ın günlerce aç ve susuz kaldığını, bu şartlar altında verdiği ifadenin sağlıklı olamayacağını öne süren Dişli, Genelkurmay Başkanı Akar'ın beyanına ilişkin, "Sayın Genelkurmay Başkanımızla bu menfur olayın en başından sonlandırılmasına kadar beraberdik. Akıncı'dan Çankaya'ya giderken helikopterde geçen telefon görüşmeleri gibi, olayın sisi, pusu altında bazı hususları yanlış değerlendirmiş olabilir. Sayın komutanımız, yaşadığı travmatik olayların etkisiyle beni yanlış anlamış, gayretlerimi yanlış değerlendirmiş olabilir. Geçen süre içinde yaşadığımız olayları çok daha mantıklı ve makul olarak değerlendireceğine inanıyorum. Kur'an'da 'Fitne öldürmekten kötüdür' mealinde bir ayet var. Sanırım 16 Temmuz saat 16.00'dan sonra ve izleyen günlerde o kargaşa ortamında bir fitneye maruz kaldık. O gece gerek karargahta, gerek Akıncı'da neler yaşandığını, kendisiyle neler konuştuğumu en iyi Sayın Hulusi Akar bilmektedir." diye konuştu.

- "Mağdurum"

Bu olayda şüpheli konumunda bulunmadığını, suçun mağduru olduğunu öne süren Dişli, olayların başından sonuna kadar Akar ile beraber bulunduğunu, o hangi konumdaysa kendisinin de bu konumda olması gerektiğini iddia etti.

Girişimin ne planlaması ne koordinasyonu ne sevk ve idaresinde rolü ve etkinliğinin olmadığını iddia eden Dişli, girişimin sonlandırılmasında etkin olduğunu savundu. Dişli, "Yaptıklarım Akıncı'da Genelkurmay Başkanının emirleri doğrultusunda, Çankaya'da da tüm hükümet üyelerinin gözü önündedir. Genelkurmay Başkanından başka kimseden emir almadım, kimseye emir, görev, talimat vermedim. Mağdurum, masumiyetimi ispatlamaya çalışıyorum." dedi.

Dişli, medyaya yalan yanlış servis edilen bilgilerle suçlandığını, daha iddianame bile ortaya konmadan suçu sabitmiş gibi linç edildiğini, daha sonra oluşan algı ortamında hiçbir delil ortaya konmadan suçlu ilan edildiğini öne sürdü.

Dişli, savunmasının sonunda, tutuklama tarihinin de dikkate alınarak tahliye edilmesini istedi.

- Çapraz sorgu

Savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın sorularını yanıtlayan Dişli, suç tarihinde saat 20.00'ye kadar Genelkurmay Karargahından hiç ayrılmadığını söyledi. Dişli, 15 Temmuz'dan önce Akıncı Üssü'ne hiç gitmediğini, hatta üssün yerini bile bilmediğini öne sürdü.

Mesainin ardından ayrıldığı karargaha kendisini sunum yapmak üzere kimin çağırdığı sorulan Dişli, Genelkurmay Başdanışmanı Orhan Yıkılkan tarafından kışlaya çağrıldığını söyledi. Yıkılkan ile ne görüştüklerinin sorulması üzerine Dişli, "Görüşme denilemez. Bu tür çağrılarda 'Komutanımız müsait, buyrun gelin' şeklinde, kısa, 5-10 saniyelik bir konuşma." dedi. Dişli, usul gereği komuta katında doğrudan Orhan Yıkılkan'ın odasına gittiğini söyledi.

Daha sonra özel kalemin odasına uğradığını, buradan da emir subayının odasına geçtiğini belirten Dişli, şöyle devam etti:

"Komutanın makamına giriş yeri emir subayı odasındadır. Subaya geldiğimi söyledim. 'Komutanım, bekleyin boşları alalım' dedi. Aklımda Sayın Cumhurbaşkanına yapacağımız arzımız var. Silahlı şahıslar daha sonra geldi. Orada yaklaşık 7-8 dakika oyalandım. O anda işte, en son hissettiğim enseme bir silah dayanması. Bunlar iki kişiydiler, sivil giyimliydiler, uzun namlulu bir silahtı. Birinin üzerinde siyah hücum yeleği veya çelik yelek türü bir şey vardı. Beni yan tarafa bir yere çektiler. Burada önüme iki üç kart ve bir kalem koyup, 'Komutana bunları arz edeceksiniz' diye bana birtakım şeyleri dikta ettiler. Silahlı kuvvetler duruma el koydu, Yurtta Sulh Konseyi kuruldu... Biri bir şey söylüyor, diğeri bir şey söylüyor. İşte Yurtta Sulh Konseyi kuruldu, birazdan konsey üyeleri buraya gelecek, canlı yayın olacak, Sayın Cumhurbaşkanı yakalanmış olacak. Ellerinde WhatsApp gibi bir şey vardı, buradan göstereceğiz, komutan da bizimle olsun falan... Bunların söylediğini not ettim."

Bu esnada söz konusu iki kişi dışında başka birini görüp görmediği sorulan Dişli, başka kimseyi göremediğini belirterek, "O anda etrafı göremiyorum. Var mıydı, onlar oraya ne zaman sızdılar, nerede saklandılar bilmiyorum, göremedim." dedi.

Kendisine silah doğrultan iki kişinin söylediklerini not ettiğini belirten Dişli, "Bu kişilerle mi içeriye girdin?" sorusu üzerine, kendisini kapının önüne kadar getirip içeri sokan bu kişilerin, Orgeneral Akar'ın odasına girmediğini, odaya yalnız girdiğini söyledi.

Dişli, "Komutanımız masada evrak okuyordu, bakmadı bile. 'Buyur gel.' dedi. Ben kendimi takdim ettim, içeri girdim. İşaretle 'Otur.' dedi. Oturdum ama elim ayağım titriyor. Bir an önce konuya girmek istiyorum. Komutan kafasını kaldırmadan 'Ne yaptın?' dedi. Ben hemen konuya girdim. Silahlı kuvvetler duruma el koydu, işte kartta yazılanları okumaya başladım." diye konuştu.

Mehmet Dişli, Giray'ın, "Nasıl olsa yanınızda kimse yok. 'Komutanım, dışarıda silahlı iki kişi bana bunları yazdırdı, tehdit ettiler, böyle bir şeyden bahsediyorlar' demediniz mi?" sorusu üzerine, şunları söyledi:

"O şokun etkisindeyiz. Genelkurmay Başkanının makamına 2 metre mesafede başıma bu iş geldi. O an hangi sırayla ne söylediğimi hatırlamıyorum. 'Komutanım, silahlı kuvvetler duruma el koymuş, uçaklar çıkmış, geliyormuş' falan. Komutan önce bir şey yapmadı, uçaklar lafından sonra dedi ki, 'Tamam, tedbir aldık. Uçuşlar durdu.' Öncesinden haberim olmadığı için, ne tedbir aldınız, iş bitmiş falan ben hala durumun vehametini ortaya koymaya çalışıyorum. O sırada dışarıdan silah sesleri geldi."

- "Olayın vahametini anlatmak için"

Mahkeme Başkanı Giray'ın, Orgeneral Akar'ın, "Mehmet Dişli'nin geldiğini gördüm. Sandalyelerden birine oturup heyecanlı ve geçmişte alışık olduğum halinden farklı bir tarzda, 'Komutanım, operasyon başlıyor. Herkesi alacağız. Taburlar, tugaylar yola çıktı. Biraz sonra göreceksiniz' gibi şeyler söyledi. Bunun bir operasyon olduğunu anladım ve hiddetle 'Ne diyorsun ulan, ne operasyonu, sen manyak mısın, sakın ha' şeklinde bağırdım." şeklindeki beyanını hatırlatıp, "Siz de ona, 'Komutanım, bu iş bitti, herkes yola çıktı' gibi bir şeyler söylemişsiniz" demesi üzerine Dişli, "Ben bir an önce komutana olayın vahametini anlatmak için elimdeki kartlarda ne yazıyorsa onları sunmaya çalıştım. Dolayısıyla benim komutanımıza o kartlarda bana dikta ettirilenlerin dışında söylediklerim doğru değildir. Komutanımızın bunu neden böyle söylediğini bilmiyorum. Kendisi buraya geldiğinde sorarız." dedi.

Levent Türkkan'ın, "Dişli, Akar'a darbeyi tebliğ için geldiğini söyledi" yönündeki ifadesi sorulan Dişli, bu beyanın tamamen yalan ve iftira olduğunu öne sürdü ve Türkkan'ın ifadesini reddettiğini söyledi.

Kendisine Akar'a söyleyeceklerini dikta eden silahlı iki kişiyi daha sonra görüp görmediği sorulan Dişli, "Yok. Kamera görüntüleri de yok diyorlar. Bu adamlar bir şekilde oraya geldi, bir yerden girdiler. Ne zaman geldiler, öğleden sonraki safhada mı neyse... Biri iri yarı, diğerinin de üstünde takım elbise gibi bir şey vardı." dedi.

Akar ile odada bulundukları sırada dışarıdan yoğun bir silah sesi duyduklarını anlatan Dişli, "İkimiz de irkildik. Bir anda arz ettiklerimin teyidi gibi ortalık karıştı. 'Ne oluyor, şuna bir bak' dedi. Dışarı çıktım, o sırada kapının önünde teçhizatlı, silahlı adamları gördüm. 'Ne oluyor?' dedim. 'Destek kıtalarının erleri havaya ateş ediyor' dediler. İçeri girdim, komutana, 'Destek kıtaları ama komandolar var' dediğim anda kapı açıldı, içeriye girdiler, etkisiz hale getirmek için." diye konuştu.

- "Levent'in elinde tabanca vardı"

Levent Türkkan'ın, Akar'a silah doğrultup doğrultmadığının sorulması üzerine Dişli, "Evet, Levent'in elinde tabanca vardı. Yanında yardımcısı, bir de sivil giyimli silahlı ve çelik yelekli biri vardı." dedi.

İçeriye giren kişilerin, masasında oturan Akar'a kalkmasını engelleyecek şekilde müdahale edip etkisiz hale getirmeye çalıştığını anlatan Dişli, Akar'ın ağzının havlu ile kapatıldığını fark edemediğini söyledi. Dişli, "Hatırladığım kadarıyla ellerinde bir şey vardı ama o anda kullanıldı mı kullanılmadı mı?" dedi. İçeriye 3 kişinin girdiğini belirten Dişli, "O sırada komutanın eli arkasındaydı. Kelepçeleme girişimi oldu. Hatta bir eline de kelepçe taktılar zannediyorum, tek bileğine. Ben o onda bir refleks olarak, 'Durun ne yapıyorsunuz?' dedim. Elimdeki kartları göstererek, 'Daha bitmedi anlattıklarım' diye bağırdım. O sırada bir duraksama oldu. Kapıya baktılar. İçeri girmediler ama silahlı adamlar kapıdaydı. Onların başı mı neyse birileri vardı kapıda. Göz göze geldiler. Sonra o kelepçeleri, kutuyu, havluyu alıp dışarı çıktı Levent. Ama yüzbaşı ile sivil giyimli şahıs içeride kaldı." diye konuştu.

Dişli, soru üzerine soyadını hatırlayamadığı yüzbaşının adının Serdar olduğunu söyledi.

Bu sırada Akar'ın şoka girdiğini ifade eden Dişli, komutanı sandalyeden alıp koltuklara geçtiklerini, "Şunu da kesin atın artık" diyerek Akar'ın kolundaki kelepçenin çıkarılmasını sağladığını öne sürdü.

Mahkeme Başkanı Giray'ın, "Levent Türkkan'ın 'Komutanım, sakin olun, vururum, sıkarım' şeklinde bir sözü oldu mu?" sorusu üzerine Dişli, "Maalesef böyle bir diyalog oldu. Komutan da buna karşılık 'Sık ulan' dedi. İyice ortalık gerildi. Böyle bir şey yaşadık ne yazık ki." dedi.

Komutanın tahliyesine ilişkin bir emrinin bulunmadığını öne süren Dişli, koltuklara geçtikten sonra da silah sesi duyduklarını, Yaşar Güler'in emir subayının vurulduğunu öğrenince Hulusi Akar'ın moralinin iyice bozulduğunu ve durgunlaştığını belirterek, "Abdest alayım, namaz kılayım hadisesi o olaydan sonra oldu." dedi.

Duruşma, Dişli'nin çapraz sorgusuyla sürüyor.