İki Lafın Beli
04 Mar 2015 12:09 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:06

Hayko Bağdat Medyaradar'a konuştu: Fuat Avni Emre Uslu'ya benzemiyor!

Taraf Gazetesi yazarı Hayko Bağdat Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e verdiği röportajda çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Taraf Gazetesi kimin tarafında? Hayko Bağdat cemaatin yazarı mı? Cevabı ve daha fazlası bu samimi röportajda…

İstiklal Caddesi’nde mütevazı bir ofis, cana yakın, sıcakkanlı insanlar ve güzel bir çalışma ofisi. Hayko Bağdat’ın ofisinden bahsediyorum, orada ağırladı ben ve fotoğrafçı arkadaşım Selçuk Karadeniz’i. İnsan orayı görünce aklına ilk şu soru geliyor: Acaba Gezi sürecinde burada bu insanlar yoğun gazda nasıl çalıştı? Hayko Bey bu soruya "zaten hep meydanda olduğum için çok da zorlanmadım" diye yanıt veriyor. Çapulculuğu kabul ediyor musun diyorum? “Gurur duyuyorum” diye ekliyor. Gözüm ofisteki tavlaya takılıyor ama ne ben oynamayı biliyorum ne de o, sonra başlıyoruz.  “Azı karar çoğu zarar” diyerekten röportajımıza. Malumunuz kendisi Taraf Gazetesi yazarı, böyle olunca da akla ilk gelen soru cemaatçi misin? Bu soru onu kızdırsa da belli etmiyor, gayet iyi yanıtlar veriyor, medyayı sorunca da pek iç açıcı konuşmuyor, Hele ülke durumlarına geldiğimizde ruhum iyice kararıyor, çünkü çok iyi bir tablo çizmiyor. Ama size şunu söyleyebilirim bence şanslı çünkü medyada daha tek gün sansür ya da herhangi bir müdahale ile karşılaşmamış. Gidişattan endişeli, daha beter günler kapıda olabilir diyor. Cemaatçi yazar olarak anılmasına ise tepkili, cemaatçi olabilmesi için bazı kriterleri sayıyor ve bunların hiçbirinin kendisinde olmadığını düşünüyor. Hidayet Karaca’nın haksız yere cezaevinde tutulduğu görüşünde. Cemaate de eleştirileri var ama bu operasyonlar iktidarı haklı çıkarmaz diyor, bazı mağduriyetlere dikkat çekiyor. Ben yine kaptırdım gidiyorum, o yüzden sözü çok uzatmadan Hayko Bağdat’a bırakayım. Sizlere güneşli güzel günler diliyorum. Hep umutlu olun…

RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: alevgursoy2008@gmail.com


Her zaman soruları ben sorardım ama bu kez Hayko Bey, benden hızlı davrandı ve “Siz necisiniz?” diye sordu, yani Medyaradar nereye yakın? dedi. Ben de soruya soruyla yanıt verdim: Herkes “bir şeyci” olmak zorunda mı, neci ne demek, kötü bir soru değil mi bu Hayko Bey? 

Bunu ben yaratmadım…

“BÜYÜK BİR KUTUPLAŞMA VAR”

Zaten bizlerin en çok çektiği konu bu değil mi? İlla bir gazeteci bir yere yakın mı olmalı? Medyaradar son derece objektif, kimseye yakın değil!

Bunun müsebbibi ben değilim. Maalesef bugün siyasi iktidarın kutuplaştırdığı bu ortamda herkes bir şeyci. Ya iktidardan yanasın ya değilsin. İktidardan yana değilsen de onlara göre; ya paralelcisin ya terör örgütü üyesisin, mutlaka bir şeycisin yani. Olmasan bile yaftalanıyorsun. İnsanlar artık birine röportaj verirken bile karşıdakinin siyasi angajmanını görerek bunu ya kabul ediyor ya etmiyor. Ama ben öyle değilim, bir yere yakın diye kimseyi reddetmedim ama yüz yüze geldiğimde “Necisin?” diye sorarım. Mesela üniversitelerden konferanslara çağırdıklarında bile sorarım; sizin üniversite kime, nereye yakın? diye. Tabii bu bir espri konusu. Demem o ki böyle bir kutuplaşma söz konusu.



Siz de durum inşallah böyle değildir?

Ben bu konuda biraz avantajlıyım çünkü çok değişik toplumsal kesimlerin medya gruplarına konuşuyorum hep.

“EKRAN AMBARGOM YOK”

Hatta azınlıklar söz konusu olunca konuşacak bir Ermeni bulamayınca sizi arıyorlar ekrana çıkarmak için değil mi? Bir röportajınızda böyle espri yapmıştınız da oradan esinlendim…

(Gülüyor) Artık onu aştık ne mutlu ki. Bütün kanallar tartışma programlarına çağırıyor beni. Cnntürk’te de görüyorsunuz, Habertürk’te de, başka bir gün ise IMC TV’de. Yani öyle bir ekran ambargom yok, kimse tarafından konan.   

“İKTİDARA YAKIN GAZETELERDE İKTİDARI KİMSE TEK KELİME ELEŞTİREMİYOR”
Bir kutuplaşmadan söz ettiniz az önce, bu “neci”sinin sorumlusu kim?

İktidar tabii ki. Şimdiye kadar hiç olmayan dibine kadar ilerleyen bir kutuplaşma var. Mesela önceden Özal’ı seven insanlar da Özal’dan nefret eden insanlar da aynı gazetede yazabilirdi. Şimdi böyle değil. Mesela iktidara yakın bir gazeteysen iktidar hakkında tek kelime eleştiri yazamıyorsun. 13 yıllık bir iktidarın bu zaman sürecinde her şeyi mükemmel yapabilmesi mümkün olabilir mi? Olamaz. Dolayısı ile yapıcı eleştiri diye bir şey vardır, onun iktidarda kalmasını istersin ama bazı konularda da uyarır, dikkatli olmasını istersin. Bugün öyle bir durum yok. Ya benimsin ya toprağın durumu söz konusu.

“YENİŞAFAK’TA İKTİDARI TEK KELİME ELEŞTİREMEZSİNİZ”
Durum bu kadar ciddi yani?

Tabii öyle. Ama bu durum sadece iktidar tarafında öyle değil. Muhalefette de öyle. Sözcü Gazetesi’nde iktidarın doğru yaptığı işlerle ilgili de tek kelime yazamazsınız mesela. Mesela Yenişafak Gazetesi’nde git iktidarın Suriye politikasıyla ilgili en ufak bir eleştiri yazısı yaz bakalım yazabilir misin? Bu sıkıntılı bir durum.

Sağlık konusunda iyi yazılar yazıldı diye hatırlıyorum zaman zaman Sözcü’de. 
Ben büyük politikalardan bahsediyorum ama. Ayrıca Sözcü beğendiğim bir gazete değil benim.

“MUHALİF MEDYANIN DA HATALARI VAR”

Ama muhalif medya deyince de akla tek gelen isim sanırım Sözcü. Kendine has o özgür 
duruşunu önemsemiyor musunuz?


Hayır. Ben Türkiye’de muhalefetin kendisini milliyetçilik üzerine kurgulamasının, bizim canımıza ot tıkamış eski kırmızı çizgilerimize dört elle sarılmasının yeri geldi mi Kürt düşmanlığı yapmasının, Ermeni düşmanlığı yapmasının AK Parti’ye muhalif bile olsa hayırlı bir şeye yol açacağını düşünmüyorum.

“CEMAATİN KANALLARINDA CEMAATİ ELEŞTİRİYORUM”

Yanlış anlamayın ama peki Taraf’ın yaptığı ne oluyor o zaman? Onlar da Türk düşmanlığı mı yapıyor, hani bazı kesimler gazeteyi bölücülükle suçluyor ya o açıdan soruyorum.  Taraf'ınki de Kürt milliyetçiliği değil mi, orada da çizgiler keskin çünkü… 

Kusura bakmayın ama Taraf ve milliyetçilik yan yana kullanılacak bir argüman değil. Türk düşmanlığı yapan bir gazete Türkiye’de var mı ben bilmiyorum. Genelde hâkim unsurlara değil ezilen unsurlara karşı düşmanlık revaçta bu ülkede. Bu zaten yeni bir şey değil, ezelden beri böyleydi. Ben Taraf’ın öyle bir yayıncılığına rastlamadım. Editöryal olarak hatalar yapmış olabilirler, gazetecilik olarak hatalar yapmış olabilirler ama milliyetçilik yaptılar diyemezsiniz. Bu arada ben Taraf’ın 1,5 yıllık yazarıyım. Kendimi de bir “Taraf’ın Haykosu” olarak konumlandırmıyorum. Ben cemaattin kanallarına çıkıp cemaatle ilgili bir sürü eleştiri yapabilen biriyim. Benim bulunduğum yerde ev sahiplerine hoş görünme amacı yok. IMC’de ne diyorsam STV’de de aynı sözleri söylerim. Nerede söylediğim değil, ne söylediğim önemli. Her kanal bugün beni çağırıyorsa nedeninin siz düşünün…

“KİMSENİN HAYKO’SU DEĞİLİM”

Ne güzel farklı seslere hala yer verilebiliyor demek ki. 

Reytingim var benim. Ben çünkü kişisel bir menfaatle konuşmuyorum. Konuşurken bir cenaha yaranmak ya da ayıp olmasın diye kaygı taşımak gibi bir derdim yok.

“MEDYADA ÜZERİMDE HİÇ BASKI HİSSETMEDİM”

Medyada kendinizi özgür hissedebiliyor musunuz?

Ben şimdiye dek üzerimde hiçbir baskı hissetmedim. Her yerde her şeyi söyledim. Profesyonel olarak çok büyük paralar kazanan ve medyaya göbek bağlayan biri de değilim, o nedenle sıkıntı yok yani.

“CEMAATÇİ OLABİLMEM İÇİN ÖNCE KELİME-İ ŞEHADET GETİRMEM LAZIM”

Taraf kimin sesi, yani cemaatin gazetesi mi? Taraf ’ta yazıyorsunuz diye zaman zaman size de “Cemaatçi” diyorlar… Paralel damgası yemek rahatsız edici mi?  

Benim cemaatçi olabilmem için ilk önce kelime-i Şehadet getirmem, sonra sünnet olmam, sonra İslam anlayışını kabul etmem, sonra İslam inancı içindeki tarikatlardan bir tanesine daha fazla hassasiyet göstermem gereken bir süreç var. İşin doğasına aykırı benim cemaatçi olmam. 

“CEMAATÇİ YAZAR OLARAK LANSEDİLMEM KOMİK”

Cemaatçi yazar değilsiniz yani?

Yahu ne cemaatçi yazarı dalga mı geçiyorsunuz? İlla bir cemaat lazımsa Ermeni cemaati filan bulalım bari kendimize. Tabii bu işin şakası. Ermeni cemaatinin temsilciliğini bile yapamam ben çünkü işin çok içindeki insanlara haksızlık olur. Cemaatçi yazar diye bahsetmelerini son derece komik buluyorum.

“CEMAATİ HER DAİM ELEŞTİRDİM, TARAF TEK KELİME SANSÜRLEMEDİ”

Var mı cemaatten yakın dostlarınız?
Olmaz olur mu bir sürü. Ama benim AK Parti’de de bir yığın dostlarım var, CHP’de de. Hatta MHP’de bile. Gazetecilik böyle bir meslek. Her taraftan tanıdıkların oluyor. Ben cemaatin AK Parti ile koalisyon gibi davrandığı dönem esnasında da sonrasında da çok ağır yazılar yazdım Taraf’ta. Emre Uslu’yu da çok eleştirdim. Cemaatin kanallarında cemaati de çok kez eleştirdim. Bu arada çok sert yazmama rağmen daha tek bir gün Taraf Gazetesi’nden herhangi bir uyarı olmadım. Hiçbir zaman sansüre maruz kalmadım. Bazen hukuki sorumluluklar doğuracak yazılarda dava konusu olabilir, bu cümleyi şöyle çevirmek ister misin gibi nazik uyarılar olmuştur. O da mahkemelik olmamak adına. Avukatın incelemesiyle. Bu da bir gazetecilik etiğidir, çünkü gazeteler kendileri ödüyor tazminatları, herkes de maddi olarak çok büyük zorluklar yaşıyor netice itibariyle. Ben kendi adıma söyleyeyim hiç bir sansüre, baskıya maruz kalmadım. Ne TV’ler de ne gazetemde. 

Taraf kimin tarafı bu soruma yanıt alamadım.
Ama bak ben Taraf’ın kurumsal kimliğinin tarifini yapabilme yetisinde değilim. Çünkü Taraf’ta her günümü geçirmiyorum. Sadece yazılarımı yazıp gönderiyorum. Arada bir gidiyorum. Mesela Neşe Düzel var orada, Genel Yayın Yönetmenimiz. Hiç de cemaatçiye benzemiyor. (Gülüyor)

“TARAF İKİ İSİM YÜZÜNDEN CEMAATÇİ SANILIYOR OLABİLİR”

Ateş olmayan yerden neden duman çıkıyor öyleyse, yani cemaatçi yaftalaması neden?

Emre Uslu ile Mehmet Baransu’nun bir takım devletten sızan belgeleri yayınlaması olabilir, çünkü bu belgelerin cemaatin devlet içindeki kaynaklarından elde edildiği iddiaları var. Sanırım bu iki isim yüzünden öyle görünüyor olabilir.

“EMRE VE MEHMET’LE HİÇBİR KONUDA ANLAŞAMIYORUM”

Bu iki isimle aynı gazetede yazmak sizi rahatsız etmiyor mu?
Bakın ben Emre’yle de Mehmet’le de hiçbir konuda anlaşamıyorum. Ama sadece benimle aynı fikirde olan insanların bulunduğu bir yayın organında çalışmak gibi bir talebim de yok.

“BARANSU İÇİN ÜZGÜNÜM”

Hayko Bey’ Mehmet Baransu tutuklandı ne düşünüyorsunuz bu konuda? (Röportajımız yaptıktan 2 gün sonra Baransu tutuklandı. Bu soruyu da telefon ile sormak durumunda kaldım)

Neticede ben bütün bu uygulamalara karşıyım. Hidayet Karaca’nın tutuklanması, Zaman Gazetesi’ne girilmesi, Birgün Gazetesi’nden arkadaşların gözaltına alınması hepsi çok yanlış. Bütün bunları intikam alma olarak görüyorum. Yani gazeteler ve basın üzerinde bir baskı oluşturmanın halka halka adımları atılıyor. Üzgünüm Baransu için…

“BARANSU’NUN GAZETECİLİK YÖNTEMLERİNE KATILMIYORUM AMA..” 

Ama Baransu Gazetecilik yaptığı için içeride değil deniliyor…

Zaten hep böyle deniliyor. Herkes için de böyle denildi. Baransu, çoğu fikrine katılmadığım biri, gazetecilik yöntemlerine de katılmıyorum fakat biz şu an bunu tartışmıyoruz. Yanlış bir uygulama var ve ona karşı çıkıyoruz.

“AHMET ALTAN HAKLI”

Ahmet Altan’ın bu tutuklamanın hemen ardından yaptığı açıklamalarını nasıl buluyorsunuz, katılıyor musunuz?

Ben Ahmet Hakan’ı Yıldıray Oğur ile olan kavgada haklı buluyorum. Bu dönemde bu açıklamayı yapmasaydı o dönemki meslektaşlarını yalnız bırakmış olacaktı. Dolayısı ile keşke daha fazla yazsa Ahmet Altan.

“GAZETECİLERİ İYİ BİR SON BEKLEMİYOR”

Baransu’yu bundan sonra ne bekliyor, bir mağduriyet söz konusu mu?

Sıkıntılı bir durum yaşıyoruz. Hiç kimse önünü göremiyor. Baransu’yu ne bekliyordan ziyade asıl dışarıdaki gazetecileri ne bekliyor ona bakmak lazım.

Tarafta yazmak daha zor hale gelir mi sizin için?

Ben kendime adıma bir endişe taşımıyorum. Bir çekince yok şahsım adıma.

“FUAT AVNİ EMRE USLU’YA BENZEMİYOR”
Fuat Avni, Emre Uslu mudur? Son günlerde bu iddia hayli dillendirildi de?

Sanmıyorum. Fuat Avni pek çok isimle DM’den yazışan birisi. Benimle de yazıştı, birçok insanla da. Benim tanıdığım Emre Uslu’ya pek benzemiyor.



“DELİKANLILIK O AĞIZDA ŞIK DURMUYOR”

Kimdir bu Fuat Avni acaba, neden koca devlet bulamıyor? Sayın Cumhurbaşkanı bile sanal ortamdaki bu kişiyle polemiğe giriyor, “Delikanlıysan çık ortaya” diyor.  

Valla Tayyip Erdoğan ve hükümeti delikanlıysa ilk önce bakanlarını yargılamaya göndersin. Önce Roboski katliamının faillerini açığa çıkarsın, Dink cinayetinin faillerini açığa çıkarsın, Berkin Elvan’ın öldürülmeyi hak ettiğini anlatıp durmaktan vazgeçsin. Bu ülkede delikanlılık raconu kesilecekse; bütün devleti ele geçirmiş ve bütün devlet enstrümanlarını kendi siyasi partisi lehine kullanan bir siyasi liderin bu kavramı kullanması o kadar şık durmuyor bence.

“DAHA ÖZGÜR YAŞABİLECEĞİMİZ BİR ÜLKE İSTİYORUZ”

Bu kadar sert konuşmaktan korkmuyor musunuz?

Neden korkayım, kötü bir şey mi istiyorum ben. Her şey kısmet. Daha özgür, daha onurlu tüm kimliklerimizle yaşayabileceğimiz bir ülke peşindeyiz.

Ama “Korkuyorum” diyen, “Endişeliyim” diyen de çok…

Herkes işini yapacak. Devlet, devletliğini. İktidar iktidarlığını, bizler de muhalifliğimizi yapacağız.

“GAZETECİ HER OTORİTEYE MUHALİFTİR”

Gazetecilik hep muhalif olmak mıdır?
Devlet kavram olarak ister istemez zulmeder. Bu sadece Türkiye’de değil, dünyada da böyledir. Bir zulüm mekanizmasıdır aynı zamanda devlet. Gazete kamu yararına yapılan bir işse mümkün olduğu kadar bu devleti terbiye etmeye çalışır, onun açıklarını bulur. Onun vatandaşa zarar verdiği kısımlarını afişe eder. Devletin savunuculuğunu ve tüm icraatlarını alkışlayacak bir gazetecilik mesleğin doğasına aykırıdır. Elbette gazeteci muhalif olur. Her zaman her otoriteye karşı muhalif olur üstelik.

“BAZI MESLEKTAŞLARIMDAN UTANIYORUM”

Türkiye’de gazetecilik nerede?

Utanıyorum meslektaşlarımın bir kısmından. Bakın bir siyasi parti artık devletleştiyse, bütün istihbarat kurumları o siyasi partinin siyasi geleceğine göre çalışmaya başladıysa, bağımsız olması gereken bütün kurumlar siyasetin emrine girdiyse, yargı, medya siyasetin emrine girdiyse, devletin bütün kuvvetleri muhaliflerin ensesine yapıştıysa ve hala buna rağmen siyasi iktidar asıl mağdurdur, onun yanında durmalıyız safsatası bana şık gelmiyor. Bunu sadece gazetelikle değil, insani özelliklerimizle de bağdaştıramıyorum. Bu yandaşlık beni utandırıyor.

“EN ÇOK ÇOCUK ÖLDÜREN BİR ÜLKE BURASI”

İçi güvenlik Yasa Tasarısı da epeyce tartışılıyor. Siz de karşısınız buna yüksek ihtimalle değil mi?

Bugün Türkiye’de çok ciddi bir kutuplaşma ve sorun var, vatandaşlarının başına iş gelen bir ülke burası. En çok çocuk öldüren, en çok sivil vatandaşını polis tarafından öldüren bir ülke burası. Bunun böyle olduğu bir yerde polise daha çok ateş etme yetkisi verecek, polisin namlusunu suratımıza tutmasına izin verecek bir düzenlemeyi kim nasıl savunur?

Muhalefetin çok zayıf kaldığı söyleniyor ama… 

Muhalefetin parlamenter düzeyde pek şansı yok ki. Roboski, Gezi cinayetleri, cem evleri, Aleviler gibi birçok konuda muhalefet direnç gösterdi, soru önergesi verdi ama iktidar hepsini konusuna bile bakmadan reddediyor. Etkili siyasetçiler var, genç siyasetçiler var. Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gördüğü teveccüh umut verici bir şey. Keza HDP barajı geçerse Cumhuriyet tarihinin en renkli meclisine şahit olacağız.

HDP’nin barajı geçme ihtimali çok zor değil mi? Hatta bir siyasi intihar olarak değerlendiriliyor. 

Siyasi intihar değil. Siyaset biraz da risk almaktır.

“SİYASETE GİRMEYİ DÜŞÜNMÜYORUM”

Siz de belki bu seçimlerde bir sürpriz yaparsınız, düşünüyor musunuz aday olmayı?

İki parti üzerinden temaslar oldu ama düşünmüyorum. Hayatım şu an buna müsait değil.

“ERMENİ İSİMLERİN DE ADAY OLMASI BENİ HEYECANLANDIRMIYOR”

Markar Esayan, AK Parti'nin ilk Ermeni vekil aday adayı oldu, sizinle aynı cenahtan biri. Ne düşünüyorsunuz? Ermeni asıllı Türk vatandaşı olan Esayan, genel merkez tarafından aday gösterilip seçilirse AK Parti'nin ilk Ermeni Milletvekili olacak.

Ben Ermeni kimliğim üzerinden bir vekillik ya da siyaset yapmayı geçmiş durumdayım. Markar Bey’in gıyabında konuşmak istemiyorum ama onun adaylığı beni çok da heyecanlandırmadı. Umurumda değil.

Etyen Mahçupyan’ın son dönemde büyük bir yükselişi söz konusu bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ben Etyen Ağabey hakkındaki görüşlerimi yazdım köşemde. Başka da bir yorumum yok onunla ilgili. Sadece bu insanlar Ermeni oldukları için değil siyasi tasavvuflarıyla oradalar. Sonuçta Etyen Ağabey Davutoğlu’na Ermenilik danışmanlığı yapmıyor ki. Ben bunları milli bir hassasiyetle karşılamıyorum elbette.

“AK PARTİ’DEN TEKLİF ALMIŞTIM”

Sizin AK Parti’ye sempati duyduğunuz konular yok mu hiç?
Hayır duymuyorum. Hatta bir önceki seçim döneminde resmi olmasa da AK Parti’den de teklif gelmişti bana, bu aday adaylarını belirleyen yetkililerin temasıydı. O dönemde de “asla ”demiştim. Benim AK Parti’ye hayatımın hiçbir döneminde sıcak baktığım olmadı. 

“SİYASİ ÇİZGİMDE BİR TUTARSIZLIK GÖRMÜYORUM”

“Yetmez ama Evet”çiydiniz ama?
Referandumdaki evetin AK Parti’yi desteklemek olarak algılandığı bir toplumsal algı var ama bu yanlış. Evet, tarafının gerekçeleri vardı. Ne zamanki tankla sivil siyasetin önüne çıkarsınız, sivil siyaseti savunursunuz. Sivil siyaset ne zamanki TOMA ile halkın yanına çıkar bu kez halkın yanında mücadele edersiniz. AKP referandumu getirirken bizden değildi ama hayır diyenler de bizden değildi. Evet dedin böyle oldu diyecekseniz hayır diyen kadroları da bir konuşalım isterseniz. Biz ne eski devleti istiyoruz ne de AK Parti’yi. Ben siyasi çizgimde bir tutarsızlık görmüyorum. Benim durduğum yer hep aynı.

“CHP’NİN KATİL İLAN EDİLDİĞİ BİR DÖNEMİ YAŞIYORUZ”

Peki, ülke geleceğiyle ilgili bir öngörünüz var mı?

Ben çok riskli buluyorum. Şimdiye kadar bu yapıda, resmi ideolojide belli toplumsal kesimler oyun dışına itilmişti, oyun dışına itilen bu kesimler hain ilan edilerek; bütün devlet mekanizması ile saldırı altında kalmıştı. Bu MGK kararlarında adı konulmuş kesimlerdi. Bu kişiler bazen muhafazakârlardı; Bazen Ermenilerdi, bazen misyonerlerdi, bazen Kürtlerdi; sözde Kürtler’in “ülkeyi bölecekler”i yaygaraları yapılıyordu. Mesela muhafazakârların da ülkeyi İran’a çevirecekleri iddiaları ortaya atılıp duruyordu. Ve bu kesimlere korkunç şeyler yaşatıldı. Bugüne dönecek olursak tablo bu kez çok daha beter, giderek de daha kötü bir hal alıyor. İlk defa toplumun %50’si 55’i oyun dışı olarak addediliyor. Bugün CHP, MHP, HDP yani Meclis’teki 3 muhalefet partisi “İsrail ajanı, cemaat işbirlikçisi, Amerika bilmem nesi, uluslararası baronlar maşası” olarak aynı torbaya konulmuş durumda. Düşünün ki Erdoğan’ın ailesine yapılacak olan sözde bir suikastın bir CHP’li vekil tarafından organize edildiği iddiası ortaya atılıyor. Yani CHP’nin katil ilan edildiği bir durumla karşı karşıyayız. Toplum yüzbinlerce satan gazetelerden bunları okuyor. Toplum yüzbinlerce satan gazetelerde gezi gençliğinin İslam düşmanı, Camii talancısı, başörtüsü avcısı olduğunu okuyor.
 
“İKTİDARA YAKIN GAZETELERİ HAFİFE ALMAYIN”

O gazeteler o kadar da satmıyor. Tirajların hali ortada!
Yo öyle demeyin! Bu gazetelerin AK Parti tabanında ciddi bir karşılığı var ve buna eğer gerçekten toplumun yarısı yani AKP tabanı inanıyorsa tehlikeyi siz düşünün! Ve toplumun diğer yarısının da güvenlik paketinden sonra polisin kendi hayatına kastedeceğini dair bir kanaati oluştu; bu güvenlik paket çıktıktan sonra ilk vurulacak gencimizin arkasından ne yaşayacağımızı düşünüyorlar. Çok riskli bir dönem. Üstelik provokasyonlara da çok açık bir dönem. Dolayısıyla ben biraz tehlikeli buluyorum bu gidişatı. Yandaş gazeteleri hafife almayın.

“HERKES ENDİŞELİ”

Geçtiğimiz günlerde Koç Holding’den Ali Koç da çarpıcı bir açıklama yaptı “Endişeliyim çocuklarımın geleceğinden” dedi.  Siz de endişeli misiniz?

Elbette. Kime sorsanız endişeli. Bugün İzmir’de ulusalcı bir teyzeye de sorsanız, Diyarbakır’daki 15 yaşındaki Kürt gence de sorsanız endişeli, aleviler de endişeli azınlıklar da, translar da, feministler de, kadınlar da endişeli. Dolayısıyla bugün bu toplumda bu kadar fazla insanın kendisini tehdit altında hissetmesi sıkıntılı bir şey.

“HDP BARAJI GEÇEMEZSE ÇOK OTORİTER BİR DÖNEM KAPIDA”

Seçimlerde bir sürpriz bekliyor musunuz? Karamsarlaştım da anlattıklarınızdan.

Yani seçimlerde çok net bir matematik var artık. Ya HDP barajı geçecek ve HDP’nin barajı geçmesiyle AK Parti meclis üstünlüğü çok üst düzeyde tutamayacak ya da HDP baraj altında kalacak. Durum böyle olursa HDP’nin vekillerinin tamamı nerdeyse AKP’ye geçecek. O zaman da çok daha otoriter bir dönemin startı verilmiş olacak. Burada diğer siyasi partilere de iş düşüyor. HDP barajı geçemezse CHP sine-i millete dönmeyi düşünebilir. Böyle bir Meclis aritmetiği toplumun seçimini yansıtmayacaktır zaten. Korkunç bir tablo ortaya çıkacaktır ve insanlar sokağa çıkmaya başlayacaktır…

“BUGÜN ZAMAN’A YAPILAN YARIN AGOS’A YA DA SÖZCÜ’YE DE YAPILABİLİR”

Gelelim cemaate. Tükendi mi gücü; yani bitti mi? Nasıl okuyorsunuz cemaatin önceki haliyle şimdiki halini? 

Şunu söyleyeyim size MGK kararlarından bahsetmiştim az önce. Millî Güvenlik Kurulu kararları kırmızı kitapta bir toplumsal kesimi ihanet çetesi olarak adlandırırsa, o kararları devlet uygulamaya geçirirse, o kesime karşı tedbir almaya başlarsa neler olur sorusunu gidin bir Ermeni’ye sorun, gidin bir Kürt’e sorun, gidin bir İslamcı’ya sorun, bir devrimciye bir Alevi’ye sorun size anlatsın. Bu devlet mantığı içerisinde o toplumsal kesime saldırı kararı verilmesinin vahim sonuçları olur. Nitekim 90’larda bunları yaşadık. Binlerce faili meçhulle, korkunç uygulamalara tanıklık ettik. Bugün Gülen Cemaati sayısını tam bilmiyorum ama yüzbinlerce desem abartmış olmam sanırım. Yüzbinlerce insanın, Kamu hayatında, pek çok alanda faaliyet gösterdiği bir cemaattir. Hiçbir fikri bilginiz olmayabilir, hiçbir inanç bilginiz olmayabilir. Fakat devlet belli bir toplumsal kesime saldırma kararı verdiğinde, onların gazetesine girdiğinde, onların okullarını kapattığında, sivil toplum örgütlerini kapattığında, gazetecilerini gözaltına alıp tutuklattığında bu hayırlı bir şey olmaz. Çünkü ona onu yapan devletin kime yaptığına bakmayın ne yaptığına bakın. Zaman Gazetesi’ne giren bir devletin yarın diğer gün Alevi basınına, Kürt basınına, Sözcü veya Agos Gazetelerine girmeyeceğini garanti edebilir misiniz?

“SALT BİR CEMAAT OPERASYONU DEĞİL BU”

Edemeyiz elbette ama burada devletin içine sızdığı iddia edilen bir yapıdan bahsediliyor. İktidarın bu cemaat savaşında hiç mi haklı olduğu yönler yok peki?

Devlet içerisinde bir suç örgütü var ise ve bu cemaate bağlı ise tamam suçları neyse çeksinler amma velakin bugün yapılan operasyonlarda sadece AK Parti’yi rahatsız eden kamu görevlileri gözaltına alınıyorsa burada bir durmak gerekmiyor mu? Peki, soruyorum: Bir yerde devletten yana şikâyeti olan; yani devlet benim kanıma girdi diyen, binlerce Kürt’ü hapse attı diyen, 10 bine yakın KCK mahkûmunu KCK davalarında mahkûm eden, kapının önünden geçen Kürt’ü hapse atan, Dink cinayetinde, Roboski’de, Uğur Kaymaz davasında, Ceylan Önkol davasında, Gezi davasında vatandaşın kanına giren kamu görevlileri bugün herhangi bir muameleye tabii tutuluyor mu? Polisler işledikleri suçtan gözaltına alındığında çok üzülecek bir adam değilim ben. Elbette bu ülkede polise de operasyon yapılmalı, askere de yargıya da yapılmalı. O kadar suçu var ki bu devletin; fakat gördüğümüz tablo bu mu sizce? Bugün bu vatandaşa karşı işlenmiş suçların hesabı mı soruluyor sizce? Cemaatin bu kadroları devlette çöreklendiyse ve bizim bu anlattığımız hak davalarında suçluysa bana ne cemaatten, cemaatin polisinden.    Ben vatandaşım ve devlet içerisinde bir şeffaflık ararım ama bu operasyonları yaparken herkesi bir torbaya sokarak; gazetelere girmeyi hak gören, gazeteci tutuklamayı hak gören, okul kapatmayı hak gören bir alışkanlık çıkacaksa karşımıza ben bunu salt bir cemaate karşı bir operasyon olarak algılamıyorum.

Cemaat mağdur mu şu an, biliyorsunuz bizim Türk insanı duygusaldır ve mağdurun yanında durur?

Ben adı cemaatle anılan pek çok polis şefinin, istihbaratçının isimlerini taşıdığım dövizlerle mahkeme kapılarında sorgulansınlar diye, yakalansınlar diye bağırmış bir adamım. Arkadaşlarımızın dosyalarında adı geçen, cinayet dosyalarında adı geçen bazı polis şeflerinin cemaat tarafından kahraman olarak gösterilmesine her zaman karşıyım her gün söylüyorum. Fakat bana bu yapılanlar devlet arınıyor, devlet temizleniyor, şeffaflaşıyor, hesap verebilir hale geliyor hissi vermiyor ki; bu gidenler, yerine gelenler gerçekten bağımsız ve tarafsız mı sizce? Yargıda böyle mi, polis de böyle mi? Dolayısıyla neyi konuşuyoruz bu devlet hayırlı bir tarafa gitmiyor ki! Sapla saman karıştırılıyor…

“KÜRTLERİ SAVUNDUĞUM İÇİN PKK’LI DEDİLER, GEZİCİ OLDUĞUM İÇİNDE ULUSALCI”
Son yaşananlar daha doğrusu cemaatin içinde bulunduğu durum siz de onlara karşı bir sempati oluşturdu mu bu süreçte?

Yani bu tip yaftalamalara alışkınım ben. Gezi döneminde ulusalcı dediler Kürt Halkının haklarını her zaman savunduğum için hep PKK’lı dediler. Ruhban okulu açılsın diye bağıran ben, bir başka okulun devlet eliyle kapatılmasına karşı çıktığımda cemaatçi oluyorsam olayım, umurumda değil böyle şeyler. Ben bu meselelere etik bakıyorum. Ben devletin kime yaptığına bakmam, ne yaptığına bakarım. Bugün devletin bu uygulamaları, günden güne bize bir öcü göstererek daha fazla olan üst yetkiyi elde etmesine; MİT yasasıyla, polis yasasıyla, basın yasasıyla ceberut hale gelmesine yol açan bir sonuçla çıkıyor karşımıza. Bugün cemaatten en çok nefret eden kesimler dahi kalkıp bu operasyonlar sonrasında daha demokrat ve daha özgür bir ülke olacağımıza dair bir inanç taşıyorlar mı? Hayır. Dolayısıyla benim de cemaatin AKP ile koalisyon yaptığı dönemde onlarca şikâyetçi olduğum konu var. Onlarca kamu görevlisi hakkında şahsen takip ettiğim dosyalar üzerinden kavgam var. O adamların peşindeyiz biz. Yargılanması gerektiği için; özellikle Hrant Dink davasında. Ama burada kalkıp bir tek o adamlarla açıklayamayacağımız bir durum söz konusu. Dediğim gibi yaftalamak da umurumda değil. Bu ülke devlet elemanlarıyla çok insanın kanına girdi şimdiye kadar. Devlet bu anlamda hiçbir kurumuyla temiz değildir. Ama bugün yapılanlar da arınma vesilesi falan da değildir.

“HİDAYET KARACA’YA HAKSIZLIK EDİLİYOR”

Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca aylardır tutuklu, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bu çok saçma mesela. Hidayet Bey bir kanalın başında; o kanalda oynayan bir dizi üzerinden adamı hapse atıyorsunuz. Dünyada başka bir örneği yok. Mantık bundan yürürse; bugün Türkiye’de suçlayamayacağımız TV dizisi, haber programı kalmaz. Bu çok uydurma gibi geliyor. Samanyolu’nun yayın politikaları benim hayat felsefeme uygun olduğu için söylemiyorum, değil zaten; fakat bu tutuklamanın çok haksız bir tutuklama olduğunu düşünüyorum.

Medyayı ne bekliyor sizce bundan sonra. Bir basın özgürlüğünden bahsediyorum ama yanlış mı yapıyorum?

Yani gittikçe medya üzerindeki baskı artıyor elbette. İnsanların korkuları da artıyor. Bir de Türkiye’deki medya patronluğu sistemi Avrupa’daki gibi olmadığı için; patronlar aynı zamanda başka işlerde faaliyet gösterdiği için hükümetle ister istemez bir ilişkileri oluyor ve yayıncılıkları dışında bir göbek bağı oluyor. Bu göbek bağı nedeniyle de özgür basın hayal oluyor.

“FOX TV TÜRKİYE’DE EN ÖZGÜR GAZETECİLİK YAPAN MEDYA ORGANI”

Türkiye’de iktidara göbekten bağlı olmayan çok özgür bir yayın organı hiç mi yok?

Olmaz mı ebette var. Mesela Fox TV. İlginçtir, Türkiye’de sadece gazetecilik alanında yatırım yapmış bir uluslararası şirkettir ve başka da bir işi yoktur bu yüzden de Fox TV garip bir şekilde özgür, üstelik Amerika’da sağcı yayın organlarından bir tanesi olmasına rağmen çok rahat gazetecilik yapıyorlar. Fakat diğer medya kuruluşlarına baktığımızda, adamları dört taraftan kitlemiş durumdalar. Maliye gidiyor, polis basıyor. Genel Yayın Yönetmenleri, patronlar, gazeteciliğin asıl lokomotifi olan muhabirler, editörler, yazarlar şu an oldukça baskı altındalar.

Seçimlerden sonra medya ne olur?

Gittikçe artan bir şey var, daha da artabilir.

“GEZİ HÜKÜMETİN YENİLDİĞİ TEK ALAN”

Yeni bir Gezi bekliyor musunuz? Hani deniliyor ya yeni bir Gezi çıkabilir, yeni bir Gezi patlayabilir. Böyle ütopyalar da var.

Gezi direnişini sadece binlerce insanın bir araya gelerek eylem yapması olarak algılamamak lazım. Gezi bu hükümetin yenildiği tek alandır. Kışlayı yapamamıştır. Yenilmiştir. Hatta bugün Taksim’de bir çivi dahi çakılmamasının sebebi o yenilgiyi bertaraf etmek için ilk fırsatta oraya Kışlayı çakma hevesi ve arzusudur. Ben Gezi’nin Türkiye’de etkilemediği hiçbir kesim olduğunu düşünmüyorum. Buna AK Parti siyaseti de dâhildir, CHP de MHP de Kürt siyaseti de dâhildir. Gezi’deki söylenen söz duyulmuştur. Gezi hayatın içerisinde bir fenomen olarak çok uzun yıllar boyunca yan yana yaşayacağımız bir olgu ama Türkiye’de tekrar bir Gezi benzeri veya toplumsal-kitlesel büyük bir eylem olur mu diye sorarsanız ben bu yeni güvenlik yasasının yaratacağı tehdit algısıyla ve yaratacağı kötü sonuçlarla bunun olma ihtimalini yüksek görüyorum. İnsanları öldürmekle tehdit ederek asayişi sağlayamazsınız. Bugün bu güvenlik yasasıyla eyleme çıkacak insanlar öldürülmeyi göze alarak çıkmak zorundadırlar. Bu çok ince bir çizgidir. Yani korkutabilirsiniz insanları ama korku bulaşır, cesaret de bulaşır. Eğer o eşik bir kere aşılırsa ondan sonra çok daha sıkıntılı günler yaşarız hep beraber. Dolayısıyla evet Türkiye kitlesel gösterilere gebedir. Toplumsal kesimlerin çok değişik toplumsal kesimlerin sokaklara çıkarak hakkını araması ihtimali çok sürpriz olmaz Türkiye’de.

Kürt meselesi ne olacak mesele çözülecek mi?

Kürt meselesinin çözülmekten başka şansı yok. Çözüm önerisi eninde sonunda gelmek zorunda. Kürt meselesi Recep Tayyip Erdoğan dünyanın en barışçıl adamı olduğu için değil, Kürtleri çok sevdiği için, Kürtlere fazladan hak vermek istediği için yaptığı bir jest değildir ki bugünkü barış süreci. Kürtlerin 30 yıllık mücadelesinin arkasından kazandığı ahlaki üstünlüktür. Kürt halkı diye bir halk vardır, Kürt Halkının bir anadili vardır. Türkçe neyse Kürtçe de benzer saygıyı hak eden bir dildir ve Kürtler bugün bir halk olarak doğuştan getirdiği hakları, evrensel hakları yaşamayı talep etmektedirler. Bu haklı davanın haklı sözün önüne geçemezsiniz ki. Bu üstelik bence bir AK Parti projesi değildir; bütün devletin beraberce verdiği bir karardır. Dolayısıyla bugün Ak Parti gider öbür parti gelir; hangi parti gelirse gelsin Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt halkının haklı taleplerine cevap vermek zorundadır. Bugün bu biraz ertelenir, yarın başka bir şeye dönüşür, daha tatsız zamanlar olur, daha tatlı zamanlar olur. Bu AK Parti hükümetinden bağımsız bir konu, çözülmekten başka da şansı yok; bir şekilde çözülecek bu iş.

Röportajımızın sonuna gelirken ofisinize takıldı gözüme, buradan çok gaz giriyor muydu Gezi olaylarında? Deminden beri onu merak ediyorum.

Gezi olaylarında zaten ben hemen hemen her gün sokaklardaydım.

Burada çalışmak herhalde çok kolay olmamıştır?

Yo bütün Beyoğlular gibi veya bütün gençlik gibi ben de çok gaz yedim ve ofisimiz o zaman burada değildi; Beyoğlu’nda başka bir sokaktaydı. Pek çok insanla beraber sığındığımız bir mekândı ofisimiz. Kapımız açıktı. Herkesin girdiği, bir şekilde nefes almaya çalıştığı, yüzünü yıkadığı bir haldeydi. Yani ben Gezi döneminde her gün bilfiil sokaktaydım.

Çapulcuydunuz yani?

-Evet, Ne mutlu ki !
Teşekkür Ederim. Bu güzel röportaj için…