Medya
01 Nis 2015 14:01 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:10

16 gazeteden 33 yazar 'karanlık 31 Mart'ı yazdı!

Dün Türkiye, gün içerisinde meydana gelen olağanüstü olaylara şahitlik etti. Elektrik kesintisi ve savcı cinayetinin yaşandığı gün “Karanlık 31 Mart” olarak tarihe not düştü.

Sabah saatlerinden itibaren Van hariç tüm yurtta elektrikler kesildi. Büyük illerde metro, tramvay ve Marmaray seferleri durdu. Berkin Elvan soruşturmasını yürüten savcı Mehmet Selim Kiraz İstanbul Adliyesi’ndeki odasında DHKC örgütü üyelerince rehin alındı. Örgüt üyeleriyle saatlerce müzakere yapıldı, fakat başarılı olunamadı. Akşam savcının odasından gelen silah sesleri sonucu, özel harekat polisi operasyon yaptı. Operasyonda iki eylemci öldürüldü. Üçü başından olmak üzere 5 kurşun yarası alan Kiraz, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.

Radikal’den Murat Yetkin; Hürriyet’ten, Ertuğrul Özkök, Taha Akyol, Yalçın Doğan, İsmet Berkan, Gülse Birsel, Onur Baştürk; Milliyet’ten Melih Aşık, Güneri Cıvaoğlu, Abbas Güçlü; Zaman’dan Lale Kemal, Mustafa Ünal; Cumhuriyet’ten Hikmet Çetinkaya, Çiğdem Toker, Aydın Engin, Işıl Özgentürk, Deniz Kavukçuoğlu; Habertürk’ten Soli Özel; Sabah’tan Melih Altınok; Vatan’dan Güngör Mengi, Murat Çelik, Öncel Öziçer; Bugün’den Nuh Gönültaş Tarık Toros; Sözcü’den Bekir Coşkun, Mehmet Türker, Star’dan Nuh Albayrak, Fadime Özkan; Yeni Şafak’tan Abdulkadir Selvi; Türkiye’den Nuri Elibol; Aydınlık’tan, Mustafa Mutlu; BirGün’den Kemal Ulusaler; Yeni Asya’dan Faruk Çakır dün (31 Mart 2015) yaşanan İstanbul Adalet Sarayı’nda savcı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınması ve tüm Türkiye’de yaşanan elektrik kesintisini yazdı.

Murat Yetkin – Radikal

Seçim sath-ı mailinde kriz, cinayet ve hesaplaşma


Savcı Kiraz'ın katledilmesi karşısında soğukkanlı kalmak zor ama, dün olanların soğukkanlı bir tahlili bambaşka bir tablo çıkarıyor ortaya, giderek çetrefil hale gelen bir tablo.

Bu Türkiye’nin 1999’da 17 bin kişinin canını alan büyük Marmara depreminden bu yana karşı karşıya kaldığı en büyük enerji kriziydi.

Demiryollarında sinyalizasyon sistemi ve şehirlerde trafik ışıkları söndüğü için ulaşım berbat haldeydi. Hastanelerdeki soğutma sistemleri nedeniyle aşı stoklarından endişe başlamıştı.

Enerji Bakanı Taner Yıldız, Türkiye elektrik şebekesinin çöktüğü açıklamasını o sırada yaptı.

(Sosyal medya bir süre Yıldız’ın yerel seçimlerdeki oy sayımı sırasında bazı yerlerdeki elektrik kesintilerini “İnanmayacaksınız ama trafoya kedi girdi” şeklinde açıklamasının yeniden yayınlarıyla çalkalandı.)

***

Sorun, Yıldız’a göre bir santralin tam da sabah yoğun saatte durması ve onun diğer santraller üzerindeki domino etkisiyle aşırı yük oluşturmasından kaynaklanıyor olabilirdi; henüz belli değildi.

Yazının devamı için tıklayın.

Ertuğrul Özkök – Hürriyet

Ben devletimin yanındayım


Adamın biri, ülkemin savcısının başına silah dayayıp, çektirdiği fotoğrafını yayınlarsa...

Bir saniye düşünmem. Adam ne demiş, ideali neymiş falan bakmam, bahane aramam, o tabanca; benim, hepimizin kafasına dayanmış sayarım.

-Adamın biri, ülkemin savcısını böyle zavallı bir halde bana göstermeye, küçük düşürmeye kalkarsa...

O adamın ne dediğine bakmam... Kendim, hepimiz, devletim küçük düşürülmüştür diye bakarım.

* * *

-Adamın biri, Berkin Elvan kardeşimizin tertemiz mirasını elinde silah, kana boyamaya kalkarsa...

Bir saniye düşünmem, Berkin'in mirasını kirlettirmem, devletimin yanında olurum.

-Adamın biri elinde silahla Adalet Sarayı'na girer, savcıyı rehin alır, silah zoruyla çekilmiş fotoğrafı bütün dünyaya yaymaya kalkarsa...

Bir saniye düşün-mem... Adını açıkça koyarım, "Bu bir terör eylemidir. Bu adam da teröristtir" derim.

Kafa kesen IŞİD hakkında ne düşünüyorsam, onun hakkında da aynı şeyi düşünürüm.

Şehit savcımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Dün sönen lamba devlet ampulüdür

Yazının devamı için tıklayın.

Taha Akyol – Hürriyet

Önseçim


Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz, bu satırlar yazılırken hâlâ teröristlerin rehinesi durumundaydı. Adalet Sarayı'nda yaşanan korkunç bir güvenlik skandalıdır. Bu barbarca eylemi şiddetle kınıyorum. Gece hayatını kaybeden Şehit Savcı'ya Allah'tan rahmet diliyorum.

Yazının devamı için tıklayın.

Yalçın Doğan – Hürriyet

Trafoya 'sıfır satış' kaçtı

Üretimde aksaklık yok, tersine "fazla elektrik üretimi" var.

O kadar fazla ki, "dün" elektrik satmak çok ucuzluyor, resmi veriye göre, elektrik üretmek ve satmak firmanın zararına yol açıyor. O halde zarardan kurtulmanın en iyi yolu "sıfır satış", yani satıştan, yani elektrik üretiminden vazgeçmek. Bu nedenle bazı santrallar üretimi durduruyor.

Birkaç santralın üretimi durdurması bütün Türkiye'de elektriğin kesilmesi sonucunu yaratıyor, zincirleme reaksiyon, ulusal enerji ağı çöküyor. "Sıfır satış"tan sonra trafoya "teknik arıza" kaçıyor. Çünkü, birkaç santralın devre dışı kalması ile ulusal enerji ağının çökmesi mümkün değil.

Yazının devamı için tıklayın.

İsmet Berkan – Hürriyet

Enterkonnekte sistem bu kadar kolay çöktüğünde

AYNI anda birkaç faciayı birden yaşadık.

Ülke çapında elektrikler kesildi. Bu kesintinin ülke çapındaki enterkonnekte sistemin çökmesinden ötürü olduğu anlaşılıyor. Bence bir numaralı facia bu.

Zaman zaman adını duyduğumuz 'enterkonnekte sistem'i belki vücudumuzun kan dolaşımı sistemine benzetmek mümkün.

Devasa bir haritası var, burada yayınlamaya imkân olmayan, bu haritada elektrik üretimi yapılan santrallerden evlerimize ve fabrikalara kadar uzanan kablolar gözüküyor.

Elektrik dediğiniz şey, atomlardaki elektronlardan başka bir şey değil. Bunlar elektron olduğu için de elde tutmak da, bir yere hapsetmek de, onlara belli sınırların ötesinde hâkim olmak da mümkün değil.

O yüzden, enterkonnekte sistem, elektriği basitçe bir yerden bir yere ileten sistem değil sadece. Değişik gerilim ve yüklerde elektriği taşıyor, bu akımı dengeleyen merkezlerden geçiriyor, ihtiyaç olan yöne yönlendiriyor.

Yani bir yerde 'akıllı' bir sistem bu, daha çok bilgisayarlar tarafından yönetiliyor.

Geçmişte de büyük arızalar yaşadık. Mesela 2007 yaz aylarında elektrik talebinin çok yüksek olduğu saatlerde o anki elektrik fiyatını beğenmeyen bazı üreticiler, 'Ben arızalandım' deyip şalteri kapattı; elektrik üretimindeki bu azalma yüzünden sistem sıkıntıya girdi ama sıkıntı Türkiye'nin belli bir bölgesiyle (Ege) sınırlı kaldı. Çünkü enterkonnekte sistemin 'aklı' arzdaki bu yetersizliği dengeledi.

Peki dün ne oldu da sistem bu dengelemeyi yapamadı, tümüyle çöktü?

Bu sorunun cevabını bu satırların yazıldığı saate kadar bilmiyorduk. Acaba sorun arzda ani bir azalmadan mı kaynaklandı, yoksa kablo mu koptu, yoksa sistemin 'aklı' olan bilgisayarlara bir şey mi oldu?

Ne desek boş, tamamı spekülasyon.

Yazının devamı için tıklayın.

Gülse Birsel – Hürriyet

Karartma günleri


Salı günü saat 17.34 itibariyle, Türkiye'nin birçok yeri gibi benim yaşadığım semtte de elektrik yedi buçuk saattir kesik.

Apartmanın jeneratörü ve dizüstü bilgisayar dört saat önce son nefeslerini verdiler. Evde internet zaten gitti de, GSM operatörleri de fıslamaya başladı. Baz istasyonlarının aküleri bitmeye başlamış söylentisi var. Bağlantı ya hiç yok ya da kötü. Ev telefonları da ya telsiz ya da santrallı olduğundan, o seçenek de kullanılmaz durumda.

Bu esnada, dünyayla iletişimi sağlayabildiğimiz yollar, sadece akıllı telefonlar üzerinden Twitter ve WhatsApp. Oradan öğrendiğimiz kadarıyla, son birkaç saatte bir savcımız teröristler tarafından rehin alınmış, pazarlık sürüyor, konuyla ilgili yayın yasağı gelmiş ve bir de Balyoz davası kapanmış.

Yazının devamı için tıklayın.

Onur Baştürk – Hürriyet

Pardon, elektriğiniz var mıydı?

Dün sabah saat 10.30 civarı...

Tam yazıyı yazıyorum, üstelik şaşırtıcı bir şekilde bitmek üzere.

Hoop, elektrikler gitti!

Her zamanki gibi bilgisayar şarjda değildi.

Yarım saat dayandı dayandı, sonra geçmiş olsun dedim kendi kendime.

Rahat davrandım, nasıl olsa az sonra elektrik gelir diye.

Yanılmışım, meğer Yeni Türkiye olarak topluca karanlıkta kalmışız!

İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya...

Ve daha birçok il.

Eh, bu durumda ne yaparsın?

Jeneratörü olan yer ararsın!

Çünkü yazıyı acilen geçmen gerekiyordur.

Neyse ki şanslıyım, mahallemin biricik/minicik kafesi Twins Coffee Roasters'da jeneratör varmış.

Yazının devamı için tıklayın.

Melih Aşık – Milliyet

Araştırmacı bakan


Yurtta elektrik kesintileri sabah 10:36’da başladı. Bu satırların yazıldığı sırada kesintinin üzerinden 7 saat geçmişti. Kimi yerlere elektrik şöyle bir gelmiş gitmiş, kimi yerlere hiç gelmemişti. En vahimi, aradan geçen 7 saatte arızanın sebebinin bulunamamış olmasıydı. Anlaşılan sistemden önce devletin teknik kadroları çökmüştü. Enerji Bakanı Taner Yıldız ekranda konuşuyordu:

“İzmir tarafında özel sektöre ait bir santralin bir gerekçe ile devre dışı kaldığı ve onun bir domino tesiri yaptığından bahsediliyor. Ama bunu teyit etmem lazım... Kesintinin farklı sebepleri olabilir... Siber saldırı? Bunu söyleyemem... İletim hatlarından veya manevra dediğimiz bir hadiseden veya başka bir şeyden mi geldi, araştırıyoruz... Terör dahil her şeyi araştırıyoruz.”

Anlaşılan oydu ki, kesintinin sebebiyle ilgili Bakan Yıldız’ın sahip olduğu bilgi sokaktaki sade vatandaşınkinden fazla değildi. CHP milletvekili Umut Oran dün sıcağı sıcağına verdiği soru önergesiyle Bakan Yıldız’a net bir soru sordu.

“Bu elektrik kesintisi ile TBMM’den bu hafta geçirmeye çalıştığınız nükleer santral yasa tasarısı arasında herhangi bir ilişki var mıdır?”

Yazının devamı için tıklayın.

Güneri Cıvaoğlu – Milliyet

Teknik savunmasızlık


Türkiye’nin “elektrik sisteminin çökmesi” dehşet verici.

2 yıl önce sanki bugünleri öngörmüş gibi şöyle yazmışım:

....................

Dünyanın en iyi “fütüristi (gelecek yorumcusu)” Alvin Toffler daha 1980 yılında yazdığı “Üçüncü Dalga (The Third Wave)” adlı kitabında bugünlerin “siber saldırılarını” öngörmüştü.

“Teröristlerin de dijital devrimle birlikte ileri teknolojiyi çökertme eylemleri için koyabileceğini... Küresel finans elektronik haberleşme ağlarına gireceklerini, böylece dünyadaki finans sistemini harabeye çevirerek bir anda işlemez hale getireceğini... Askeri savunma sistemlerinin elektronik devrelerini felç edeceğini... Dünya elektrikle aydınlatma ağlarını bozacaklarını, küremizi karartacaklarını... Uçak tarifelerini, uçuş yollarını kontrol eden sistemleri karıştıracaklarını”     yazmıştı.

.....................

Aynı yazıda Gezi eylemleri sürerken dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın “tüyler ürperten” söylemi üzerine yazıyı şöyle sürdürmüşüm:

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Gezi eylemleri sürerken “hacker’ların Türkiye elektronik haberleşme ve finans sektörünün internet ağlarını çökertmek... Elektrik sistemlerini bozarak, kentleri karartmak için saldırılar yaptığını... Ancak... Bunlara karşı teknik savunmayla hepsinin akim bırakıldığını” açıklaması, kaosu teğet geçtiğimizi gösteriyor.

30 yıldan fazla süredir bilinen tehlikeydi bu.

21’inci yüzyılın başlarında dijital devrim nesillerinin donanımları geometrik diziyle yükseltirken, aralarından “hacker teröristler” de üredi.

..... İçerde ve -küresel bağlantılarıyla- dışarıda, finans sistemini karartmanın ötesinde, güvenlik güçlerinin haberleşme ağını çökertmek -Bakan Yıldırım’ın da açıkladığı gibi- başta İstanbul, büyük kentlerin elektriklerinin kesilmesi ve “yağma” ortamının oluşturulması, AVM’lerin, dükkânların hatta konutların talan edilmesi gibi karanlık amaçlar apaçık ortada.

Yazının devamı için tıklayın.

Abbas Güçlü – Milliyet

Meğerse teknolojiye ne kadar da alışmışız

Zor bir gündü dün!

Konuşulan en önemli konulardan biri de elektriklerin kesilmesiydi.

Batılı ülkelerde olduğu gibi hayat durmasa da önemli ölçüde sekteye uğradı. Ulaşım felç oldu. Cep telefonları çalışmadı.

Jeneratörü olmayan şirketlerde işler durdu.

En acısı da yeterli altyapıya sahip olmayan eğitim ve sağlık kurumlarının haliydi...

Dün, biz bu satırları yazarken, elektrik kesintisiyle ilgili onlarca senaryo ortalıkta dolaşıyordu.

Bu bile ne kadar aciz bir durumda kaldığımızın bariz göstergesi.

Gerekçesini bile saatler boyunca öğrenemedik.

17 Haziran depreminden sonra bir kez daha gördük ki böyle olağanüstü durumlar için hazırlıklı değiliz.

B planımız bile yokmuş.

Yazının devamı için tıklayın.

Lale Kemal – Zaman

Trafoya giren kedi mi?


Deprem, sel gibi insan yaşamını alan, büyük maddi hasarlara yol açan doğanın tetiklediği felaketler karşısında en çaresiz kalan ülkelerin ortak özelliği az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke kategorisinde olmalarıdır. Genelde her iki kategorideki ülkeler, pek demokratik gelişim potansiyeli göstermezler ya da tıpkı bizdeki gibi ‘mış’ gibi yapıp tüm kazanımların geri alınmasını, kendi kişisel çıkarlarının bekası için hayati görürler.

Dün sabah saatlerinde tüm Türkiye genelinde elektriklerin kesilmiş olması ve bu yazıya noktayı koymaya hazırlandığım akşam üzerine doğru başkent Ankara’da elektrik kesintisinin sürüyor olması, ülkenin içinde bulunduğu kronik az gelişmişlik kıskacını tüm çıplaklığıyla hatırlatır nitelikteydi.

Kesintiyle birlikte, ‘İşte bir başka kötü yönetim örneği’ dedim kendi kendime. Yakın tarihteki Soma maden ocağı kazasında, yönetimin açık ihmali yüzünden 301 işçinin öldüğü ya da pek çok işyerinde inşaat işçilerinin kurbanlık koyun gibi sistemin çarpıklığına feda edilmesi olaylarını düşündüm. Binlerce insanın öldüğü ya da yaralandığı Türkiye yakın tarihinin en büyük felaketi olan 1999 Marmara depreminden sonra,  “Türkiye’de, asker sivil herkes dersini çıkartmıştır, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dediğimiz yılların üzerinden bir hayli zaman geçti.

Yazının devamı için tıklayın.

Mustafa Ünal – Zaman

Türkiye’nin sigortası attı


Elektrik kesintisi üzerine yazı yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Siyaset için kritik hafta çünkü. Meclis’in son birkaç günü. Koca bir dönem bitti. Günahı sevabından çok. Ayrı bir yazı konusu olacak. Dün AKP ve CHP son grup toplantılarını yaptı. Ülke iyiden iyiye seçimin menziline girdi. Haftaya milletvekili listeleri teslim edilecek. Önseçim yapan CHP işi kolayladı. Diğer partiler yoğun çalışma içinde. Genel merkezlerin ışıkları geceleri de yanıyor.

Gözlerden kaçan bir gelişme de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Slovakya’da gurbetçilere konuşurken hedefini küçültmesi oldu. ‘400 olmazsa 330 milletvekili olsun’ dedi. Başkanlık sistemi için asgari rakam bu. Referandum şartıyla tabii. Erdoğan neden rakamı küçülttü? AKP’nin oyları düşüyor mu? Cumhurbaşkanı’nın halkın nabzını tutmak için sürekli anket yaptırdığını bilmeyen yok. 330 bir ipucu olabilir.

Bir sonraki hamle sürpriz olmaz. ‘330 zorsa bari 276 olsun’… Tek parti iktidarı için gerekli sayı bu. Altında kalırsa AKP tek başına hükümet kuramaz. Gördüğünüz gibi yazılması gereken ne kadar çok siyasi konu var. Bir de buna Çağlayan Adliyesi’ndeki baskını ekleyin. Ülkenin en iyi korunan adliyesinde bir örgüt savcıyı rehin alabildi…

Yazının devamı için tıklayın.

Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet

31 Mart provokasyonu mu?

Elektrikler kesilmiş ülkenin dört bir yanında...

Metrolar, trenler durmuş...

Trafik ışıkları, kafasına göre takılan taksi şoförleri ve 2015 Türkiyesi...

İstanbul’a dönüşümü bir gün erteledim, daha doğrusu yağmurun dinmesini bekledim önceki gün...

Yağmur nasıl da yağdı Ahmetbeyli’ye...

Selçuk, Kuşadası, Ahmetbeyli’ye dağların yamaçlarından bakan bir köy...

Bir baktım gece yarısına doğru yağmur dindi, gök çözüldü, ay ışığı ağaçların arasından bahçeye süzüldü...

Yağmur köylülerin deyişiyle “dibine kadar” yağmıştı...

Sohbet dostlar masasında başladı, bilindiği gibi siyasal konulara girildi, farklı düşünceler masaya yatırıldı.

Yazının devamı için tıklayın.

Çiğdem Toker – Cumhuriyet

Karanlığa girdiğimiz gün


Çağlayan Adliyesi’ne girmek, havalimanına giriş yapmaya çok benzer.

Yanınızdaki bütün çanta-paketleri, kamera takibi ve güvenlik gözetimi altında, X-Ray cihazına koyarsınız, ceketinizi çıkarır, ceplerinizi boşaltır ve ihtiyaç duyulursa üst aramasına da tabi tutulursunuz.

Avukatlar ise sade vatandaşı bıktıracak yoğunluktaki bu önlemlerden mu-aftır.

Kimlik göstererek aranmadan içeriye girebilirler.

Yanlarına silah, plastik kelepçe ve propaganda malzemesi alarak, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın odasını basıp kafasına silah dayayan teröristlerin eylemi; ilk bakışta, bu serbestinin bir güvenlik açığına dönüştürüldüğü izlenimini veriyor.

Türk vergi yükümlülerine, 10 yıl öncesinin birim fiyatlarıyla 238 milyon TL’ye mal olan, “Avrupa’nın en büyük ikinci adliyesi”nin dün bir korku ve şiddet platosuna dönüşmesi; sorumluları önce bir “güvenlik açığı” sorunuyla baş başa bırakmalı.

Sonra da oluk oluk para akıttığınız bir kamu binası içinde görev yapan insanlara, o kaynaktan birazını ayırmazsanız, o “büyüklüğün” dönüp sizi vuracağı gerçeğiyle.

Yazının devamı için tıklayın.

Aydın Engin – Cumhuriyet

‘Savcı Rehin Alma’ Eylemi Üstüne...


Oturmuşum, ülke çapındaki elektrik kesintisi üstüne bir Tırmık döktürmüşüm; bana Türkiye’nin 70’li yıllarını hatırlattığı, moda deyimle “nostalji” yaşattığı için AKP hükümetine teşekkür etmişim; “Erdoğan’ı dize getirmek için ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) parmağı olan bir siber saldırı mı” gibi soruların sosyal medya denen gayya kuyusunda hızla turlamaya başlamasıyla dalga geçmişim; dahası tam kesinti anında bir sağlık kurumunda bazı ölçümler için tüp biçimi kocaman bir aygıtın içinde olduğumu anlatmış, elektrikler kesilince mecburen beklerken uyuya kaldığımı aktarıp kendimle de dalga geçmişim...

Yani yazı neredeyse bitmiş, Cumhuriyet’e yollaması kalmışken DHKP-C adına Berkin Elvan savcısının rehin alındığı “devrimci eylem”in haberi geldi...

Yazılanları çöpe attım. Bu satırlar yazılırken “eylem” henüz sonuçlanmamıştı. Yazı biterken yeni bir gelişme ile bunu da çöpe atmak zorunda kalır mıyım, bilmiyorum.

Bildiğim bunun “devrimci” bir eylem filan olmadığı.

70’li yıllarda her biri birkaç aylığına dört beş defa, 1991’de iki buçuk ay DHKP-C üyeleri ile aynı koğuşta yatmışlığım, kimileri ile ranza paylaşmışlığım, çoğuyla volta atmışlığım; kurucusu sayılan Dursun Karataş’la da, onunla ters düşüp karşısına geçen Bedri Yağan’la da uzun sohbetler yapmışlığım var.

Yazının devamı için tıklayın.

Işıl Özgentürk – Cumhuriyet

1 Nisan Şakası!


Ben bunları yazarken hâlâ elektrikler gelmemişti. Ben de sokağa çıkıp jeneratörü çalışan bir market ya da bir kırtasiye aramaya başlamak üzere hazırlandım. Çocukluğumdan beri peşimi bırakmayan vazife aşkı içimde yeniden şahlandı. Sonunda bir yer bulup çöktüm ve yazımın sonunu getirebildim. Yolda, bir eczaneye uğradım, kalabalık ama reçeteler alınamıyor. Herkes elektrik kesintisinin bir hiper saldırı olduğunda hemfikir. Acaba kim yapmış olabilir? İlk akla gelen AKP iktidarı. Çok doğal; çünkü seçimler sırasında tüm ülkede yaygın bir biçimde gelişen elektrik kesintilerine Enerji Bakanı ne demişti: “Trafolara kedi girmiş.” İkinci şüpheli Suriye, üçüncü şüpheli İran...

Yazının devamı için tıklayın.

Deniz Kavukçuoğlu – Cumhuriyet

Trafo kedileri


İster istemez o hınzır “trafo kedileri” geldi aklıma. Herhalde anımsıyorsunuz... Enerji Bakanı Taner Yıldız, geçen yıl yerel seçimlerin yapıldığı 30 Mart günü yaşanan, seçim sandıklarını karanlıkta bırakan elektrik kesintileriyle ilgili açıklama yapmış, “Espri yapmıyorum, trafoya kedi girdi. Bu ilk kez yaşanmadı. Bunu seçime bağlamak yanlış” demişti.

Bakan, sözlerini “Zaman zaman eksiklerin olabileceğini söylüyorum. Kasıt aramak yanlıştır. 5 yılda bir seçimde, bir referandumda istediği sonuca ulaşamayan partilerin bu tür mazeretlerin ardına sığınmasını doğru bulmayız. Yenileceklerini anlayanlar mazeret üretiyor” diyerek sürdürmüştü.

Ne var ki, uzunlu kısalı elektrik kesintisi yaşanan il ve ilçelerin sayısı 40’ın üzerindeydi.

Bakan’ın açıklamasına göre ülke geneline yayılan çok sayıda kedi aralarında iyi işleyen bir iletişim ağı kurarak tam da oyların sayıldığı sırada örgütlü bir trafo saldırısına girişmişlerdi.

Tarihimize “trafo kedileri” olarak geçen bu hınzırları suçlayan yalnızca Taner Yıldız değildi. Enerji Bakanlığı bürokratları da Bakan’ı izlemişler, hep bir ağızdan kedilere karşı sözlü saldırıya geçmişlerdi.

Yazının devamı için tıklayın.

Soli Özel – Habertürk

Kâbustan çıkış


Dün, geçmişten yani o felaket, öcülerle dolu, karanlık şiddet dolu 1980 öncesinden tanışıklığımız bulunan kâbus günlerden biriydi. Rehin alınan ve kurtarılması için düzenlenen operasyon sırasında hayatını kaybeden Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz (kendisine rahmet diliyorum) gibi savcılar, gazeteciler, hocalar her çeşit eylemle öldürülürdü.

Geçmiş kâbuslarda gene de farklı bir taraf vardı. Basının tüm yetersizliklerine rağmen haber verme ve alma özgürlüğü bu denli ezilmezdi. Dolayısıyla vatandaş da içini burkan haberleri okuyabilir, güvenebildiği muhabir veya yazarların kaleminden neyin ne olduğunu anlamaya çalışırdı.

Sonraları aslında hiçbir şeyi tam öğrenemediğimiz ortaya çıktı. Zira sahnede yaşananları gözlemlemek gerçeği kavramaya yetmiyordu. Sahne arkasında çok farklı bir hikâye yaşanıyordu. O zamanın geçerli deyimiyle “anarşinin” arkasında kimlerin olduğunu, gençlerin nasıl bir tuzağa düştüklerini de ancak yıllar sonra yayınlanan kitaplardan, anılardan, değerlendirmelerden öğrenecektik.

Yazının devamı için tıklayın.

Melih Altınok – Sabah

Masum masum hedef gösteriyorlar


Dün tüm Türkiye elektrik kesintisiyle uğraşırken gözler bir anda Çağlayan Adliyesi'ne çevrildi. DHKP-C'li olduğunu açıklayan bir terörist, Gezi olaylarında hayatını kaybeden Berkin Elvan'ın davasına bakan savcıyı adliyedeki odasında rehin aldı.

Yazıyı yazdığım saatlerde özel timin Adliye'ye girdiği haberi ajanslara düştü. Gelen başka bir bilgiye göre de eylemci, arabulucu olarak İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nu istedi.

Adliyedeki onca güvenlik uygulamasına rağmen o silah binaya nasıl sokuldu? Terörist hedefindeki savcıya nasıl bu kadar rahat ulaşabildi? İçeriden destek aldı mı? Bunların hepsi hayati sorular ve kuşkusuz ortaya çıkacak. Ancak şu an için herkesin temennisi, akıllara 2006'daki Danıştay saldırısı provokasyonunu getiren eylemin kansız biçimde sonlandırılması.

Hepimizin temennisi diyorum ama bakmayın. Olayın sosyal medyada duyulmasıyla birlikte kimileri, kan davası filmlerinin unutulmaz karakteri Aliye Rona'ya taş çıkartacak bir performans sergiledi.

Yazının devamı için tıklayın.

Güngör Mengi – Vatan

Durduran arıza


Dün Türkiye çapındaki yaygın elektrik kesintisi kentlerde hayatı felce uğratmakla kalmadı, milyonlarca insanın hayatını tehlikeye de soktu.

Metrolarda zifiri karanlığa teslim olanlar, yürüyen merdivenlerde kalanlar yaşam mücadelesi verdi.

TEİAŞ’ın “Türkiye elektrik bağlantısı koptu” açıklamasının ardından Başbakan Davutoğlu’nun “Terör saldırısı ihtimalini de araştırıyoruz” sözü daha da büyük bir korku uyandırmıştır.

Benzer bir tehlike karşısında ülke bir anda felç olacaksa bu nasıl önlenecek?

Akla ilk gelen sorulardan biri:

7 Haziran’da aynı şey olursa?

Yazının devamı için tıklayın.

Murat Çelik – Vatan

31 Mart (2015) vakası


Elektrikler kesildi, yazamadım !!!

***

Aslında yukarıdaki kadardı bugünkü yazım. Fakat, üç kelime ve üç ünlem işaretiyle mesaj vermek istediğim elektrik kesintisinin önüne geçen acı bir son ile noktalandı gece. Bu satırları da zaten, yeni günün, yani bugünün ilk dakikalarında yazıyorum. Saat 00.28.

***

İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Mehmet Selim Kiraz şehit oldu. Önce rehin alma eylemini gerçekleştiren, ardından da cinayeti işleyen iki terörist de öldürüldü.

***

Saldırının zamanlaması, seçilen hedef, düzenleyen örgüt... Bu üç parametre ışığında ilk gün söylenebilecek birkaç cümle var.

- ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne düzenlenen intihar saldırısı sonrası, aynı örgütün, büyük şehirlerde ses getirecek yeni eylemler düzenleyebileceği bilgisi istihbarat raporlarında yer alıyordu.

Hatta daha da ötesi... Örgütün, siyasi suikastler gerçekleştirebileceği...

- Örgütün, metropollerde, özellikle de metropollerin varoşlarında yeni militan edinme çalışmalarını yoğunlaştırdığı, bu bölgelerden gençleri saflarına kattığı bilgisi de yine konuşulanlar arasındaydı.

Yazının devamı için tıklayın.

Öncel Öziçer – Vatan

Elektrik kesikti beynim çalışmadı hocam...

Normal bir ülkeyi aylarca sarsacak olaylar bu ülkede peynir ekmek gibi tüketiliyor malum...

Dün de ne gündü be arkadaş!!!

Ben bu yazıyı yazarken saat 15:00 civarı idi ve henüz bir meteor çarpmamış, uzaylılar inmemiş, İsrafil Sur’a üflememişti...

Üçü aynı anda olsa da şaşırmazdık zaten artık...

Ben hiç erkenci bir insan değilimdir.

Sabah insanı değilim yani...

Ruhsal ve bedensel enerjim erken saatlerde eksi bakiyede olur genelde...

Kahveyi küvete doldurup içine girsem, öğleden sonra saatlerine kadar ne miskinliğim geçer ne de zaten az randıman alabildiğim beynim çalışır.

Ama sen bir de akşamüstüne doğru gör beni... Tam bir enerji topu!!

Dün sabah ise nedense önce erken kalkmam gerektiğini söyleyen bir rüya gördüm...

Rüya bitmek bilmiyor, bir kız arkadaşım sürekli beni uyandırmaya çalışıyor, “haydi kalk artık” deyip duruyor.

Yazının devamı için tıklayın.

Nuh Gönültaş – Bugün

B planı olmayan ülke Türkiye


Bu yazının yazıldığı saatlerde dün bütün Türkiye’yi etkileyen elektrik kesintisinin sebebi hâlâ anlaşılamamıştı. Sebep konusunda herkes bir şey söylüyordu ama netlik yoktu.

Ülkede hayat durdu. Kesintinin faturası milyarlarca liralık kayıp. Ülke adeta taş devrine döndü.

Ve bizler gördük ki, Türkiye’nin böyle durumlar için asla bir B planı yok.

- Ya çok büyük bir deprem olsaydı?

- Ya da büyük bir göktaşı düşseydi mesela İstanbul’a?

B planımız olmadığı gibi, mevcut durum için de alternatifsiziz.

İran, Rusya Türkiye’ye gazı kesse, Türkiye yine elektriksiz kalır. Çünkü elektrik üretiminde doğalgaz santrallerine yapıldı bütün yatırımlar.

Böylesi büyük aksamalar için her ülkenin kendi B planı olur. Ama Türkiye’nin yok!

Yazının devamı için tıklayın.

Tarık Toros – Bugün

Şarjı biten ülke


Cumhurbaşkanı başkanlık istiyor.

Bunu isterken…

“Çift başlılıktan” şikâyet ediyor.

Bunu söylerken…

Aynı günde beş saat arayla iki farklı açıklama yapıyor.

Birinde “AKP’nin seçim bildirgesini okudum” diyor, ötekinde “Böyle bir beyanım olmadı” diye reddediyor.

Çift başlılıktan yakınırken, çifter çifter çelişkilere imza atıyor.

                                               **

Erdoğan, “400 milletvekilini verin bu iş huzur içinde çözülsün” demişti.

Dün huzuru karanlıkta bulduk; tüm yurtta elektrik gitti, 4 saat boyunca…

Elektrik olmadığı için kesintinin şiddeti tespit edilemedi ama…

Pili bitene kadar akıllı ceplerde epey mavra döndü.

Seçim gecesini ve trafoya giren kedileri hatırlatmayan kalmadı.

Belki de bu kesinti AKP’nin önseçimiydi, ne malum.

                                               **

İstanbul’da hayat dururken adliyenin jeneratörleri sorunsuz çalışıyordu.

Buna rağmen, bir terörist güvenliği atlatıp 6’ncı kattaki savcının alnına silahını dayayabildi.

Başka bir adliyede…

Ülkenin en ciddi darbe girişimi davası…

İnkâr edilmeyen kesin delillere, konuşma CD’lerine, tanık ifadelerine rağmen sanıkların beraatıyla sonuçlandı.

Yazının devamı için tıklayın.

Bekir Coşkun – Sözcü

Elek var trik yoktu…

Elektrik yok…

Su yok…

İnternet yok…

Telefonun şarjı bitti, yok…

Metro yok…

Trafik ışıkları yok…

Trafik polisi de tıraş olamadığı için gelmedi zaten…

Asansör yok…

Park yerinin direği kalktı inmiyor…

*

Ne olduğunu bilen yok…

Ben ilk kez devletin “bilmiyorum” dediğini duydum sultanımızın muhteşem on üç yılında… Enerji Bakanı kürtaj konusunda görüş bildiriyordu…

Ülke elektriksiz kaldı, bilemiyor tabii…

Açıklamayı Milli Eğitim Bakanı yaptı…

*

Haberleşmede sorun çıktığında kime soruyorlar?..

Telekom’un sahibi Lübnanlılara…

Yazının devamı için tıklayın.

Mehmet Türker – Sözcü

Türkiye Allah’a emanet!..


Dün bü­tün Tür­ki­ye ka­ran­lı­ğa, kao­sa uyan­dı…
Bi­rin­ci­si ger­çek ka­ran­lık, ya­ni elek­trik ke­sin­ti­si…
Öy­le üç beş il; al­tı ye­di semt de­ğil…
Bü­tün Tür­ki­ye­’de elek­trik­ler git­ti…
Ha gel­di, ha ge­le­cek der­ken, sa­at­ler geç­ti Mar­ma­ray, met­ro­lar, tram­vay­lar yol­da kal­dı, in­san­lar yol­la­ra dö­kül­dü, ba­zı iş­yer­le­ri ta­til edil­di…
Tra­fik lam­ba­la­rı sön­dü ha­yat dur­du…
Bu du­ru­mu siz­ler de ya­şa­dı­nız, bü­yük sı­kın­tı­yı siz­ler de çek­ti­niz…
* * *
Elek­trik ke­sin­ti­si­nin ne­de­ni, bu sa­tır­la­rın ya­zıl­dı­ğı ana ka­dar bel­li ol­ma­mış­tı…
Ener­ji Ba­ka­nı baş­ta ol­mak üze­re hiç­bir yet­ki­li bü­tün Tür­ki­ye­’yi kap­sa­yan elek­trik ke­sin­ti­si­nin ne­de­ni­ni açık­la­ya­ma­dı…
Ener­ji Ba­ka­nı “si­ber sal­dı­rı­”, “te­rör ey­le­mi­” gi­bi ih­ti­mal­ler­den söz et­ti, Ege
Böl­ge­si’n­de­ki bir arı­za­nın do­mi­no et­ki­siy­le bü­tün ül­ke­ye ya­yıl­mış ola­bi­le­ce­ği­ni söy­le­di, fa­kat ke­sin­ti ak­şam sa­at­le­rin­de ha­len de­vam edi­yor­du…

Yazının devamı için tıklayın.

Nuh Albayrak – Star

Mesele Berkin Elvan filan değil...


Derken ekip yeni bir flaş gelişme ile sarsıldı. Bazen kalemle bile giremediğimiz Çağlayan Adliyesi’ne silahla giren DHKP-C’li teröristler Berkin Elvan’ın davasına bakan savcı M.Selim Kiraz’ı rehin almışlardı. Bu şok gelişme konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değerlendirmesini alma çabalarımız ancak, gezinin son ayağı olan ve böcekçi Türk polislerin iade edilmesi sayesinde gerçekleşen Bükreş’e inince sonuç verdi. Erdoğan, “Avukat cübbesiyle girip savcıyı rehin aldılar. Savcımızın durumu ciddiyetini koruyor...” dedi ama kısa süre sonra savcı Kiraz’ı kaybettiğimiz haberi geldi.

Sayın Erdoğan’ın da dikkat çektiği gibi adliyelerdeki durum masaya yatırılmalı, avukatların adliyeye silahla gelme modası gözden geçirilmelidir. Adliyedeki herkesi korumak devletin görevidir.

Yazının devamı için tıklayın.

Fadime Özkan – Star

DHKP-C terör yapar, Paralel-Gezi göbek atar!


DHKP-C dün Çağlayan Adliyesinde savcı rehin aldı, terör örgütlerine kimlerin arka çıktığı anında ayan oldu!

Kaostan beslenen her zaman ki kadro aslında.

Darbe girişimi elinde patlayan paraleller... Ülke batsa “çok iyi oldu AK Parti de batacak böylece” diye sevinecek olanlar... Gezi’deki terörü görmeyip hala orada ölmüş gençlerin bedenlerini yağmalamaya çalışanlar! PKK’ya mütemadiyen “silah bırakma, Türkiye’ye karşı kullan o silahı” diye fısıldayanlar!

Hâkim siyasi iradenin ve toplumun gücüyle, aklıyla, sabrıyla, ferasetiyle baş edemedikçe terörden medet ummaktalar.

Sandık yaklaştıkça kaos konsorsiyumu da daha sık sahne alıyor.

Herkesin hür iradesiyle oy kullandığı, istenmeyenin iktidarda kalamadığı bir sistemde tercih edilmeyen olmak delirtiyor onları.

Yazının devamı için tıklayın.

Abdulkadir Selvi – Yeni Şafak

Seçim öncesi düğmeye basıldı


Çağlayan Adliyesinde rehine krizinin patladığı sırada Meclis’teydik.

Başbakan, AK Parti grubundaki konuşmasını tamamlayıp Meclis’ten ayrılmıştı.

İstanbul Adliyesi’ndeki rehine olayı meydana geldiği sırada, bir önceki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanına girmek üzereydim.

Ben içeriye girmeye hazırlanırken, o hızla odasından çıktı. Rehine krizini konuşmak üzere Başbakan yanına çağırmıştı.

İlk değerlendirmesini sordum.

Elektrik kesintileri ile Adliyeye silah sokulması olayı arasındaki bağlantı ihtimali üzerinde duruyordu.

Eylemin, ”Organize” bir iş olduğu görüşündeydi.

İlk aldığım bilgiler silahın avukat aracılığıyla Çağlayan Adliyesine sokulduğu yönündeydi. İlk anlarda içeride iki mi yoksa üç kişi mi olduğu yönünde tartışmalar yaşanıyordu. Zaman ilerledikçe üç kişinin Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin aldığı yönündeki bilgiler netleşmeye başladı. Savcı’nın odası dardı ve bir operasyon için riskliydi.

Yazının devamı için tıklayın.

Nuri Elibol – Türkiye

Seçime giderken dikkat


31 Mart günü fırtına gibi geçti, baş döndüren bir gün yaşadık. Önce iyi bir açıklama geldi Sayın Başbakan’dan. Emekliye zam müjdesi hepimizi sevindirdi. Ardından ülkemizin genelinde yaşanan yaklaşık 2,5 saatlik elektrik kesintisi. Ardından mahkemenin tüm Balyoz sanıkları için beraat kararı verdiğini öğrendik. Bu da güzel bir haberdi. Ancak İstanbul Çağlayan Adliyesinden gelen haber ise hem üzücü hem de can sıkıcıydı. ‘En iyi korunan yerlerden biri olan Adliye binasının 6’ncı katında Berkin Elvan soruşturmasına bakan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz odasında silahlı kişilerce rehin alındı’ haberi şoke etti hepimizi.

Terör örgütü DHKP-C üyeleri olduğuna inandığımız bir grup silahlı terörist adliyeye silahları ile girip savcıyı odasında rehin almışlar. Bu akıl alacak bir olay değil. Ben bir basın mensubu olarak adliyeye gittiğimde X-Ray cihazlarından geçiyorum. Kemerimiz dahil tüm metal eşyalarımız-saatimiz-telefonumuz-gözlüğümüz cihazdan geçiriliyor. Buna rağmen cihaz uyarı verirse üstümüz-başımız didik didik aranıyor. Yani bırakın bu kapılardan adliyeye silahla girmeyi tırnak makası bile sokamazsınız.

Yazının devamı için tıklayın.

Mustafa Mutlu – Aydınlık

Elektrik kesintisinin sorumlusu benim!


Adamlar Türkiye’yi beğenmedi, “Yeni Türkiye”yi kurmaya kalktı; elektrik kesintisinin nedenini bulmak bile sorun oldu!

Yalan yok; “eski Türkiye”de de elektrik kesilirdi ama dünkü gibi “bütün ülkede aynı anda” kesilmezdi.

Bu yüzden de “milli rezalet” boyutuna varmazdı.

Daha da önemlisi, elektriklerin neden kesildiği hemen anlaşılırdı.

“Yeni Türkiye” de ise bütün ülkede elektrikler kesiliyor; metrosu, Tünel’i çalışmıyor, üretim duruyor, ülke bu kesinti nedeniyle en az 1 milyar lira zarara uğruyor ama Başbakan ve Enerji Bakanı dahil kimse kesintinin nedenini bilmiyor.

Tahmini olan çok...

Bilgisi olan yok!

***

Koskoca Enerji Bakanı olmuşsun; ülkenin tümüne yakını elektriksiz kalmış, insan “nedenini” bilmez mi?

Bilmiyorsa, bunun için biraz olsun utanmaz mı?

Çok değil; daha iki hafta önce Kocaeli’deki Körfez Köprüsü inşaatında çalışan Japon mühendisin yaptığını hep birlikte gördük...

Yazının devamı için tıklayın.

Kemal Ulusaler – BirGün

Sistem çöktü!


Çöken sadece Türkiye’nin enterkonnekte elektik sistemi değildir.

Özal ile başlayan ve daha sonra gelen Hükümetlerin de sürdürdüğü ve AKP’nin yaklaşık 14 yıldır uyguladığı yeni liberal entegrasyon politikalarıdır aslında çöken.

Elektrik enerji sisteminin kamudan özel sermayeye aktarılması ve özelleştirmeler sonucu gelinen nokta budur işte. Son sekiz yıl içinde Türkiye ikinci kez elektriksiz kalıyor.

Anımsayacaksınız 1 Temmuz 2006 tarihinde oluşan büyük çökme sonucunda Türkiye’nin yarısından fazlası ( Marmara ve Ege’nin tamamı, Akdeniz ve İç Anadolu’nun büyük bir kısmı) elektriksiz kalmıştı. Siz anımsayacaksınız ancak her şeyi unutmaya meyilli Enerji Bakanlığı anımsamayacak ve 15 yıldır böyle bir şeyle karşılaşmadık diyebilecektir. Neyse ki Gökçek gibi 100 yıldır görülmemiş bir afet söylemini kullanmıyorlar.

Evet, 2006 Temmuz’unu anımsayalım. O günlerde meydana gelen büyük sistem çökmesi sonucu Türkiye’nin büyük bir kısmı tam on bir saat elektrik enerjisinden mahrum kalmıştı.

Yazının devamı için tıklayın.

Faruk Çakır – Yeni Asya

Ayaklar yere bassın!


Dün, az rastlanan bir hadise yaşandı. Türkiye genelinde birçok ilde elektrikler kesildi. Elektrik kesintilerinin tamamen sona ermesi ise saatler aldı.

Hemen ifade edelim ki, böyle ‘teknik arıza’lar her zaman ve her yerde meydana gelmesi mümkündür. Ancak meydana gelen elektrik arıza ve kesintisinin sebebinin tesbit edilememesi, tesbitte geç kalınması büyük bir eksikliktir. Elektrik dağıtım şirketleri, “Bizlerin yapabileceği çok bir şey yok. Çünkü merkezi sistemde bir problem yaşanıyor. Frekans kayması dediğimiz bir olay var” demişler.

Tabiî ki bu açıklama, elektrik kesintisi sebebiyle mağdur olanlar bakımından bir anlam ifade etmez. Kamuoyu daha anlaşılır bir izah bekler. İlk saatlerde, Enerji Bakanlığı dahil, kesintinin sebebini tam olarak izah eden hiç kimse çıkmadı. Bu vahim bir durum değil mi? Kesintinin sebebini tesbit etmekte bile geciken bir sistem, “bir numara” olma iddiasını sürdürebilir mi?

Türkiye genelinde aynı anda elektriklerin kesilmesi, onlarca ve hatta yüzlerce iddianın gündeme gelmesine de sebep oldu. Savaş çıktığından bahsedenlerden tutun, terör saldırılarına; İran’ın Türkiye’ye sattığı gazı kestiğinden, Avrupa’nın Türkiye ile enerji bağını kestiğine kadar çeşitli iddialar gündeme taşındı. Türkiye’yi idare edenler de kamuoyunu ikna edici bir açıklama yapmayınca bu iddialar havada uçuştu.

Yazının devamı için tıklayın.